Radikal İslam’ın Yeni Düşmanı: Hizbullah
Suriye halkının son 26 aydır maruz kaldığı sistematik katliam ve yıkımlar bir taraftan mevcut kanaatleri pekiştirirken diğer taraftan da belli bazı kanaatleri hatta inançları yıkıyor. Şöyle ki kurdukları kanlı tuzaklarla sömürgeci-emperyalist devletlerin ve işbirlikçilerinin çehreleri daha bir kirlenirken İslamcı veya anti-emperyalist iddiaların sahibi devlet ve örgütlerin de ne kadar büyük sapmalar ve saplantıların kurbanı olduklarına üzülerek şahit oluyoruz.
Baas/Esed cuntasını Suriye halkının başına büyük bir musibet olarak Fransız sömürge yönetimi peydahlayıp bıraktı. Daha sonraki dönemlerde önce Rusya (o zaman ki SSCB) daha sonra da İran’a bitişik nizam hareket eden Esed/Baas cuntası 50 yılı aşkındır sadece ve sadece işkence, cinayet, katliam ve yolsuzluklarla maruf. Baba-oğul Hafız ve Beşşar Esed, amca-yeğen Rifat ve Mahir Esed kelimenin tam anlamıyla halkın kanını emen vampirler gibi Suriye’yi tüyler ürperten bir korku ülkesine çevirdiler.
İran ve Hizbullah İçin Yaşasın Esed!
Ancak İran’daki İslam Devrimi sonrasında özellikle Lübnan’da Devrim Muhafızları tarafından kurulan Hizbullah’a lojistik, askeri ve stratejik destek sağlanması yolunda kat edilen mesafe Suriye’deki Esed/Baas cuntasını İran için daha da vazgeçilmez kıldı. Hatta en yetkili temsilcilerin beyanlarıyla İran, Suriye yönetimini “Kırmızı Çizgi” ve “Direnişin altın halkası” olarak bölge ve dünya siyasetinin tam merkezine koyduğunu ilan etti.
Suriye’de Esed/Baas rejimi bekasını ordu birlikleri, Şebbihalar ve Muhaberatçıların işledikleri işkence ve katliamla temine etmeye çalışıyor. Lakin burada içine girdiği çıkmaz sokaktan kendisini korumak için Rusya ve İran gibi iki devlete ve Hizbullah gibi bir örgüte yaslanarak çıkmaya çalışıyor.
Rusya, Tartus’taki askeri üssünü korumak amacıyla Esed rejimin hem en ağır silahlarla mücehhez kılarak hem de uluslar arası diplomatik arenada kol-kanat gererek pozisyon alıyor.
İran ise en tecrübeli ve donanımlı asker ve Devrim Muhafızı kadrolarını “hacı adayı” olarak İslamcı muhaliflerin karşısına sürerek direnişin altın halkasıyla safları sıklaştırıyor.
Hizbullah ise başta Seyyide/Masume Zeynep Türbesi olmak üzere kutsal mekânları ve bu mekanlar etrafında haccın menasıklarını yerine getiren Şii, Caferi, Nusayri Ehli Beyt dostlarını muhafaza ve müdafaa ediyor.
Hizbullah önce Lübnan’daki İsrail işgaline son vermek sonra da Kudüs’ü işgalden kurtarmak amacıyla kurulmuştu. Bu yolda Ümmetin yüzünü ağartan büyük fedakârlıklara ve başarılara da imza attı. Ancak Hizbullah’ın Esed/Baas cuntasının bekası için savaşacağı, katil bir rejime başkaldıran Müslüman Suriye halkının katili olacağı kimin aklına gelirdi?
Ayetullah Ali Hamaney ve Huccetül-İslam Hasan Nasrallah el ele verip ısrarla ve de inatla tağuti-şeytani bir cinayet şebekesinin saltanatı adına ölmeye ve öldürmeye dair emirler vermekten imtina etmiyorlar. Bilakis bu büyük günahlarıyla, bu çirkin fısklarıyla, bu utanç verici fücurlarıyla övünç duyuyorlar. Akıl alır gibi değil ama durum böyle.
Mesele daha iyi anlaşılsın: Şebbiha ve Muhaberatçılar, Devrim Muhafızları ve Hizbullah militanlarıyla el ele verip Suriye’de adalet ve kardeşliği hâkim kılmak için mi mücadele veriyorlar? Yoksa Suriye halkına karşı işlenen tecavüz, işkence, cinayet, katliam ve tehcir politikalarını daha sistematik hale getirip Müslüman halkın başını ezmek için mi? İran ve Hizbullah stratejik menfaat ve öncelikler adına Esed/Baas cuntasının bütün suç ve günahlarına ortak olmakla esasen öncelikle kendilerini inkâr etmektedirler. İslam ve Müslümanların aleyhine girişilen bu sapkın ve canice yöntem açıkça bu dünyada rezilliğe ahrette ise cehenneme giden yolun ta kendisidir.
Bir Nasrallah Kalmıştı İlan Etmeyen
Başından beri inkâr edilen, bir iftira ve kara propaganda olarak daha ötesi mezhep çatışmasını hedefleyen büyük bir fitne girişimi olarak nitelenen haber ve olaylar artık itiraf ediliyor. Çünkü Suriye’deki Esed/Baas cuntasının bütün yıkım ve katliamlarına rağmen bastırıp yok edemediği İslamcı muhalefet bütün kayıplarına rağmen mevzi kazanıp rejimi düşürme yolunda ilerliyor.
Esed/Baas cuntası zora girdikçe, köşeye sıkıştıkça enteresan bir biçimde Putin ve Lavrov kadar Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın da beyanları öne çıkmaya başladı. Daha önce Siyonist İsrail’e karşı kullanılan ve kıvanç veren kararlılık mesajları şimdilerde her nasılsa Suriye halkına karşı tehdit dozu çok yüksek şantajlara dönüştü.
Güya Suriye’deki Şii nüfusu savunmak, Şiiler nezdinde kutsal sayılan türbelerin güvenliğini sağlamak maksadıyla Hizbullah mensupları uzunca bir süredir alenen Şebbiha ve Muhaberat çeteleriyle birlikte operasyonlar düzenliyor. Meşru ve adil bir rejim için mi? Değil elbette. Lübnan’dan Suriye’nin muhtelif şehir ve kasabalarına yapılan niçin bu operasyonlar yapılıyor?
Nasrallah’ın son beyanına kulak verelim isterseniz: Suriye’nin ABD, İsrail ve radikal (tekfirci) grupların eline geçmesine izin vermeyeceğiz” Görünen köy kılavuz istemez. “ABD ve İsrail işgali” masalıyla katliam ve yıkımlara ortak olmanın faturası da inkâr edilemez. Asıl mevzu “radikal, tekfirci, Vahhabi, el-Kaideci” vs. diye müstekbirler ve işbirlikçileri tarafından her türlü zulmü ve tahakkümü örten zehirli ve de sihirli kelimelerin arkasına saklanıyor olmasın sakın.
Bizden hatırlatması: Bu yol rezil ve zelil edici, meşruiyet ve sempatiyi yok edici bir yoldur. Tağuti bir rejime sadakat olarak tezahür eden iktidar şehveti ve mezhep taassubu hem çürütür ve kokuşturur hem de kardeşi düşman, düşmanı da kardeş kılar size.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.