Buti’nin Başbakan Erdoğan’la ilgili sözleri
Duyumlarıma göre, Muhammed Said Ramazan el Buti Türkiye ziyaretlerinden birisinde bizzat Başbakan Erdoğan’la görüşüyor. Buradan aralarında bir muarefenin/tanışmanın doğduğu söylenebilir. Buti Hoca aslında Suriye’de, Türkiye-Suriye kaynaşmasını en fazla alkışlayanlardan birisiydi. Suriye halkı geneli itibarıyla Şam-Ankara yakınlaşmasını hararetle destekliyordu. Başbakan Erdoğan’ın Buti’nin ölümüne üzüldüğü konuşmalarına da yansıdı. ‘Yazık oldu’ mealinde sözleri var. Bir dış geziden dönerken Fatih Altaylı, Buti meselesini soruyor. Başbakan Erdoğan’dan şunları dinliyor: “Duydum. Çok kıymetli, çok önemli bir adamdı. Üstelik de bizimle bağları vardır. Yeğeni(Abdullah) halihazırda danışmanlarımdan biri. Kendisine defalarca ‘Esat’ın yanında durma, ona destek verme, senin onun yanında durman toplumda, içeride ve dışarıda ters etki yapıyor. O senin desteğini hak etmiyor’ dedim. ‘Gel Türkiye’ye, uzaklaş oradan’ dedim ama dinlemedi. Şimdi muhalifler Esat’la aynı fotoğraf karesine giren herkesi hedef alıyorlar. Tabii El Buti asla hedef alınacak bir adam değil, ama yaptılar bir kere. Keşke olmasaydı. Keşke El Buti daha önce ayrılıp Türkiye’ye gelseydi…” Başbakan samimi ifadelerle Buti’yi hayırla yâd ediyor. Gıyabında hukukunu gözetiyor. Lakin ‘kıratın yanında duran ya huyundan ya suyundan …” misali ya da ‘körle yatan şaşı kalkar’ ya da ‘üzüm üzüme bakarak kararır’ deyimlerinin çağrıştırdığı gibi buhranla alakalı olarak Beşşar gibi Buti de son sohbetinde Başbakan Erdoğan’a yükleniyor. Buti ‘rüzgar gülü’ gibi Esat’ların döndüğü noktaya dönüyordu.
•
Suriye hükümetinin meşruiyet aracı olarak kurduğu Nuru’ş Şam adıyla bir dini kanal var. Sanki vefatından evvel Buti’ye tahsis edilmiş gibiydi. Burada haftalık olarak bir programı vardı ve ‘Mea’l Buti fi Kadaya es Saa/Buti ile gündeme dair’ başlığını taşıyor. Programın başlığı, Buti’nin bir alim değil sanki bir gazeteci olduğunu akla getiriyor. Rejim onu böyle günlük tartışmaların içine sokarak tüketiyor ve kullanıyordu. Buti en son olarak 17 Mart (2013) tarihinde bu programda sunucunun sorularına cevap veriyor. Ardından 21 Mart yani Nevruz günü tartışmalara açık bir biçimde öldürülüyor. Son konuşmasının haftasında yani 24 Mart (2013) tarihinde, vefatından saatler önce 21 Mart günü kayda alınan konuşması yayınlanıyor. Demek oluyor ki, Buti 21 Mart tarihinde vefatından saatler önce Nuru’ş Şam Kanalına konuşuyor. 24 Mart tarihinde kayıt üzerinden yayınlanan bu konuşmasının son bölümlerinde Başbakan Erdoğan’a temas ediyor. Sataştığı da söylenebilir. Sözleri hoş şeyler değil. Hocanın biraz hafifliğine ve sokak ağzı kullandığına delalet ediyor. Şöyle ki, Beşşar rejimine karşı çıkanların müstekbir olduklarını ve kinle hareket ettiklerini söylüyor ve sözü Başbakan Erdoğan’a getiriyor: “Defalarca geldi gitti ve yardım istedi. İmam hatip mezunu yani sarıksız bir hoca ve alim sayılır. Bununla birlikte, Suriye’de olaylar başlamasından itibaren ters döndü. Suriye’ye projesini ve planını uygulamaya geldi ama Allah başka bir şey murat etti. Öncesinde ismi yıldız gibi parlıyordu şimdi ise ağza alınmayacak hakaretlerle anılıyor. Türkçe biliyorum hakkında söylenen sövgüleri duyuyor ve anlıyorum ama bunları burada paylaşacak durumda değilim. Onun hakkında yapılan küfürleri aktarmaya dilim varmıyor…”
•
Bu konuşmasında Beşşar’ın akislerini görüyoruz. Beşşar Esat, Suriye haber kanalı el İhbariye Kanalına yaptığı konuşmasında(18/04/2013) Erdoğan’ın dış hedefinin Suriye olduğunu söylüyor ve şahsi ikbali ve hedefleri için Kürt meselesini de kullandığını ileri sürüyor. Dolayısıyla Türkiye konusunda da Buti rejimin genel söyleminin ve çerçevesinin dışına çıkamamıştı. TRT’nin eski gediklisi ve demirbaşı Asaf Demirbaş’ın Suriye versiyonu olan Nuru’ş Şam Kanalı sunucusu, Suriye olaylarında alimlerin kendisi gibi düşünmediklerini söylüyor. Buti de her ilim adamına itibar edilemeyeceğini söylüyor ve genel değerlendirmeler yapıyor. Suriye rejiminin meşruiyetini hutbelerinin üç kanalda birden gösterilmesine ve bazı zararlı dizilerin gösterimden kaldırılmasına bağlıyor. Suriye rejiminin bu buhrandan zaferle çıkacağını söylüyor; ‘krizin başlangıcını gördüğüm gibi sonu da gördüm ’diyor ve eski rüyasına işaret ediyor. Sadece zaferin vaktini tayin edemeyeceğini zira gaybı bilmediğini ifade ediyor. ‘Krizin ikbalini gördüm, idbarını da gördüm’ diyor. Zaferden sonra Suriye rejiminin hata edenlere şefkat ellerini açarak Hazreti Yusuf gibi bağışlaması gerektiğinden söz ediyor. Rejimin zafer kazanacağından son derece emin. Aksine rejimin karşısına geçenlerin salihlerin duasına muhatap olduklarını ifade etmektedir: “Neuzu billahi bade’l havli el kevr./ Allahım nimetten sonra nikmetinden Sana sığınırız!” Bu mesele ayette de ifade edilmekte ve salih kullar şöyle niyaz etmektedir: Allahım hidayetinden sonra kalplerimizi saptırma! Katından bize rahmet indir…” Program üzerinden rejim ve adamlarına moral vermeye devam ediyor. Bazı zararlı hallerin faydalı olduğunu ve bazen minhe ve atiyyenin mihne ve çile suretinde zuhur ettiğini ifade ediyor. Suriye rejiminin küresel bir saldırıya maruz kaldığını söylüyor ve bu yönde beklediği zaferle ilgili bir hadise atıfta bulunuyor: Şam halkı Allah’ın kırbacıdır ve onlarla dilediğinden ve dilediği şekilde intikam alır.
Hoca, rejim muhaliflerini kibir ve kinle suçluyor. Lakin diğer Suriye hocaları da kendisini fikrinde körü körüne saplantılı olmakla ve inatla suçluyorlar. Diğer rejim yandaşları gibi çıkarcı değildi, ama inadına yenildi ve esiri oldu. En doğrusunu Allah bilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.