Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bay Kılıçdaroğlu ile Tahrir’den Taksim’e... Diktatör senin babandır!

Bay Kılıçdaroğlu ile Tahrir’den Taksim’e... Diktatör senin babandır!

Hikâye bu ya...

Adamın biri, gece yatakta uyurken, bir sağa dönüyormuş, bir sola... Vücudu, terden sırılsıklam olmuş... Yüzünden de boncuk boncuk ter damlıyor... Belli ki, “kâbus” görüyor... Bir ara, bağırmaya başlamış:
“Kıvııır!..
Kıvır!.. Kıvvır!.. Kıvır!”
O bağırmaya karısı uyanmış...
Dürtmüş kocasını, “Herif, herif uyan!”...
Uyanmış adam...
Sormuş kadın;
“Herif, niye öyle bağırıyorsun, ‘Kıvır, kıvır’ diye?”
Adam, gözlerini ovuştura ovuştura, şöyle bir doğrulmuş yataktan... Sonra da başlamış anlatmaya:
“Sorma hatun” demiş;
“İşten çıkıp eve gelirken, ‘delinin biri’ takıldı peşime... Yol değiştirdim, sokak değiştirdim ama yine kurtulamadım... Nereye gittiysem, bir gölge gibi takip etti beni... Baktım kurtuluş yok, girdim bir camiye!
Adam yine peşimde!.. Çıktım minareye!..
Deli de arkamda!.. Minarenin ‘şerefe’sinde yakaladı beni...
Yatırdı yere, parmağını popoma takıp, başladı şerefeden aşağı sarkıtmaya!.. Ben de ‘aşağı düşmemek’ için, başladım bağırmaya;
‘Kıvııır, kıvır’ diye!..
Parmağını kıvrık tutmayıp, bir düzeltse var ya, aşağı düşeceğim!..”
“Günün mânâ ve ehemmiyetine uygun” bu hikâyeyi, hangi “politikacı”ya uygun görürseniz, ona yakıştırabilirsiniz!..

AMA... FAKAT... LÂKİN!

Sizler, bu hikâyeyi hangi politikacıya uygun görürsünüz bilmem ama ben, Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine “cuk” diye oturacağını düşündüm.
Peki niye ve nasıl?..
Bay Kılıçdaroğlu, önceki gün “Mısır’daki askeri darbe” konusunda ne düşündüğünü soran gazetecilere demiş ki;
“Askeri darbeler kabul edilemez!”
Ne güzel değil mi?..
Kılıçdaroğlu, “darbe”lere karşı çıkıyor!..
Amaaa!..
Fakaaat!..
Lâkiiin!..
Ancaakkk!..
Bay Kılıçdaroğlu; “Askeri darbeler kabul edilemez” sözünün hemen ardından, başlamış “kıvırmaya!”
“Askeri darbeler kabul edilemez ama demokrasi aynı zamanda uzlaşma rejimidir... Bir araya gelinip, oturulmalı ve konuşulmalı, uzlaşılmalıdır!.. Sandığı tek çözüm olarak düşünmek yanlış olur!”
Niye “yanlış” olur?..
Çünkü efendim, Bay Kılıçdaroğlu da biliyor ki; “Başında bulunduğu CHP sandıktan çıkamaz!.. Ve dolayısıyla iktidar olamaz!..”
O halde;
“Tek çare darbe!”
Ama, “darbesever” de görünmemek lâzım...
“Demokrat” görünecek ve diyeceksin ki;
“Darbelere karşıyım!”
Yersen!..
Aslında, bal gibi “darbe” istiyor, bal gibi “müdahale” hayali kuruyor!..
Yoksa; “Halkın oylarıyla iktidara gelmesi mümkün değil!”
Kıvır Kemal Bey kıvır;
Kıvır da; “CHP aşağıya düşmesin!”

TAHRİR... ADEVİYE!

