Endişelerim var
“Üniversitede okuyan bir öğrenciyim. Şu an okula başörtülü girebiliyoruz. Fakat bazı hocalarımız ve arkadaşlarımız tarafından çok dışlanıyoruz. Onlar, “bu üniversiteler bizimdir sizin gibilere burada yer yok” diyor ve başörtülü öğrencileri dışlıyorlar. Kendilerini çağdaş kesim olarak tarif eden o insanların bizlere karşı taşıdıkları öfkeyi bildiğim için son günlerde yaşanan eylemlere hiç şaşırmadım. Sadece endişelerim var…” (Saliha K)
Son günlerde, ağacı korumak ve yeşile sahip çıkmak sloganıyla ortaya çıkan eylemcilerin, küresel güç odaklarını da arkalarına alarak, zayıflamakta olan kutsallarını yeniden güçlendirmeye ve inananları hayatın kıyısına çekmeye çalıştıklarını görüyoruz. Eylemlere, bu kesimlerin adete tapınağı haline gelen, sinema ve tiyatro çevrelerinin, marjinal terör örgütlerin faaliyet sahası haline gelmiş olan liseli öğrencilerin, bazı iş adamlarının, kurum ve kuruluşların büyük oranda destek verdiklerini görmekteyiz. Eylemlerin birinci hedefi ise istibdadın en şiddetli yaşandığı Cumruhiyetin ilk yıllarına olan özlemdir. Eskiden bu zihniyet ağırlıklı olarak köy endüstrileri, tıbbiyeler, harbiyeler, sendikalar okullar ve toplumun üst katmanında yer alan kesimlerden güç alarak yeşerirlerdi. Ne yazık ki, Kemalist ve sol zihniyetle yetişen insanlar toplumun çok az bir kesimini oluştursalar da yönetimde ve ülkenin kaynaklarını kullanmada hep önü çekerlerdi. Halkın yaşam ve inanç dokusuyla örtüşmeyen bu kesimler, kendilerini çevreleyen bu çemberin kısmen daraldığını hissettiklerinden, yeniden ayaklanmaya ve güç kazanmaya çalışıyorlar. Halk ile hiçbir zaman bütünleşemeyen bu insanlar böyle zamanlarda halka yakınlaşır ve özellikle arada kalmış kişileri kandırmayı başarırlar. Ne yazık ki, kendini tanımlayamayan ve arada kalan gençleri fark eden Batılı misyonerler de bu kesimlere destek vererek çocuklarımızın zihinlerini yeniden biçimlendirmekte ve hayat tarzlarını laik ve ateizme göre dizayn etmeye çalışmaktadırlar. Şu an eylemler hâlâ devam ediyor ve olayı uzaktan fotoğrafladığınızda bu insanların nasıl bir hayat özlemi içinde olduklarını görebilir ve saldırının aslında sizi siz yapan değerlere yapıldığını anlamakta zorlanmazsınız. Yakın zamanda, Zübeyde Kamalak hanımefendinin maruz kaldığı haksızlığı ve bu yasakçı zihniyetin havadan nasıl nem kapıp her şeyi kendi rüzgarlarını estirmeye yönelik olarak kullandıklarını, başkalarının ellerinden alınan hak ve hukuka ise ne kadar duyarsız olduklarını bir kez daha müşahede ettik.
Hz. Peygamber Mekke fethedildiğinde halka döndü ve şu soruyu sordu: “ey Kureyş topluluğu! Şimdi hakkınızda benim ne yapacağımı tahmin edersiniz değil mi? Bunun üzerine Kureyşliler, “sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeşin oğlusun. Ancak bize hayır ve iyilik yapacağına inanırız” dediler. Efendimiz bunun üzerine “Benim halimle sizin haliniz Yusuf’un (as) kardeşlerine dediğinin tıpkısı olacaktır. Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi ben de diyorum: Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok. Allah sizi bağışlasın”
Tabi ki aslolan, toplumsal barışın tesisi ise, yöneticilere düşen görev, toplumun farklı katmanları ile ortaya çıkan algı farkını ve tepkileri doğru okumak ve çözüm odaklı düşünmek olmalıdır. Bunun için olaya daha hassas bir gözlük ile bakmak ve çözüm olabilecek bütün yolları aralamak gerekir. Özellikle okullarda uygulanan eğitim metodu bütün yönleri ile ele alınmalı ve çocuklarımızı kuşatan ve keşfeden sağlıklı metot belirlenerek gençlere yön verilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.