Sessiz Değil Üretken ve Aktif Çoğunluk Makbuldür
Hakkı müdafaa nedir ve nasıl ifa edilir? Hakkı müdafaa denilen durum her hâlükârda yapılan saldırıları yutkunmak, atılan iftiralara karşı işi kendini temize çıkarma çabasıyla sınırlanabilir mi?
Pasif olmak daha da ileri gidip edilgen bir tavır benimsemeyi İslami ve ahlaki-siyasi bir ilke saymaya kalkışmak ciddi bir yanılsamadır.
Hegemonya “Sessiz Çoğunluk” Sever!
Taksim Gezi Parkı’na ilişkin düzenlemeye itiraz olarak sunulan fakat hemen akabinde dizginsiz ve mantıksız bir şiddet sarmalına dönüşen sürecin ciddi bir muhasebeye tabi tutulması şart. Alenen yeni bir darbe sürecine dönüşen ve açıkça çevrecilik ortak paydasında bileşen Kemalist, sol-sosyalist ve liberal çevrelerin hedefi neydi?
Şu iki soruyla durumu bir kez daha netleştirmeye çalışalım:
Yaşam tarzını koruma adına sergilenen buyurgan söylem ve tekebbürden (siz buna hegemonya da diyebilirsiniz) kaynaklanan öfkenin kaynağı neydi?
Her darbe döneminin baskın karakteri olan buyurgan söylem ve düşmanlıktan kaynaklanan öfkenin yöneldiği siyasal ve toplumsal kimlik hangisidir?
Hiç şüphesiz buyurgan söylem ve halka yönelen öfkenin kaynağında kendisini bu ülke ve toplumun tartışılmaz sahibi olarak gören resmi ideoloji ve iktidar sınıfları vardır. İktidar sınıfları ve çeperindeki muhtelif kimlik ve statü sahipleri yaşam tarzını muhafaza ve müdafaa adına darbeye girişmeyi bir hak daha ötesi bir sorumluluk olarak beyan etmektedirler.
Dünün “Ya Sev ya Terk Et!” dayatması bugün “Ya Statükoyu Sürdür ya da İktidarı Bırak!” dayatmasına dönüşmüştür. Laik-Batıcı hayat tarzını topluma dayatan kural ve kaidelerin genişletilmişini esas alıp hiç birisine yönelik toplumsal itirazların kale alınmaması talimatı veriliyor Hükümete.
İşin tastamam tarifi şudur: AK Parti Hükümetine toplumu ve toplumun taleplerini değil de devlet sınıflarının laik-seküler teamüllerini esas alması için bir abluka ve saldırı düzenleniyor.
Sadece Kemalist değil güya Kemalizmin dışında varlık gösteren liberal ve sosyalist çevreler de bu abluka ve saldırıda bizzat rol almış, şöyle ya da böyle İslamla ilgili tüm talepleri ezmek üzere sokak savaşına girişmiştir.
Teşkilatlar ve Toplum Dik Durdu mu?
28 Şubat sürecinde Hükümeti düşürülen ve Partisi kapatılan merhum Erbakan için yapılan en yaygın yakıştırma “Savunan Adam”dı. Hatta gazetelerde yayınlanan ve daha poster de yapılan “Seni Seviyoruz Savunan Adam” tarzı şeyler de olmuştu. Ama merhum Erbakan’a ait bu süreçteki siyaset tarzı ve bu sahiplenme biçiminin ciddi sorunlar içerdiği muhakkaktır.
Çünkü askeri cuntacılıktan yolsuzluğa, psikolojik harekâttan siyasi şantaja, işbirlikçilikten halk düşmanlığına değin her türlü gayrı meşruluğu içinde barındıran bir kalkışmaya karşı savunma modunda olmak pek de isabetli değildi. Belki bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın buyurgan, meydan okuyan, sert, otoriter vs. olarak nitelenmesindeki en önemli faktör beklenen bir “Savunan Adam” tipinde olmamasıdır.
“Savunan Adam” değil de iktidar sınıflarının zorbalıklarına meydan okuyan; siyasi, iktisadi ve kültürel hegemonyaya karşı çıkan adam olmak krizi derinleştirmiştir. Çünkü resmi ideoloji ve iktidar sınıfları tarafından siyaset ve topluma çizilen sınır fazlasıyla aşılmış hatta statükoyu tehdit eder bir hal almıştır.
Diğer pek çok meselede olduğu gibi bu yeni darbe sürecinde de her şey “Dik Duracak Başbakan”a havale edilmiştir. Sessiz kalmak, onca hakaret ve tehdidi yutmak, İslami değerleri bastırmaya yönelmiş azgın bir güruhun sui-emellerini teşhis dahi edememek, Özgür-Der’i istisna tutarak söylemek gerekirse adam akılı karşı bir bildiri dahi yazamamak gibi zaaflar orta yerde duruyor.
Sorumuz şudur: Ya Başbakan Erdoğan dik duramasaydı, korkudan veya başka bir sebeple geri adım atsaydı, sessiz çoğunluk ne yapacaktı? Başbakan Erdoğan’a endekslenmiş ve her türlü mücadeleyi onun karizmatik kişiliğine yükleyerek sorumluluklarını yerine getirmeyen bir toplumun akıbeti hayır olur mu?
Sessiz çoğunluk yani geniş Müslüman toplum zihinsel açıdan son derece tembel, ruh hali olarak özgüvenden yoksun, mücadelenin gerektirdiği cesaret ve ferasetten yoksun, kitleleri örgütleyip mücadeleye sevk etme becerisi zaaflı bir görüntü arz etmiştir.
Bu zaaflı görüntü en çok da Kemalist ve liberal iktidar sınıflarını daha çok azdırmakta, sol-sosyalist çevreleri iyice küstahlaştırmakta ama daha önemlisi tabandaki biraz okumuş yazmış kesimlerde kompleks tutumları beslemektedir. Savunan adam, savunan toplum, sessiz çoğunluk kompleksinden bir an önce kurtulmazsak başımıza daha çok musibetler musallat olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.