Aynı Kılıçdaroğlu; Mısır’daki darbenin Türkiye’ye etkisi konusundaki bir soruya da, şu karşılığı veriyor: “Toplumun hiçbir kesimi askeri darbe istemiyor. Bizim demokrasi kültürümüzün daha fazla geliştiğine inanıyorum. En temel sorunumuz hükümetin dayatmacı anlayışıdır. Umuyorum Recep Tayyip Erdoğan gençleri anlar. Yüzde bir bile, değer vermesi gereken bir kitledir.”
Görüyorsunuz ya;
“Mısır’daki darbe”den, anında “Taksim eylemcileri”ne getiriyor sözü ve onlar için; “Yüzde bir bile olsalar, değer verilmesi gereken kitle” diyor.
Elbette değer verilmeli!..
“Yüzde bir”e bile değer verilmeli de, Mısır’da olduğu gibi, “yüzde 52’lik halk iradesi yok sayıldı” ve “halkın iradesine karşı darbe yapıldı” ise, bunu nereye koyacağız?.. Asker, “yüzde 52’ye” niye değer vermedi?.. Onları, niye “yok” saydı?..
Ne yani;
“Tahrir Meydanı”nda toplananlar “genç”ti de, Adeviye Meydanı’nda ya da En Nahda Meydanı’nda toplananlar “genç” değil miydi?..
Sen, “demokrat” pozlarına bürünüp, güya “darbe”ye karşı çıkacaksın ama Adeviye ve Nahda meydanlarında toplanan “gençler”in üzerine yürüyen “tank”lara alkış tutacaksın!..
Yemezler Kemal Bey,
Yemezler!..

SAPLA SAMANI KARIŞTIRMAK!

Bay Kılıçdaroğlu, dün de CHP Parti Meclisi Toplantısı’nda da demiş ki;
“Mısır’daki askeri darbe, Tahrir Meydanı’nın demokrasi üretmesine engel olmuştur... Tahrir’de toplanan yüz binler diktaya karşı çıkmışlar, özgürlükleri, seküler sistemi savunmuşlar ama bir darbeci gelip Tahrir Meydanı’nın o düşüncelerini yerle bir etti. Darbe kimden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin, demokrasilerin önündeki en ciddi engeldir, hatta tek engeldir. Darbenin apoletli, apoletsiz olmasının farkı yoktur, darbe darbedir...
Tahrir Meydanı; bir darbeyle susturulmuştur... Orada da cadı avı başladı... Sabaha karşı insanların evleri basılıyor, niye basılıyor, gençler özgürlük istedi diye!.. Bir insanın evi sabaha karşı basılır mı? Eğer birisinin evini basacaksan git Kızılay Meydanı’nda genci kim öldürdü, onun evini bas.”
Lâfa bak, hizaya gel!..
Öyle bir lâf ki;
Ne başı belli, ne kıçı!..
Şu hâle bakın;
“Tahrir Meydanı bir darbeyle susturulmuştur” diyor ve hemen arkasından ilave ediyor;
“Orada da cadı avı başladı! Sabaha karşı insanların evi basılıyor. Niye basılıyor?.. Gençler özgürlük istedi diye!”
Siz ne anlarsınız bu lâftan?..
“Tahrir Meydanı’nda özgürlük isteyen gençlerin evlerinin basıldığını” değil mi?..
İyi de;
“Cadı avı” başlatılan ve “evleri basılan” gençler Tahrir Meydanı’nda toplanan gençler değil ki!..
Bir tek Bay Kılıçdaroğlu hariç, “dünyadaki 6 milyar insan” gayet iyi biliyor ki; “cadı avı”na maruz kalanlar, “sabaha karşı evleri basılan”lar, “Mursi taraftarları”dır!.. Ki, şu anda 500’den fazlası gözaltındadır!..
Evet, evet; evleri basılanlar, “Tahrir Meydanı’ndakiler” değil, “Adeviye ve Nahda Meydanı’nda toplanan gençler”dir!..
Hem sonra;
Tahrir’de toplanan “solcu, laikçi ve Hıristiyan”lar “özgürlük” filân istemediler ki, onlar “darbe” istediler ve istedikleri de oldu!..
O kadar mutlular ki;
“General Sisi”nin yaptığı “darbe”yi “havai fişekler”le kutladılar, “tankların namlusu”nu görünce, “orgazm” derecesinde “sevinç çığlıkları” attılar!..
Bay Kılıçdaroğlu da kalkmış;
“Tank namlusu”nu görünce “cinsel bir haz”la haykıran bu gençlere karşı “cadı avı” başlatıldığını söylüyor!..
Uyanın Kemal Bey, uyanın;
“Cadı avı” başlatılan kitle Tahrir’dekiler değil, “Adeviye ve Nahda Meydanı’ndaki gençler”dir!..
Kıvırma ve de çarpıtma!..
Dahası;
Tahrir’den bahsederken, birden bire Kızılay’a nasıl atladın, onu da anlayamadım?
Herhalde “uzun atlama” kurslarına başladın... Tahrir’den Kızılay’a atlayabilirsin de; bu, seni; “muhalefet”ten “iktidar”a atlatmaz!..

