Ah!
Birçok politikacı hakkında öyle iddialar var ki.
Ve herkes liderinden, yapılan işlerin doğruluğundan öyle emin ki. Kimsenin eleştiriye tahammülü yok. Herkesin suçlamak ve ak olduğunu isbatlamak için o kadar çok isbatı var ki!
Rabbım bizi bize bırakma!
Keşke insanlar haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı durabilseler.. Kendinden yana olunca mangalda kül bırakmayanlar, rakiplerine karşı nasıl da cür’etkar olabiliyorlar..
Hz. Peygamber'in halifeleri kendilerine yönelik soruları, hesabları nasıl cevaplıyordu!?. Hz. Peygamber veda hutbesinde kimin alacağı varsa gelsin istesin, kimin hakkı varsa ödeyeyim demedi mi? Bir Müslüman, kardeşi hakkında onun olmadığı bir şeyi söylerse, Allah o sözü söyleyen kişiyi, o şeyi dünyada o şeyi yapmış gibi hesaba çeker..
Dün Müslümanların başkalarına gösterdiği tahammülü, bugün Müslümanlar birbirine göstermiyor. Nasıl da birbirlerine karşı tekfir edici, galiz ifadeler kullanabiliyorlar.. Birbirlerine karşı bu kadar acımasız olanlar, başkalarına nasıl adalet dağıtabilir ki?
Hz. ömer'in cübbesinin hesabını soran Müslümanı düşünün.. Hadi bir de bugün, liderler, örgütler, şeyhler, abilerden sorun bakalım bu işlerin hesabını.. Bakın toplum adına hareket edenler, kamuya ait bilgiler hakkında tecessüzlere cevap vermek ve hesap sormalara açık olması gerekir. Ancak ahvali şahsiyeye müteallik konularda koruma vardır..
Başkaları için ne dersen de, ama onlara bir şey deme. Ve onlar başkalarına her şeyi söylesinler.. İşte Ergenekon'da bu böyle! Herkesin bir Ergenekon'u var. Ergenekon her yerde.. Ve Ergenekon'un asıl gücü burada.. Herkes Ergenekon'da, Ergenekon her yerde. Zaten haksız, hukuksuz nerede bir iş varsa, o şeytanın iğvasının sonucu değil mi ve şeytan damarlarımızda dolaşmıyor mu? Ergenekon, nefsimize taht kurmuş aslında. Peygamberler dışında hiç kimse masum değildir.. Herkes yanılabilir.. Alın size bir Ergenekon klasiği: Orgeneral, vali, hakim, savcı, polis Ergenekon'da buluştular.. Bu yapıda işler öylesine karışık ki, bir kardeş Ergenekoncu, ötekisi hocaefendinin çizgisinde..
Ve hiç biri kendi konumunu tartışmaktan yana değil..
Keşke insanlar hakaret içermeyen iddiaları dinlese ve soğukkanlılıkla anlamaya çalışsalar. Sonuçta bi iddia sözkonusu.. Bak, araştır, düşün, “evet tamam” ya da “hayır değil” de.
Bu olmayınca Lazaro Franco Türkçülüğün, Moiz Kohen Kemalizmin fikir babası oluyor o zaman. Lawrance şeyh oluyor.. Oysa o bizi bize kırdırmak isteyen Homoseksüel bir İngiliz ajanı.. Her siyasi ve her bürokrat, yani kamu adına hareket eden herkes adına hareket ettiği insanlara karşı her şeyin hesabını vermek zorundadır. Açın bakın Hz. Ali'nin mektuplarına, Hz. ömer'in hayatına, Hz. Peygamber'in hayatına..
Hz. ömer'e cübbesinin hesabını sorarlar hem de hutbede! Ama Hz. ömer, her hangi bir insana cübbesinin hesabını, açık bir şüphe olmadan ve şikâyet olmadan soramaz! Devlet adamlarının “cam ev”de oturması ve “kapısının açık” olması gerekir.. Mesela şu habere bakın: “Ergenekon iddianamesinin ekindeki bir raporda, Büyükçekmece’deki arazi yolsuzluğuna orgeneral rütbesinde askerlerin, vali, hakim, savcı ve emniyet görevlilerinin de karıştığı belirtiliyor. önemli iddiaların yer aldığı raporda, Yakuplu Limanı’na taşımacılık kooperatifi başkanı olarak jandarma tarafından getirilen kişinin uyuşturucu işinde kullanıldığı kaydediliyor. Raporda, yolsuzluklara adı karışan isimler arasında Süleyman Demirel’in yakınları, Emekli Orgeneral çevik Bir, Emekli Orgeneral Teoman Koman, Ahmet özal, dönemin İstanbul Valisi Erol çakır da yer alıyor. Yolsuzlukla ilgili soruşturma yapan emniyet personelinin ise dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın talimatıyla görevden alındığı belirtiliyor. Arazi yağmasında uyuşturucuya her şey var işin içinde.
