Arkadan vurmak!
İran’ın en iyi bildiği şey arkadan dolanma, hatta vurma sanatıdır. Amerikalı işgal generali George William Casey Jr’ın ifşaatı Irak’ta dalga dalga yayılıyor. Şii-Sünni kargaşası çıkması ve Şiilerin arkasında toplanması için İran’ın bilerek ve kasti olarak İmam Hasan Askeri ve Mehdi Türbesi’ni bombaladığı ve suçu da Sünnilere attığı bu itirafla belgelenmiştir. Amerikalı generalin itirafından sonra Iraklı siyasetçiler, İran’ın ve meselenin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne havale edilmesini talep etmişlerdir. Üsame Nüceyfi’nin kitlesinden Milletvekili Velid Abud Muhammedi, konunun uluslararası mahkemeye intikalini istemiştir. Yetmez. Halepçe katliamı dosyası da açılmalıdır. ABD, Halepçe dosyası konusunda da ikircikli davranmış ve birçok tarafsız araştırma Halepçe katliamının da İran’ın marifeti olduğunu ortaya koymaktadır. Halepçe katliamı da uluslararası mahkemelere taşınmalı ve mesele aydınlığa kavuşturulmalıdır. Kim yaptıysa sahiden ortaya çıksın. Samarra olayı ABD-İran ortak kalleşliğidir. Bugüne kadar General Casey neden meseleyi gizli tutmuş ve bu gizleme sonucu Sünniler savunmasız bir biçimde Irak’ta Şii milisler ve ölüm mangaları tarafından kırımdan ve kıyımdan geçirilmiştir. Vicdanı şimdi mi intibaha geldi? Başta Sistani olmak üzere bu patlamayla ilgili olarak herkes önyargılı davranmış ve Sünnileri suçlamışlardır. Güvenlik güçleri ve yargı da peşin hükümle davranmış ve Sünniler bu zehirli hava sonucunda milis güçleri tarafından kıyıma uğratılmıştır. Bu komplonun ele başları olan Hamaney, Sistani, Maliki ve Kasım Süleymani uluslararası bir mahkeme önünde yargılanmalıdır.
•
Türkiye de Alevi-Sünni kaşıması planları karşısında İran’a muhtıra vermeli ve elini Anadolu’dan, Suriye ve Irak’tan çekmesini istemelidir. Bunu Körfez ülkeleriyle birlikte fiili bir politikaya da dönüştürebilir. Suud el Faysal’ın ifadesiyle bugün Suriye bu eksenin işgali altındadır. Sadece Suriye değil, Irak ve Lübnan da Tahran mihverinin işgali altındadır. İran kimi Alevileri ayartmak istediği gibi Arap ülkeleriyle Türkiye’nin arasını çeşitli komplo ve tertiplerle açmaya çalışmaktadır. Onların yaptığına şeytanın aklı ermez. Şeytana pabucunu ters giydirirler. Today’s Zaman (24 Haziran 2013) bir haberinde, İran’ın bölgede Türkiye’ye karşı nasıl çalıştığını gözler önüne seriyor. ‘Iran used front companies to mar Turkey’s relations with Yemen’ başlıklı haberinde Türkiye’den habersiz İran’ın çeşitli fason şirketler üzerinden Yemen’e Türk bandıralı kaçak silah sevk ettiğini yazıyor. Yemen ile Türk makamları bu işte İran’ın parmağının olduğunu ortaya koymuşlardır. Amaç Türk-Yemen ilişkilerine zarar vermek. Yemen’de Türkiye’nin kaçak silah sevkıyatı yaptığı propagandasını yapanlar da İran beslemeleri ve taraftarlarıdır. Yani Yemen’deki Kılıçdaroğlu misali zevattır. Halbuki, İran Cihan 1 gemisiyle suçüstü yakalandığı halde bunu inkâr etmekte ve kendilerine Yemen’den doğrudan bir suç isnadı gelmediğini de söylemektedirler. Sıyrılma politikasını da iyi bilirler.
•
Yemen yönetimi kaçak İran gemisinin yüküne el koyduğu gibi İran namına casusluk yapan bir şebekeyi de çökertmiştir. Diplomatik ilişkiler ise kesilme noktasına gelmiştir. Burada önemli husus İran’ın bölgede Türkiye imajına savaş açması ve Türkiye üzerinden operasyonlar yapmasıdır. Kendisi Yemen’e kaçak silah ve mühimmat gönderiyor ve bunu inkâr ettiği halde tertiple ve düzenbazlıkla Türkiye’yi kaçakçı konumuna düşürüyor. Türkiye’de Alevileri ayartmak isteyen İran, Mısır’da ise tarikatları parayla ayartıyor ve kendi emellerine alet ediyor. Mısır’da İran tarafından ayartılan ve yemlenen Rufai tarikatı şeyhi Tarık Rufai, Yukarı Mısır’da ve özellikle Asyut şehrinde Türkiye’den geldiğini ileri sürdüğü heyetleri ağırlamış ve bunlar İran namına Şiiliği yayma faaliyetleri yaparken tespit edilmişlerdir. İran Rufai tarikatı ve Azmiye tarikatı üzerinden Mısır’a sızıyor. Tarık Rufai gibi Azmiyye tarikatı şeyhi Ala Ebu’l Azaim’i de devşirmiş. Şiiliği yayma heyetleri İran’dan değil, Türkiye’den geldi şeklinde takdim ediliyorlar. Şu işe şeytanın akıl ermez! Türkiye üzerinden kendilerini kamufle ediyorlar. Libya’da da İran vatandaşı 6 ajan, üzerlerinde Türk pasaportlarıyla enselenmişlerdi. Dikkat çekmemek için Türk kimliği kullandıkları ortaya çıkmıştı. Bazen Arap ülkelerine sızmak için Suriyeli mültecilerin pasaportlarını da kullanıyorlar. Libya’da ajanların yakalanmasını sağlayan ilginç süreç, iki İranlı erkek ajanın kadın ismiyle pasaport taşıdığının belirlenmesiyle başlıyor. Adamlar o kadar serbest ki erkekleri kadın pasaportu taşıyor. Şüphelilerin sorguya alınmasının ardından İran Büyükelçiliği devreye giriyor. Büyükelçilik, söz konusu kişilerin İranlı olduğunu Libya makamlarına doğruluyor. Türk Büyükelçiliği, skandalın kopması üzerine Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla istihbarat birimlerine “acil” kodlu uyarı yazısı gönderiyor. Şüphelilerden ikisinin erkek olmasına rağmen “Saniye” ve “Sakine” ismiyle Türk pasaportu taşıdıklarının belirlenmesin ardından Türkiye’nin Trablus Büyükelçiliği’ne bilgi aktarılıyor. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlileriyle ortak çalışma yürüten Libya güvenlik güçleri, 6 kişinin istihbarat faaliyeti yürüttüklerini tespit ediyor. Gözaltındaki İranlılar ilk savunmalarında, Türklerin Libya’da serbestçe dolaşabilmesi ve Libya’da Türklere duyulan sempati ve güven nedeniyle fotoğrafları değiştirilmiş Türk pasaportu taşıdıklarını söylüyorlar. Özürleri kabahatlerinden büyük. Klasik İran pişkinliği!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.