Batı Uygarlığı’nın kaynakları
Batı Uygarlığı’nın hedefi, sözde “insanların refahı ve mutluluğu”ydu. Ne var ki, kapitalist imparatorluklar ancak insan iskeletleri üstünde yükselebiliyor. İnsanların çoğu ne maddî refahı yakalayabildi ne de bunu yakalayanlar huzur, güven ve mutluluk hedefine ulaşabildiler.
Maksada ulaşmak için her türlü vasıtayı meşru sayan Makyavelistlerin sınır tanımaz ihtirası çoktan beri hayatı kemiriyor, ama huzur ve mutluluk hâlâ bir hayalden ibaret…
“Hedef”le “durum” arasında müthiş bir çelişki var!
İşte bu nokta uzun süreden beri insaflı Avrupalıların kafalarını kurcalıyor. Devre dışı bırakılan vicdan yeni yeni devreye giriyor. Sorular da bir biri arkasından geliyor: Avrupa yıllar yılı akıntıya mı kürek çekti? Milyonlarca insanın canı boşuna mı yandı? Eski uygarlıklar (misal: Amerika’da İnka-Aztek Uygarlığı, Avrupa’da Endülüs Medeniyeti, Bosna’da Osmanlı Medeniyeti) boşuna mı yağmalandı? Boşuna mı bunca savaşta bunca insan katledildi, dünyanın yarıdan fazlası kan gölüne çevrildi, üstelik de kâinatın dengesiyle oynandı (Çevre kirliliği yüzünden türlerin yok olması ve küresel ısınma sonucu oluşan ekolojik karmaşa)…
Kısacası dostlarım, Avrupa’nın aklı başında insanları bir panik hali yaşıyor. İnsanlık adına insanları, yeni uygarlık uğruna eski medeniyetleri, kalkınma-gelişme ihtirasıyla kâinatı feda ederek mutlu olmanın ve diğer insanları mutlu etmenin imkânsızlığı yeni yeni fark edilmekte. Kırıp döktüklerinin kefareti ağır…
İnsanları maddeden ibaret sayan zihniyet, bâtıl. Yaradılış maksadına zıt uygulamanın hüsranla neticelendiği ise kesin.
Yaradılış maksadına zıt, çünkü çıkış noktası “hayat mücadeledir” felsefesi ile “amaç her türlü aracı meşrû kılar” zorbalığı...
Bediüzzaman, Batı’nın tüm zorbalıklarını, beş ana esasa dayandırıyor:
1. Kuvvet;
2. Menfaat;
3. Cidal (savaş-terör);
4. Menfî milliyet (ırkçılık-kafatasçılık);
5. Heva ve hevesi tahrik (zevkperestlik)…
Mazlumları ve mazlum milletleri ezerek; komünizmin alternatif bir sistem olarak doğmasına ve taraftar bulmasına sebep olan Batı Uygarlığı’nın Bediüzzaman tarafından tahlili şöyle:
“Şu medeniyet-i habîse ki (“kirli medeniyet” yani uygarlık), biz ondan yalnız zarar gördük... Çünkü beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni, tecâvüzdür. Hedef-i kasdı, menfaattir. O ise, şe’ni tezahümdür. Hayatta düsturu cidâldir (savaş). O ise, şe’ni tenazüdur (çekişme-vuruşma). Kitleler mabeynindeki râbıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise şe’ni, böyle müthiş tesâdümdür. (çarpışma). Cazibedar hizmeti, hevâ ve hevesi teşci ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir (talebi kolaylaştırma). O heva ise, şe’ni, insaniyeti dereke-i melekiyeden (melek derecesinden) dereke–i kelbiyete (köpek seviyesine) indirmektir. İnsanın mesh-i manevisine (mânen hayvanlaşmasına) sebep olmaktır...”
İlk bakışta sert gibi görünen bu ifadelerin yerli yerine oturması için Avrupa Uygarlığı’nın geliş çizgisini tahlil etmek yeter. Bu çizgide sömürülen, horlanan, satılan, köleleştirilen ve Avrupa’nın üç paralık menfaati için akla gelmedik eziyetlere muhatap tutulan insanlar vardır. Yok edilen medeniyetler vardır. Kanlı savaşlar, boğazlaşmalar vardır...
Menfaat için insanlıktan çıkmanın tüm unsurları yani…
Gerisini sonra konuşuruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.