Senin de yok Hıncal Abi
Asıl bunlara benim değil, Mehmet Y. Yılmaz'ın, Fuat Akdağ'ın vs. cevap vermesi lazım, ama neyse. Sürekli "Sen iyisin, ama unutma seni ben var ettim. Hıncal'a saldırmaya ihtiyacın yok" anafikirli yazılar yazarak ne yapmaya çalışıyorsun Hıncal Abi! Yani senin beni yaratmaya ihtiyacın mı var?
1- Beni Milliyet, Radikal'den istediğinde verdiğim cevap netti; "Hayır teşekkür ederim, ben hayatımdan memnunum". Yiğiter, Necil, Mehmet Yılmaz, İsmet Berkan orada, bir zahmet sor. Sağol önerdiğin için, ama önce keşke bana bir sorsaydın. Yaklaşık bir yıl sonra Milliyet'e nasıl geçtiğimi ise yine bu isimlerden birine sormak mümkün.
2- Evet, Sabah'tan 2 kez, ama diğer bir dolu gazeteden de defalarca teklif geldi. Şimdi bu teklifleri getiren herkes bunların detaylarını mı yazsın köşelerinde? Bu mudur yani?
3- 90 dakikadan neden ayrıldığımı biliyorsun. çok basit bir sebebi var. Sen bana 'ikiyüzlü' dedin. Bu kadar basit. "Programda başka, dışarıda başka konuşuyor". Bir işi bırakmak için daha güzel bir sebep olur mu? Bunu sen de biliyorsun. Sebebin Fenerbahçelilerin benim üzerimde kurduğu baskıyla da alakası yok. Kusura bakma ama bu, senin dizginlenemez Galatasaraylılığının doğurduğu sonuçla ilgili daha çok. O yazı için benden özür dilemen gerektiğini sen de biliyorsun. Eğer bir gün dilersen, o gün aramalarına, mesajlarına cevap veririm. Benim sana mesleki açıdan duyduğum saygı bakidir. Ama kişisel olarak bir özür dilemen gerekiyor!
4- Programdan ayrıldığım gün senin çalıştığın gruba bağlı olanlar dahil neredeyse tüm dergiler, hem de "Seni kapak yapacağız" diyerek kapıma geldiler röportaj için. Ben bütün bunlara 'hayır' deyip, o günden bu yana hiç konuşmazken, seni, kendimi ve NTV'yi malzeme yapmazken, sen hâlâ benim Milliyet'ten aldığım maaş zammına kadar neden didikliyorsun? Buna ihtiyacın mı var? Ve asıl önemlisi okuyanlara ne? O günden bu yana bir kişi, bırak röportaj vermeyi, senin hakkında dost sohbetinde kötü bir şey söylediğimi iddia edemez. çünkü sustum. Peki ya sen?
5- Salı yemeklerine katılmayı 90 dakikadan çok önce bıraktığımı da biliyorsun. Salı yemekleri, Atilla abi (Gökçe), Yiğiter, sen ve ben, sadece dördümüzü kapsarken, orada bir şey tartışılıyor, zihin açılıyor, konuk ağırlanıyor, hayata, mesleğe dair fikir üretiliyordu. İple çekiyordum ustalarla birlikte olmayı ve dinlemeyi. Sonra birçok isim gibi benim de kopuşum, kadronun 50 kişiye çıkışı, mermerciden baklavacıya, sinemacıdan barcıya, belediye başkanına, onlarca insanın buluştuğu masonik bir örgütlenmeye dönüşmesiyle oldu. Evet direndim başta, uzun süre de bu haliyle katıldım. Ama basit bir gazeteci buluşması olan, konuşmanın imkansız olduğu bir gürültüye dönüşünce yapacak bir şey kalmadı.
6- Ben, sana 97'den bu yana zaman zaman cevap yazarım. Senin de yaptığın gibi. Ama iki yazıdan birinde! Eh (!) biraz fazla egosantrik bir yaklaşım olmuş! Ve bunlar kişisel değildir. Sen bu ülkenin çokça fikir üreten yazarlarından birisindir de o yüzden. Fikir bazındadır. Sadece bu kadar. Hatta en ağır yazıları yazdığım dönemde 90 dakikadan teklif geldiğini asıl senin unutmaman gerekir.
Yani özetle, "Musa çözen'i eleştirebilmek için önce Kanal 1'in, Dünya Kupası yayınını yerden yere vurmak gerekir" diyebilmek için senin deyiminle "Hıncal takıntılı" olmaya gerek yok. Eğer, her sürekli eleştiri böyle değerlendirilecekse, Hıncal Uluç'a bir takıntı koleksiyoneri demek lazım gelir.
Benim kariyerime bir katkın olmuşsa, ki mutlaka olmuştur, teşekkür ederim. Ama bu konuda senden bir talebim olmadığını, bana teklif getirenlerin de adamdan, yazardan anlayabileceğini kabul etmelisin.
Sen yaptığın büyük ayıp için özür dilemesen de, ben sana yine de teşekkür ediyorum.
Ama her şey bir yana, bir düşünsene.
Şimdi, tam da kendimi bir Barca-Real maçı romantizmi yazısına hazırlamışken ve yerim bu kadar darken, bu kadar yeri, bu saçma ve kişisel cevaba ayırmanın kime ne yararı vardı?
Yani oldu mu şimdi!
Sevgi, saygı bizden de,
Senin, Hıncal Uluç'un, Milliyet'te adının geçmesine ihtiyacın mı var?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.