‘Ben böyle görüyorum’ demek belge olmaz
Aşağıdaki üç madde, kıyamet alâmetleri arasında sayılmıştır:
1- İlim kalkar, cehâlet, anarşi ve ölüm çoğalır (İbni Mâce)…
2- Ehli olmayana iş verilir (Buhârî)…
3- Kötü iyi, iyi kötü gösterilir (Harâitî)…
Günümüzde bunların hepsi var: Ortalığı cehalet götürüyor. Televizyon ekranlarından ahkâm kesenlerin büyük bir bölümü ile köşe yazarlarının önemli bir kısmı, “cehl-i mürekkep” (koyu cehalet) içinde…
“Cahil cesur olur” deyişini haklı çıkarmak istercesine her konuya giriyor, pervasızca keskin ve kesin hükümler veriyorlar, aksi ispat edildiği zaman ise “bu benim fikrim” diyerek, sırım sırım sırıtıyorlar.
Böylece yanlış fikir, yanlış düşünce, yanlış değerlendirme “bilgi” ve “belge”nin önüne geçiyor.
Kaldı ki, bu “bilgi kirliliği”nde, doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayırmak çok zordur: Bunun için “ehil” (uzman) olmak gerekiyor.
Çünkü “bilgi” silah gibidir: Nâ-ehil ellerde öldürücü olabilir!
Nitekim oluyor: Tüm bağları kopartılarak belli kaynaklardan cımbızla ayıklanan bazı yanlış bilgilerle “Ben haremin hâkimi değil hizmetkârıyım” diyen ve Kâbe süpürgesinin bir parçasından yaptırdığı minyatür süpürgeyi hilâfet sarığının sorgucu olarak kullanan Yavuz Sultan Selim vuruluyor, katlediliyor; bu yetmiyor, üstelik bir de “katil” ilân ediliyor.
“Yavuz Sultan Selim benim gözümde şeksiz ve şüphesiz katildir” deniyor.
“Kaynak” diyorsunuz, “benim gözümde” diyor…
“Belge” soruyorsunuz, “Benim gözümde dedik ya, ben böyle görüyorum.”
Bilgi ve belge karşısında senin gözünün ne önemi var? Sen “şaşı” görüyorsan ben de mi öyle görmek zorundayım?
Siyasi fanatizm doğru görmeyi engeller. Zaten herkes, niyeti, samimiyeti ve gözünün görme derecesi kadarını görür!
Bakalım bazılarının gözünde Yavuz Padişah ne yapmış?
“Kıble ehli, zikir ehli, tespih ehli, Âli âşığı günahsız canları” katletmiş…
Tarihî cehalete siyasi fanatizm de eklenince, böyle akıl dışı, mantık dışı, vicdan dışı sonuçlar çıkar.
İftiraya bakın: “Kimi secdede, kimi zikirde, kimi tespihte” olan kendi halinde “ehl-i kıble”nin (Aleviler kastediliyor) yüz bin kadarı, Şeyhülislâm İbn-i Kemal’in fetvası ve Yavuz Sultan Selim’in fermanıyla sorgusuz sualsiz katledilmiş.
Bir yaşıma daha girdim! Bu konuda kırk, hatta elli bin gibi sayılar verenleri okumuştum, ama yüz bin olarak ilk kez okuyorum. “Desteksiz atış” dedikleri böyle bir şey oymalı!
Tarihçi, içinde “doğru” kırıntılar taşıyan “yanlış” tespitlerle hesaplaşır. Tarihçinin “iftira”ya karşı cevap yükümlülüğü yoktur. Hele bir de asıl hedefin, “savaş çığlıkları atan, kin ve nefret kusan Başbakan” olarak tanımlanan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olduğu açıklanınca, tarihçi büsbütün susar, siyasi kavgalara bulaşmak istemez.
Bu kez iki nedenden dolayı susmayacağım:
1- Meydan, kinini dininin önüne geçirenlere kalmasın;
2- Tarih, intikam güdüsünün yönlendirdiği siyaset anlayışına malzeme olmasın.
Pazartesi bakalım inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.