Peygamberler neyin mücadelesini verdiler, Bizler neyin mücadelesini veri
Günümüzde şikâyet edenlerimiz, mazeret üretenlerimiz hayli çok, ancak çözüm üretenlerimiz ise o nispette az. Gazete ve dergilerde veya televizyon kanallarındaki yazılar ve konuşmalar buna şahittir. Acaba bunun sebebi nedir? Desek, cevabında zorlanıyoruz. İster istemez aklımıza ilk gelen: Acaba inandığımız gibi yaşamadığımızdan mı yaşadığımız gibi inanmaya mı başladık?
Şikâyetlerimizin ikinci sırasındaki konu, hızlı değişen hayatımız veya şartlarımız. İleriye bakarken geriye göz yumanlar veya geriye bakarken, ileriyi ihmal edip göremeyenler sürekli şikâyet üretirler. Bu hususta faturayı dine kesenler, dinin mahiyetini, yaptırım gücünü idrak edemeyenlerdir. Çünkü dinimiz İslam, kendisine zarar vermeyen değişimlerin motor gücü olmuş, adeta teşvikçi olmuştur.
Dinimiz İslam’ı ve Peygamberimizin sünnetini şekilci bir anlayışa mahkûm etmek veya asırların getirdiği birikmiş problemleri, kısa zamanda çözüme kavuşturmak anlayışı, şikâyetlerin oluşmasına sebep olan bir başka etken oldu.
Diğer bir konu ise, sanki insanlara baskı yapılarak, dinin yaşanması isteniyormuş gibi hatalı bir anlayışın sergilenmesi. Hâlbuki büyük ilim ehlinden olan Şatıbi, meşhur Muvafakatında şu tespiti yapmıştır: Kur’an-ı Kerim’in sergilediği dinin gayesi, insanı, zorunlu kulluktan, serbest seçime dayalı kulluğa yükseltmektir.”
Peki, geriye ne kaldı? Dersek, işte şimdi sırasının geldiği bir gerçeği paylaşmakla konumuzu çözebiliriz. Allah’a ve Resullerine iman eden her kadın ve erkek, şu hakikatte ittifak etme sorumluluğunda bulunmaktayız. Tarihi seyirde Peygamberlerle, inkârcılar arasında sürekli tartışmaya sebep olan ana konular vardır. Maalesef bizler bu ana konuların dışında kalmış mevzulara mesailerimizi kaydırmış bulunuyoruz. İşte iki zıt kutbun birbirleri arasında sürekli tartışılan ana konular:
Allah’ın birliği,
Risalet yani peygamberlik konusu,
Ahiret gününe iman konusu,
İyi ve güzel ahlak,
Salih ameller,
Şirk,
Kötülük ve günahlardan kaçınmak…
Tartışma, mücadele, savaş gibi ne kadar olumsuz tavırlar varsa, sebep, yukarıda tespiti yapılan konular etrafında cereyan etmiştir.
Yine Kur’an-ı Kerim’e bakar ve dikkatlice okursak, karşımıza şu gerçekler çıkar: Bu temel konuları, bir başka manada bu temel esasları takviye için kıssalar, örnekler, teşvikler, korkutmalar, öğütler, tenkitler, bilgisizliği ortaya koymak gibi konular ile ilgili ayetler ve sureler nazil olmuştur.
Konumuz ile ilgili sadece bir ayetin mealini hatırlatmakla, mesajımızı sonlandırmak istiyorum:
“Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman, bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir, dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem olacak bir şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.” Yunus Suresi/15
Ayet’in mealini biraz açacak olursak: Ne zaman apaçık birer belge olan ayetlerimiz, tebliğ ve uyarı amacıyla onlara okunsa, hesap gününde huzurumuza geleceklerini hiç ummayan o inkârcılar, ‘Bize bundan farklı Kur’an getir ya da hiç değilse, işimize gelmeyen ayetleri iptal edip, keyfimize uygun hale getirerek onda bazı değişiklikler yap’ diyorlar. Onlara de ki: Kur’an-ı kendi görüşlerim doğrultusunda değiştirmeye benim yetkim yok, zira o benim değil, Allah’ın sözüdür. Ben, ancak bana gönderilen emir ve direktiflere uyarım. Çünkü Rabbime karşı gelecek olursam, isyankârları perişan edecek olan büyük bir günün azabından korkarım…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.