Antakya’da Endülüs’ü konuşmak
“Ankara’dan Siirt’e kültür kervanı”nın ikinci durağı Antakya. Geç vakit Antakya’ya ulaşıyoruz. Program, sabah Mustafa Kemal Üniversitesi’nde.
Program için seçilen salonun ismi manidar: Mehmet Âkif Ersoy salonu…
Salonun girişinde Türkiye Yazarlar Birliği’nin 35. Yılı fotoğraf sergisi var. 35 yıldan seçilmiş fotoğraflarda görülen bazı simalar artık aramızda değil. Erdem Bayazıt, Akif İnan, İsmail Dayı ilk hatıra gelenlerden.
Rahmetli “Muhsin Başkan”ın Taceddin Dergâhın’da 15 yıl önce bir İstiklâl Marşı’nın kabul yıldönümü töreninde konuşurken çekilmiş resmi bilhassa dikkati çekiyor.
“Okur yazar buluşması” kapsamında seyahate katılan yazarlarla Antakyalı şair ve yazarlar çeşitli masalarda konuşuyor, okuyucularla sohbet ediyor veya kitap imzalıyor..
Antakya programında şiir şöleninden sonra “Endülüs 8 asırlık yurt” başlıklı konferans var.
Mehmet Akif, ölümcül hastalığa yakalandıktan sonra, İstanbul’dan önce Antakya’ya geliyor. Bu sırada Antakya Fransa’nın kontrolündedir.
Bu hava değişimi yolculuğu 1935 haziranı sonlarında Lübnan’dan başlıyor. Mehmet Âkif’in Lübnan’da bulunduğunu öğrenen Antakya eşrafından Bereketzâde Cemil Bey, Âkif’in eski talebelerinden Ali İlmî Bey’i Beyrut’a göndererek şairimizi Antakya’ya davet ediyor. Mehmet Akif 9 Ağustos 1935’te Antakya’ya geliyor, üç hafta kalıyor. Burada Cemil Bereket’in misafiridir.
Onun bir ikindi vakti Asi nehri kenarında dolaşırken söylediği kıt’a ruh halini bütün açıklığı ile yansıtmaktadır:
Vîrânelerin yasçısı baykuşlara döndüm
Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu.
Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum,
Yâ Rab, beni evvel getireydin, ne olurdu?.
Mehmet Âkif, bu haldeyken bile İslamın iki büyük medeniyet merkezini dolaşarak bazı eserler yazmak peşindedir. Bilhassa Hindistan ve İspanya’yı merak etmektedir. Bir mektubunda bu emelini şöyle ifade eder:
“…- Nasip olursa nisan ayı içinde İspanya’ya giderek Endülüs İslam medeniyetinin bakıyesi olan Elhamra harabesini görmek istiyorum. Zannederim çok iyi bir şey olacak. Meşhudatımı (şahid olduklarımı) yazar, bir manzume vücuda getiririm. Bir Müslüman şairi için o havaliyi, o asarı ziyaret etmemek doğru değil. Mamafih bu niyetimden kimseyi haberdar etme, anlıyor musun?
“...Hayırlısıyla bu seyahat tahakkuk eder, sonra ihtisasatımı (duygularımı) nazma da muvaffak olursam çok sevineceğim. Ümid ne tatlı şey! …Baharda Elhamra’yı temaşa edip, yazın tasvirine çalışacağım. Gelecek kışa Himalaya dağlarına çıkarak, Ganj nehri vadilerinde dolaşarak, öbür bahara Hind şiirleri yazacağım!”
Mehmet Âkif, ne Endülüs’e, ne de Hindistan’a gidebildi. Sevgili İstanbul’una döndü ve orada vefat etti.
Antakya’da Mehmet Akif’in adını taşıyan salonda Endülüs’ü konuşmak bir tevafuk... Hatay Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Hüsnü Salih Güder açılışta Endülüs medeniyetinin Avrupa ve dünya ilim tarihi açısından ihmal edilemez önemini fevkalade güçlü ifadelerle ortaya koyuyor. Değerli hoca, 9 ay İspanya’da bulunmuş. Bu güçlü anlatımın arkaplanında gözlemlerinin de önemli payı var.
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Avrupa’da denkliği kabul gören Türkiye’nin 15 üniversiteden biri.
Bunun bir tesadüf olmadığını rektör Hüsnü Salih Güler’i dinlerken bir daha anlıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.