İsyan Ateşi ve Hegemonyanın Direnişi
“Endişeli Modernler” alanlara inerse neler olurmuş, herkes iyice gördü mü? Mustafa Kemal’in Askerleri’nin basit bir çevreci kamuflajla dahi militarizmi tahkim etmek üzere sol-sosyalist hatta ultra liberal kesimleri bile sokak savaşçılarına dönüştürüp cepheye sürebilme yeteneğine şahit olduk mu? İttihatçılık ve Kemalizmin iktidar mücadelesi yolunda sahip olduğu bir asırlık tecrübe ve birikimi görmezden gelmek demek ki düşülebilecek en büyük yanılgılardan biriymiş.
Operasyon sonrasının liberal Taraf gazetesini Perinçek çetesinin Aydınlık’ına siyasi hedefler bağlamında yaklaştırma becerisini azımsamak ciddi bir kusurdur. Bakın Taksim Gezi Parkı’nda süren eylemler için kullanılan dil nasıl da tepeden tırnağa askeri literatürle mücehhez kılındı kolayca. Asker devlet, asker millet söylemiyle mücadele etmiş liberallerin dili ve mantığı işte bunun için hiç de militarist-Kemalist kesimlerden geri kalmıyordu. Mesela liberal-hümanist Taraf “İşgal Bitti, Meydan Halkın” manşetiyle çıkarken Maocu-Ergenekoncu Aydınlık “Taksim’i Aldık Geliyoruz” manşetiyle ona düet yapıyordu. Bu ne güzel tevafuk diyesi geliyor insanın.
Hınç Üzerine Kurulan Laik Hayat Tarzı
Gezi Parkı ve ağaçlar, yapılması planlanan cami ve tarihi Topçu Kışlası’na muhalefetin sağlam bir tutamağı oldu. Bu sağlam tutamak her türlü sözü ve eylemi meşrulaştıran yönüyle hemen her kesimi bünyesinde toplayabildi ve kim ne derse desin ciddi bir iktidar hesaplaşmasının zemini olmuştur.
Gerek Gezi Parkı’nda atılan sloganlar, açılan döviz ve pankartlar gerekse bu konuyu yorumlayıp özellikle Başbakan Erdoğan ve temsil ettiği kesimlere ders verenlerin üzerinde durdukları vurgu neydi? En başta hayat tarzı değil mi? Mesele alkol ve kürtajdan başlayıp laik-modern hayata dair tehdit oluşturduğu varsayılan bir dizi düzenlemeye değin muhalefetin sergilenmesine vesile oldu.
Valilik ve Emniyet Müdürlüğü 1 Mayıs’tan beri anlamsız ve kışkırtıcı bir tavırla hem yasaklama hem de sert müdahalede ısrar ederek adeta protestocuları kışkırtan, çileden çıkartan klasik bürokrat karakterinde inat ettiler. Ancak Hükümet ve Başbakan Erdoğan da olaylar büyüyünceye kadar müdahale etmemekle yanlış yaptı. Protestoculara bu tip bir müdahale hem hukuken hem de siyaseten doğru olmadığı gibi tersine ciddi bir tepki toplayacağı aşikardı.
Bu durum zaten üst üste siyaseten yenilgiler almış, kamusal alandan silip atmaya çalıştığı İslamcı kesimlerin iktidar nimetlerinden faydalanmasını hazmedemeyen laik-modern hayat tarzına mensup kesimlerini hızla harekete geçirmiştir. Öyle ki hınç, öfke ve şiddetle mücehhez düşmanlıklarını meydan ve caddelere taşırırlarken sanki irticai ve bölücü bir ayaklanmayı bastırıyormuş duygusuyla hareket ediyorlardı.
Ders Alalım Ama Tuzağa Düşmeyelim
Tarihe gömmek istedikleri bir hayat tarzının üstelik de on yıldır iktidardan indirmeyi beceremedikleri bir iktidarın alaşağı edilmesi için bir fırsat gibi heyecana kapılıyorlardı. Öfkeleri dizginsiz, söylemleri ölçüsüzdü bunun için. Korkuları ve iktidar hırları yarış içindeydi ama hırs ve hınçları daha bir keskinleşiyor ve sertleşiyordu. En çirkin küfürlerin duvarlara, döviz ve pankartlara binlerce defa yazılması, küfürlerle dolu şarkıların kitleler halinde haykırılması bu zafere bir defa daha yakın olmanın verdiği sarhoşluktan kaynaklandığı çok belirgindi. Bu sebeple medya ve aydınlar tarafından vandalizme varan yaygın şiddetin de küfür ve hakaretlerle dolu söylemlerinde görmezden gelinmesi veya istisnai olarak eylemleri amacından saptıran bazı “marjinal” gruplara fatura edilmesi tercih ediliyordu.
Bütün bu olup bitenin ardından Müslüman halkımıza, İslami çevre ve cemaatlere ne gibi bir görev düşüyor? Önce şunu bilelim: Teslim alınmak, tahakküm altında tutulmak ve hayatın tüm alanlarından silinmek istenen İslami kimliğimiz, ibadet ve sembollerimizdir.
Çete mantığı ve söylemleriyle Müslüman halkımız üzerinde tahakküm kurmayı teamül haline getirmiş Kemalist iktidar sınıfları yani Beyaz Türkler ABD ve AB’nin de desteğini arkasına alarak darbe için şartları olgunlaştırma peşindedirler.
Tek Parti Dönemi rüyalarıyla yatıp kalkan, Müslüman bir halkı Resmi İdeoloji’ye kul-köle etmeye azmetmiş, emperyalist devletler adına siyaset, toplum ve ekonomiyi tanzime yeminli Kemalist Oligarşiye fırsat vermemek için uyanık, dikkatli ve üretken olmamız gerekir.
Zalimler bir tuzak kuruyorlar. Ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah-u Teala bu tuzağı bizim ellerimizle hazırlayanların başına geçirmeye muktedirdir elbette. Şeytanı dost edinmiş olanların hilesi zayıftır ve onlarla mücadele etmek bütün Müminlere emredilmiştir. Allah ne güzel dost ve vekildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.