Bu işlerde “sessuzluk” olunca işte böyle oluyor.. Soru sorulmayınca, hesap da sorulamıyor..
Raporun ilk maddesinde Binbaşı Zeki Bingöl, soruşturmanın kesilmesi için komutanlar tarafından yolsuzluğa bulaşan personelin korunduğunu ve takdir edildiklerini gözlemlediğini buna bağlı olarak askerlerin ‘nasıl olsa bir şey olmuyor’ düşüncesiyle daha fazla cesaretlendiklerini, dürüst personelin ise sindirildiğini belirtiyor. Bingöl, yüksek hakim, savcı ve bürokratların bir şekilde pay aldıklarına işaret ediyor. Yolsuzluğa karışan isimlerin hem adliyeyi, hem de jandarmayı ürküttüğünü kaydeden Bingöl, yolsuzluk nedeniyle soruşturma başlatan Büyükçekmece İlçe Emniyet Müdürü ve altı polisin gece saat 00.00’da dönemin Başbakan’ı Mesut Yılmaz’ın emriyle görevden alındığı ifade ediliyor.
Bu iddialar için yargı “yargıyı karalıyorlar”, TSK “TSK'yı karalamak için bu iddiaları ortaya atıyorlar” derse ve herkes olayda adı geçen kişileri korumaya kalkarsa bu işleri hesabı nasıl sorulacak? İddialar korkunç. Raporda yer verilen çarpıcı iddialar ise şöyle; Yakuplu Limanı’nda taşımacılık kooperatifi başkanı Mehmet Kahraman, jandarma bölge komutanlığı tarafından Diyarbakır’dan getirildi ve uyuşturucu işinde kullanılıyor. Arazi yolsuzluğunda Ahmet özal menfaat temin ettiği tespit edildi. İddiaya göre “Alkent 2000 villalarında 280 adet villa milli savunma arazisine inşa edilmiştir. Orgeneral Teoman Koman, Yakuplu’da kaçak inşaat yaptırmaktadır. Aygaz dolum tesisinin arazisi Milli Savunma Bakanlığı’ndan devrinde Orgeneral İsmail Hakkı Akansel menfaat temin etti. Orgeneral çevik Bir, Tepekent villa inşaatının perde arkasında olmakla beraber 560 dönüm hazine arazisi gasp edildi. Mahkeme kararı olmasına rağmen talan devam ediyor. Vali Erol çakır’ın usülsüz ihalesi ve kendi vali yardımcılarına cinsel tacizde bulunduğu tespit edildi. İl Jandarma Komutanı, bir generalin huzurunda ve savcının yüzüne karşı soruşturmada görev alan binbaşıyı vuracağını ifade edecek cesareti göstermesi kabul edilebilir tehdit sınırlarını zorluyor. Süleyman Demirel’in akrabalarının arazi yolsuzluğunda menfaat temin ettikleri tespit edildi. Yolsuzluğa adı karışanların isim ve makamları işlem yapacak kolluk ve adliye mensuplarını son derece korkutmaktadır. Hatta bu isimlerin zabıtlara geçirilmesi bir yana telaffuz edilmesinden dahi kaçınılıyor.” Biri iftira ediyorsa o da yargılansın, ama önce bu iddialar soruşturulsun..
Teziç bir zamanlar derin güçlerin emrindeydi. Nerede ise onlara iman ediyordu. Onların vatan kurtarıcılar olduğunu düşünüyordu.. Bugün "Hiç geriye dönüp bakmak istemiyorum. Hatırlamak bile istemiyorum." Olanları “iğrençlik” olarak tanımlıyor. çünki kendi adı da öldürülecekler listesinde yer alıyor.. "İnsanın öldürüleceğini bilmesi ne kadar kötü bir şey biliyor musunuz!?.” diyor.. "Midem bulanıyor." "Tiksindim. Acayip tiksindim yani..." diyor bugün düne ilişkin konuşurken. Erdoğan Teziç, kendisine yönelik suikast planlayanların, bir zamanlar dost bildiği insanların arasından çıkmasından son derece rahatsız. Tam bir pişmanlık psikolojisi içerisinde; "Ankara’ya dönmeyeceğim. Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum” diyor.. Oysa o bir zamanlar, kinayeli bir şekilde, adaşına aba altından sopa göstermiyor mu idi? "AKP’nin seçtiği cumhurbaşkanı çankaya’ya çıkamaz, yolda kaza(!) geçirir, başına bir iş gelir." Bu sözler kime aitti?..
İşte böyle. Bu işler bumerang gibidir.. “Zalimlere yardım etmeyin, yoksa ateş size de dokunur.” Kol kırılıp yen içinde kalmasın..
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.