İsrail’in Düşmanlarına Lütfu
İşgal altındaki topraklar ve Lübnan’a yönelik saldırılardan sonra Siyonist İsrail’in daha önce de birkaç kez Suriye’ye yönelik hava saldırıları olduğu biliniyor. Fakat geçen hafta iki kez tekrarlanan hava saldırılarının hangi amaca matuf olduğu ve hangi tezi doğruladığıyla alakalı kafaların karışık olduğunu gösteren bir takım tartışmalara da şahit olmuyor değiliz.
İsrail nasıl bir gelişmeden korktu veya hangi stratejik planı acilen inşaya girişti de bu saldırılar kalkıştı acaba? İlaveten neden tam 26 aydır tam gaz devam eden katliamların ortasında üstelik de Esed güçlerinin Banyas’taki etnik temizlik operasyonlarını zirveye tırmandırdığı bir vasatta gerçekleştirildi bu saldırılar?
Despotizme Taze Kan İsrail’den
Propaganda ve psikolojik harp bataklığında boğulmamak için despotik Baas/Esed iktidarının iyiden iyiye sarsıldığı bir dönemde İsrail saldırganlığının kimi, ne ölçüde hedef aldığı konusunun aydınlığa kavuşturulmasına muhtacız.
İsrail’in işgalci ve saldırgan karakterinin hiçbir meşruiyeti olamayacağını bir kez daha vurgulayarak soralım: Söz konusu saldırılar Suriye’deki rejim karşıtı İslamcı mücadelenin önünü mü açıyor yoksa Esed cuntasına ve arkasına aldığı Rusya ve İran’a pozisyonlarını muhkemleştirme imkanı mı sağlıyor?
Bu gibi soruların mahiyetinin daha iyi anlaşılması için şöyle bir kıyasa girişebiliriz: Nasıl olur da 50 yıllık Esed rejimin halka karşı giriştiği katliam ve yıkımlar, etnik temizlik ve tecavüzlerin üzerine eklediği Scud füzeli saldırılar İsrail’in üç hava saldırısının gölgesinde kalabiliyor?
Irak’ın işgalini meşrulaştırmaya matuf “kimyasal silah” yalanlarından bu yana İsrail’in güvenliğine yönelik bu kimyasal tehlike takdimi her türlü saldırı ve işgal girişiminin zemini olmuştur. Ancak aynı tehlike takdimi her türlü zorbalıklarına ve caniliklerine rağmen despotik iktidarların bekasına rıza göstermek üzere de devrede tutulmaktadır.
Suriye’de önce kimyasal silahların sonra da iktidarın radikal İslamcı unsurların eline geçeceğine ilişkin yüksek kaygı küresel ve bölgesel alanda iki şekilde tezahür ediyor: İlki Esed’e karşı bir türlü harekete geçiremediği AB ve ABD siyasetidir. Yani katliam ve yıkımı izle gör ama iki taraf da takatsiz kalıncaya kadar harekete geçme. Diğeriyse Gazze ve Lübnan saldırıları göz önünde tutulduğunda son derece sınırlı hatta danışıklı bir dövüşü andıran İsrail politikası. Yani hangi düşmanı tercih ettiğini müphem kılan bir yol tutuş.
Kimyasal Olmayan Tehdit
Rusya ve İran’ın Esed/Baas rejimine sahip çıkıp destek olma gerekçelerinin farklılık arz ettiği açık bir vaka. Rusya, İran (veya Hizbullah) gibi “Kudüs’ü özgürleştirme” söylemi üzerinden Esed rejimini desteklemiyor. Baas rejimini hem bölgedeki üssü hem de küresel ölçekteki emperyal politikalarının bir denge unsuru olarak ayakta tutmaya çalışıyor. Bu sebeple İsrail saldırına yönelik olarak İran’dan yükselen tepkinin 10’da birini dahi Rusya’dan görmüyoruz. Hatta kimse Rusya’dan İsrail karşıtı ciddi bir tepki beklemiyor bile.
Tam da Banyas katliamı ve İsrail saldırılarının üzerine Moskova’da buluşan ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov arasındaki görüşmelerden ne çıktı dersiniz? Her iki ülke de Suriye krizinin siyasi bir diyalogla çözüme kavuşturulmasına katkı sağlayacak yeni bir konferans toplanmasında mutabık kalmışlar. ABD ve Rusya arasındaki mutabakatı teyid eden açıklamaysa heyette yer alan FBI Başkanı Robert Mueller adına şöyle yapılıyordu: “Rus meslektaşları ile verimli bir görüşme yaptık. İki ülke arasında güvenlik konularında işbirliğinin geliştirilmesinde mutabakat sağlandı.”
Süregelen politikaların ne anlattığı belli. Uluslar arası statüko Esed rejimin katliamla da olsa ayakta durması fakat İsrail’i zora sokacak herhangi bir stratejik silah transferine müsaade etmemesi çerçevesinde mutabakat sağlamış.
Zaten saldırı sonrası Esed’i ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Salihi de şöyle diyordu: “Hepimiz Suriye’nin bu krizden muzaffer bir şekilde çıkacağına inanıyoruz. Suriye, zafere ulaşmak için doğru yönde ilerliyor”.
Kanaatimce son hava saldırılarının şiddeti kadar hedef aldığı yerlerin askeri ve stratejik açıdan ağırlığı da göz önünde tutulmalı. İsrail saldırılarının Esed rejimini zayıflatıp sarstığını iddia edebilmek pek mümkün gözükmüyor. Çünkü İsrail saldırısı Esed rejiminin ve tabii ki arkasını yasladığı İran ve Rusya’nın “terörizmle mücadele” tezlerini bırakın zayıflatıp sarsmayı hem meşruiyet kazandırdı hem de bu bloğu motive edip güçlendirdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.