YA AVRUPA’YA NE DEMELİ?

Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nu, yine de takdir etmek gerekir...
“Ama!.. Fakat!.. Lâkin!.. Ancak”lı da olsa, “darbe”ye, “Darbe” dedi.
Ya, Avrupa’ya ne demeli?..
Herhalde biliyorsunuz;
Avrupa ülkelerinin tamamı “Mursi, desteğimizi hak etmedi” diyerek, “darbenin yanında” yer aldılar.
Söyleyin Allah aşkına;
Zırt-pırt “insan hakları raporları” hazırlayan, ülkelere “karne” düzenleyen, ağızlarından “demokrasi ve özgürlük” teranesini düşürmeyen bu Batı değil miydi?..
Eee, hani demokrasi?..
Mısır’da “darbe” oldu, darbe!..
Ama, Batı’dan çıt yok!.. Bir tek, elleri kızarıncaya kadar alkışlamadıkları kaldı... Az kalsın, onu da yapacaklardı!..
“Darbe” yapıp, “halkın iradesine tecavüz” eden General “Sisi”yi, neredeyse koyunlarına alıp, “Gel pisi pisi” diye sevecekler!
Peki, niye sevdiler Sisi’yi?..
Çünkü efendim; General Sisi; tıpkı CHP gibi, “halkın oyu ile iktidar yüzü göremeyecek” bir kitleyi, evet evet “yüzde 10’luk Hıristiyan kitle”yi; bırakın “iktidar”a getirmeyi, “Cumhurbaşkanlığı” koltuğuna oturttu!..
Düşünebiliyor musunuz;
“1400 küsur yıldır Müslüman” olan Mısır halkının tepesine, Adli Mansur adlı bir “Hıristiyan Cumhurbaşkanı” oturtuldu!..
Kim oturttu onu?..
Elbette General Sisi!..
Bu durumda;
Avrupa ülkeleri, “Sisi”yi, “Pisi pisi” diyerek sevmesin de ne yapsın?..
“Mursi, desteği hak etmemiş”miş!..
Etmez tabiî!..
Mursi; Batı standartlarında “demokratik bir yol”la işbaşına gelmiş olsa da, nihayetinde bir “Müslüman”dır!..
Bir “Müslüman”a da;
Elbette destek vermezler!..
Suriye’de 2 yıl içinde “100 bin insanı katleden” Esad gibi bir “katliam makinası”na seslerini çıkarmazlar da, Mursi’ye, bir yıl bile tahammül edemezler!

İNÖNÜ DİKTATÖR DEĞİL MİYDİ?

