İstanbul’un fethi kutlanmalı mı?
Kutlamalar halen resmî ve gayri resmi yapıla geldiğine göre, bu soru yersiz bulunabilir. Peki İstanbul’un fethi resmî ideolojinin bir kutlaması mıdır?
Böyle iddialarla ortaya çıkanlar var. Fakat bunun mantıken doğru olması mümkün değil. Osmanlı Devleti’nin payitahtı İstanbul, neden onun merkez topraklarında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olmadı? Tabiî olarak öyle olması gerekirdi. Nasıl 2. Dünya savaşından sonra Almanlar Berlin’i başkent yapamayıp, Bonn isimli küçük bir kasabayı başkent yapmak zorunda kaldıysa, yeni Türkiye devletini kuranlar da Ankara’yı başkent yapmaya mecbur oldu.
Daha 1919’da İngiliz yetkilileri Türklerin İstanbul’un başkent olmayacağı bir çözüme razı olması gerektiğini söylemeye başladılar. Ve netice onların dediği oldu.
Mustafa Kemal Paşa’nın 1927’ye kadar İstanbul’a gitmemesi de manidardır. Hem Ankara’nın başkent yapılmasına, hem Paşa’nın İstanbul’a gitmemesine bazı makul görünen gerekçeler bulunmaya çalışılmıştır. Diğer bir mesele de, İstanbul’un fethinin sembolü olan Ayasofya’nın 1933’te camilikten çıkarılmasıdır. Bu Türkiye’nin hükümranlık alanı ile ilgili bir meseledir. Türkiye Devleti, Fatih’in yadigârı Ayasofya’yı cami olarak sürdürme iktidarını gösterememiştir. Halen de Ayasofya konusunda ciddi bir hamle yapılamamaktadır.
Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin, onun ideolojisinin İstanbul vurgusu yapmasını, İstanbul’un fethinin kutlanması yönünde tavır ortaya koymasını imkânsız kılmaktadır. İstanbul’un fethinin 500. Yılına yaklaşıldığında bu konular zarureten gündeme gelmiştir. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti bu konuya sıcak bakmakla beraber, o sıralar ABD Türkiye ile Yunanistan arasında ilişkileri güçlendirmek için hamleler yapmaktadır. Bu yüzden DP iktidarı da İstanbul’un fethinin 500. Yıldönümünü, yani 1953 29 Mayısını lâyıkı vechile kutlayamamıştır.
İstanbul’un fethi kutlamaları CHP’nin işi değildir. DP’nin de çok ciddi bir konusu olmamıştır. Peki zamanımıza kadar sürüp gelen kutlamalar kimin eseri?
İstanbul fethinin sivil kutlamaları, bilhassa Nureddin Topçu’nun da içinde bulunduğu Milliyetçiler Cemiyeti’nin sürekli faaliyetleri arasında yer almıştır. 500. Yıla yaklaşırken, İstanbul Fetih Cemiyeti kurulmuş, fakat o da resmi kutlamaların parçası olmuştur.
Nureddin Topçu, İstanbul’un fetih kutlamalarını, Mehmet Âkif anmaları gibi, gençliğin resmi ideolojinin nüfuz alanından kurtarılması için bir fırsat olarak görmüştür.
Nureddin Topçu’nun bu toplantılarda yaptığı konuşmalar daha sonra “Büyük Fetih” isimli kitapta toplanmıştır.
Halen bir siyasi parti, İstanbul’un fethini iddialı şekilde kutlamaktadır. Necmeddin Erbakan’ın geleneğini devam ettiren parti, onun yolunda kutlamaları sürdürmektedir.
Elbette, İstanbul’un fethi müslümanlar nazarından mühimdir. Peygamber efendimiz, İstanbul’un fethini müjdelemiştir. Bazı aklı evveller bu hadisinin mevzu olduğu iddiasıyla İstanbul’un fethini önemsiz göstermeye çalışmaktadır. Peygamberimiz böyle bir hedef göstermese idi, Medine’de evine misafir olduğu Eba Eyyub El Ensari gibi bir sahabe ahir ömründe meşakkatli bir sefere çıkıp İstanbul surları önünde ömrünü tamamlamazdı.
Nureddin Topçu’nun İstanbul’un fethine yüklediği mana derin felsefi anlamlar taşımaktadır.
“Bize bir fetih lâzım… Bu fetih ebedi olacak… Ruhlarımızda yapılacak. Bu fetih kılıçlarınki kadar kolay değil, sahte şereflerinki gibi hayali değil. İhtiraslarınki gibi süfli değil.”
Bu vesile ile, Fatih’e, manevî fatih addedilen Akşemsedin’e, fethin müjdelenmiş mutlu askerlerine ve onların anılması yolunda çaba gösterenlere rahmetler niyaz ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.