Ahval-i tecessüs ve Casusan
Başlığa çektiğim cümle, yaklaşık olarak, “Meraklı haller ve casuslar” anlamına geliyor. Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren içeriden ve dışarıdan sağlıklı haber alma konusuna dikkatle eğiliyor, haber alma örgütleri kurup zaman içinde geliştirerek yaygınlaştırıyor.
Dönem dönem, Osmanlı Devleti’nin “beka”sı için yapılan önerilerin (meşhur Koçi Bey Risalesi benzerlerinin) çoğunda “İstihbarat Teşkilâtı”nın önemine değiniliyor.
Hezarfen Hüseyin Efendi başta olmak üzere, yazılan pek çok kitapta, meselâ 1675’te padişaha sunulan “Ahval-i tecessüs ve Casusan” (Meraklı haller ve casuslar) bölümü bulunuyor.
Şöyle diyor, Hezarfen Hüseyin Efendi:
“Ebul-feth Sultan Mehemmed’in ve Mahmud Paşa’nın casusları kişveri (ülkeyi) gezub küşe-i inzivada (kenar köşede) muhtefi (gizli-saklı) olan erbab-ı haşmeti (oluşumları) tetebbüe (araştırmaya) dikkat iderlerdi.
“Mahmud Paşa casuslarından gayri padişahın müstakil ve mahfî (gizli) casusları olub, şöyle ki; casus-ı sultan bir marifet ehli bulub vezir anı bilmiş olmayub iptida padişah Iisanından işitse (vezirden önce gizli bir sırrı padişah öğrense), bu te’hir (ihmal) kenduye (vezire) cürüm-i kebir (büyük suç) olurdu.
“Padişahlara lazım olanın biri dahi budur ki, mahfice caşuslar kullanub vüzera ve ulema ve ümera ve umumen payı taht-ı selase ve sair memalik-i mahrusa sükkânını (sakinlerini) şöyle bilmek gerekdur ki, herkes ne amelde ise güya ki kendi ile bile idi (kimin ne tasarladığını padişah bilirdi).
“Böyle olıcak (böyle olunca) herkesin kalbi havf (korku) üzere olub kem amellerden (kötü işlerden) ictinab ederlerdi.” (kaçınırlardı).
16. Yüzyılın ünlü tarihçisi Gelibolulu Mustafa Âli 1587’de yazıp Sultan III. Murad’a sunduğu “Mevâ’ıdü’n-Nefâis fi Kavâ’ıdil-Mecalis” (Değerli Tavsiyeler Topluluğu) isimli eserinde, halkın huzuru için iç ve dış düşmanların yakından takip edilmesi vurgulanıyor ve “ajan teşkilatı”nın zaruretine değiniliyor.
Lütfi Paşa da meşhur “Asafnâme”sinde casuslara dikkat çekiyor, Yavuz Selim’in Diyarbakır yakınlarında otağının İran casusları tarafından yakılmak istendiğinden söz ediyor.
“Osmanlı Devleti 1560’ta Venedik donanmasını casusları vasıtasıyla yakıyor. Venedik Tersanesi’ne önemli zararlar veriliyor.
Venedikliler bunun intikamı için casuslarını harekete geçiriyorlar, birkaç deneme bile yapıyorlar, ancak başarılı olamıyorlar. Casusların çoğu yakalanıyor.
Biliyorsunuz Fatih Sultan Mehmed Rodos’u kuşatmış, ancak fethedememişti. Bunu Kanuni başarıyor. Çünkü fetihten önce, babasının Rodos’ta vaktiyle kurduğu casusluk teşkilatını güçlendiriyor.
Kanuni’nin Rodos’taki en faal casusunun “Büyük Şövalye” unvanlı Don Andrea d’Amaral olduğu yolunda kayıtlar var. Kanuni bu sayede adada olup bitenleri izleyebiliyor, âdeta Rodos şövalyelerinin soluk alışını dinliyor.
Kuşatma sırasında örgüt çok iyi çalışıyor. Adanın zayıf noktaları bildiriliyor. Casuslar şehirde olup bitenleri yazıp oklara bağlıyor ve kuşatmacılara doğru fırlatıyorlar. Bu ilginç haberleşme yöntemi sayesinde Rodos düşüyor.
İlginç bir ayrıntı daha var: Vaktiyle Rodos Şövalyeleri tarafından esir alınan Türk kadınları, şehrin önemli noktalarına sabotajlar düzenleyip yangınlar çıkarıyorlar. Çok büyük katkılarda bulunuyorlar. Buna rağmen hiçbir tarih kitabı onlardan bahsetmiyor.
Çünkü kadın lehine bir oluştur bu, oysa erkek tarihçiler, tarihin içinde olumlu kadın figürü görmeye dayanamıyor. Sadece “olumsuz kadınlar”dan söz ediyorlar. Ya da önce olumsuzlaştırıyor (Hürrem ve Kösem Sultan’a yapıldığı gibi), sonra ipini çekiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.