Baksanıza;
Bay Kılıçdaroğlu bile, Tahrir’den Taksim’e atlayıp; “O gençler Recep Tayyip Erdoğan’ın karizmasını çizdiler... Bir diktatöre diz çöktürdüler, demokrasi açısından tarih yazdılar...  Tiran’ın ezberini bozdular” diyorsa, yani “sap ile samanı birbirine karıştırıyor” ise, Avrupa’ya ne diyebiliriz ki?..
Şimdi, ben de desem ki;
“Diktatör senin babandır!”
Diyecekler ki;
“Kılıçdaroğlu’nun babası diktatör müydü?”
Elbette hayır!..
Ben, “biyolojik baba”sından değil, “ideolojik baba”sından söz ediyorum.
Yani, İsmet İnönü’den!..
Malûm;
Ahmet Kekeç’in ifadesiyle;
“İsmet Paşa’ya laf edemeyenler; ‘Nedir bu varlık vergisi rezaleti, nedir bu çalışma kampları kepazeliği, nedir bu Tan gazetesi olayı, Sabahattin Ali’nin kafasını odunla parçalayıp ortadan kaldırma fikri de nerden icap etti, Nazım Hikmet ve Kemal Tahir hangi suçunun karşılığı olarak 36 yıl ağır hapis cezasıyla içeri tıkıldı, devletin valisi niçin aynı zamanda CHP İl Başkanı oluyordu, bu ekmek karnesi de neyin nesiydi, banknotlardan Atatürk resmini kazımak nasıl bir kibrin ürünüdür?’  diyemeyenler, Menderes’i diktatör olmakla itham ettiler.
Merhum Özal da ‘diktatör’ söyleminden nasibini aldı.
Buluş, bizzat Deniz Baykal’a aittir.
Devletin başında, 50 kişiyi asmış, yüz binlerce insanı işkenceden geçirmiş, milyonlarca insanın hayatını karartmış Kenan Evren diye biri oturuyordu (yıl 1987), ama Deniz Baykal ‘diktatörlüğü’ Turgut Özal’a yakıştırıyordu.
Demirel’e de diktatör dediler.
Hatta darbeye bile kalkıştılar. (Bkz. Orgeneral Cemal Tural’ın darbe girişimi.) Başaramayınca, 12 Mart Muhtırası’yla alaşağı ettiler.
Erbakan da diktatördü...
Suçu, ‘havuz sistemi’ni kurup, paradan para kazanan komprador burjuvaziyi ‘tatlı gelir’inden etmekti.
Peki, Erdoğan?
Kürtçe yasağı ayıbına son veren, Nazım’ın vatandaşlığını iade eden, binlerce kitabı ve filmi özgürlüğüne kavuşturan, milyonlarca kitabı hamur olmaktan kurtaran, ‘inanç ve ifade özgürlüğü’nün önündeki engelleri kaldıran, vesayet rejimine son veren, darbelere mesnet teşkil eden ünlü 35. maddeyi değiştiren, sistematik işkenceyi ortadan kaldıran, bilumum sosyal demokrat hastalıkları iyileştiren, ülkeyi ekonomik olarak batmaktan kurtaran Recep Tayyip Erdoğan çiçek çocukların gözünde zaten diktatör!!!”

“EVET TAKSİM’DEYDİK!”

Mısır’da; Muhammed Mursi’ye, hiçbir “zorbalık” yapmadığı halde “Diktatör!.. Tiran!” diyen Bay Kılıçdaroğlu; büyük bir “iştah” ve “doyumsuz bir haz”la, Erdoğan için de “Diktatör” diyor ve istiyor ki, Erdoğan’ı da alaşağı etsinler!..
“Kıvırması” bundan!..
“Kıvranması” bundan!..
“Yarım ağız”la darbeyi kınadığına bakmayın, aslında “Mısır’ın Tayyip’i devrildi” diye göbek atıyor!..
Ama, Bay Kılıçdaroğlu’na birinin şunu, açıkça söylemesi gerekir;
“Diktatör senin babandır!”
Bay Kılıçdaroğlu, eğer “diktatör bir babanın evlâdı” olmasaydı, kalkıp da; “Gururla söylüyorum, CHP; Taksim olaylarının içindeydi” diyemezdi!..
Malûm;
Taksim de bir “kalkışma”,
Taksim de bir “darbe girişimi”ydi!..
“Diktatörün oğlu” da oradaydı!..
Elbette, “Adli Mansur” olabilmek için!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi