“Vezarette kemalât aranır!”
Fatih Sultan Mehmed, Mahmut Paşa’yı vezir-i âzamlıktan (başbakanlık) uzaklaştırdıktan birkaç sene sonra, tekrar aynı makama getirmek isteyince, Mahmud Paşa dayanamıyor, Padişah’ın affına sığınarak, sebebini soruyor:
“Devlet aynı, Hünkâr (Padişah) aynı, fakir (kendisi) aynı; peki bu azledup tekrar nasbetmenun (önce kovup tekrar tayin etmenin) hikmeti n’ola?”
Padişahın cevabı ibret vericidir:
“Arnavutluk’ta Nasuh Beyin ahaliye zulm ve gadr ittüğün duyduk. Eğer bundan haberin yoğ ise, memalik ef’alinden (memlekette olup bitenlerden) gaflettesün (habersizsin) dimektur. Haberin var da def’i yolun tutmamış isen, (haberdar olduğun halde tedbir almamışsan) zulme rıza ittün sayılur. Ne gaflet, ne de zulm ile vezarette (bakanlıkta) muvaffak olunamaz. Vezir olana kemâl (fazile-iyilik-mükemmellik-ahlâk-terbiye-edeb) lâzımdır. Vezarette kemalât olmazsa, umran (medeniyet) ve imâret (mamur etmek, şenlendirmek) de olmaz. Seni anın içün azlettuk. Lâkin senden elyak (daha lâyık) vezir bulamaduğumuzdan, tekrar nasb eyledük (atadık).”
Mahmud Paşa bu cevap karşısında Padişah’ın haklı olduğunu kabul ediyor ve uzatılan mührü alıp tekrar sadrazam oluyor.
Kısacası: “Vezarette kemalât” aranır! “Vezarette kemalât olmazsa, umran ve imâret de olmaz.”
Sadece “zeval” olur!
Bu yüzden önce vezirlerde (bakanlarda), sonra da tüm vatandaşlarda “kemalât” olmalı. Kemalât olmadan fazilet olmaz!
“Kâmil vezir” vatandaşın derdini dinlemede sabırsız davranmaz…
“Cuma namazı geçiyor” yahut “çok işim var” gibi mazeretlere sığınmaz!
Zira yöneticinin birinci görevi vatandaşı memnun etmektir…
Cenneti de vatandaş memnuniyetidir…
Sorumlu makamda oturan herkes, Başbakan’ın sık sık tekrarladığı ilkelere kulak vermek ve buna göre davranmak durumundadır…
“Kimsesizlerin kimsesiyiz!”
“Devlet insan için vardır!”
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!”
“Nil kıyısında kuzuyu kurt kapsa, hesabını Ömer’den (yani ülkeyi yönetenlerden) sorarlar!”
Kansere yakalanmış bir genç kız, bir bakana ulaşıp yardım istemişse, hayatla ölüm arasındaki çizgide çaresiz kalmış demektir…
Elbette bu çaresizliğini, “Kimsesizlerin kimsesiyiz!” diyen, her vesile ile “Devletiniz yanınızdadır” mesajı veren bir Başkan’ın yönetimindeki devletine arz edecektir.
Geçtiğimiz Cuma günü, Selimiye Camii avlusunda, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a derdini anlatmaya çalışan kanser hastası genç kızımız, aslında bir şahsa değil devletine sığınmış demektir.
Yapılacak şey, onu dikkatle dinlemek ve sorununu çözmek için talimat vermekten ibarettir.
Esasen sayın Bakan’ın bu karakterde biri olduğunu da biliyorum. Bu yüzden cebine para tıkıştırıp camie girmesini hiç anlayamadım.
Neyse sonunda olay tatlıya bağlandı sanırım. Genç kız bulundu ve sorunu halledildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.