Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Ulû’lemre itaatı yanlış mı anladık?

Ulû’lemre itaatı yanlış mı anladık?

Buyruk şu: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden olan ulû’lemre (yöneticilere) itaat ediniz.” (Nisâ, 4/59).

Sanırım İlâhî buyruğun “sizden olan” kısmını ıskalıyoruz. Bu da bizi “körü körüne itaat”e sevk ediyor.
Tabiatıyla da “sivil itaatsızlık” kavramı güme gidiyor...
“Gidene ağam, gelene paşam” demeye başlıyoruz...
27 Mayıs 1960 darbesi sırasında böyle oldu.
Oy verdiğimiz partiyi (Demokrat Parti) Yassıada’ya tıktılar. Sevdiğimiz ve takdir ettiğimiz politikacılara envai çeşit iftira attılar, zulmettiler...
Sesimizi çıkarmadık...
Nihayet sevdiğimiz Başbakan’ı (Adnan Menderes) astılar...
Hiçbir itirazda bulunmadık...
Sadece söyleyeceğimizi sandıkta söyledik.
İsmet İnönü’nün kısa başbakanlığı sonrasında Demokrat Parti fikriyatını devam iddiasıyla kurulan Adalet Partisi iktidara geldi, Süleyman Demirel Başbakan oldu...
Ne var ki 12 Mart 1971 müdahalesiyle onu da indirip kırk yılın CHP’li yöneticisi Nihat Erim’i Başbakanlığa getirdiler (Alay eder gibi bir de “tarafsız” olduğunu söylediler)...
Hiç itiraz etmedik...
Derken tekrar Demirel ve tekrar askeri müdahale...
Partiler kapatıldı. Bu kez yalnız Demirel değil, Ecevit, Erbakan ve Türkeş de askerlerin gazabına uğradı: Her biri ücra bir köşede gözetim altına alındı...
Bizde hâlâ itiraz yok!
Bu kargaşanın ardından Turgut Özal geldi.
Sandıkta destekledik, ama seçim aralarında ortalarda gözükmedik. “Ne olur ne olmaz” diye kendimizi sakladığımız zamanlar bile oldu.
Özal, Cumhurbaşkanlığı köşküne çıktıktan bir süre sonra şaibeli bir şekilde öldü.
Kılımız kıpırdamadı...
Duruşu bize yakın olan askerlerden Orgeneral Eşref Bitlis de şaibeli şekilde öldü, Muhsin Yazıcıoğlu da...
Onları da çok seviyorduk! Ancak sesimiz soluğumuz çıkmadı...
“Ne oluyoruz yahu?” demedik, “Bunlar rastlantı mı?” diye sormayı aklımıza bile getirmedik.
Başımızda nasılsa bir “ulû’lemr” vardı ve ne yapacağını o bilirdi!
Bize de “itaat” etmek düşerdi.
“Bizden mi?” diye sorgulamayı hiç düşünmedik.
Bu umursamazlığımız yüzünden gelen vurdu, giden vurdu yüreğimize...
Hayat tarzımıza karıştılar, başörtümüzü açtırdılar, “kamusal alan” diyerek üniversitelerden ve devlet dairelerinden kovdular.
Selamımızı bile değiştirdiler: O gün bugündür, “selam şaşkını”yız! “Selamün aleyküm”, “merhaba”, “iyi günler”, “günaydın”, “tünaydın” arasında gide-gele, selam vermekten korkar olduk.
“Ulû’lemr” dedik, hepsini sineye çektik.
Şimdi sanırım başka bir döneme giriyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy verenler ilk kez oylarına sahip çıkıyor: “Yedirtmeyiz” diye bağırıp varlıklarını haykırıyorlar.
Taksimi işgal eden faiz lobisine, tütün lobisine, alkol lobisine ve Ergenekon artıklarına direnme kararlılığı içinde egemenliklerine sahip çıkıyorlar.
Türkiye’nin siyasi geleceği ve demokratik yapısının kökleşmesi açısından bunu iyi bir gelişme olarak görüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi