Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Suriye’de muvazaa hattı

Suriye’de muvazaa hattı

Bir yıl kadar önce Star gazetesinden Fadime Özkan’la yaptığımız söyleşi de söylediğim gibi, Suriye’de İsrail ve İran ekseni çözüm sürecini tıkamıştır. Onların arkasında da Rusya ve ABD bulunuyor. Hatta İran çözüm adına yürüttüğü mekik diplomasisinde daima çözümü tıkamış ve Suriye rejiminin vakit ve zaman kazanmasını sağlamıştır. Daha doğrusu çözümü çözümsüzlükte ve Beşşar iktidarının kalmasında görmüş ve bunu pazarlamaya gayret etmiştir. Bu hususta Türkiye ve Mısır’daki Mürsi idaresi bazen iyi niyet adına gaflete düşmüşlerdir. Orient Kanalında, PYD’nin son hamlesiyle alakalı birlikte olduğumuz Suriyeli önemli görevde bulunan bir zat, programın ardından Suriye’nin kuzeyinde ortamın hareketlenmesinin arkasında İran ve ABD’nin olduğunu anlattı. Daha doğrusu Humus saldırılarıyla Resü’layn saldırısı arasında paralellik ve muvazaa hattı olduğunu söyledi. Kürt asıllı Milli Koalisyon üyesi Abdulbasit Sida da son gelişmeleri bu zaviyeden değerlendirmektedir. Kissinger’in çözüm dediği şeyin ayak sesleri hissediliyor. Kissinger Suriye’de çözümün bölünmekten geçtiğini söylemiştir. Deccal çarpığı Beşşar geçen yıl Cumhuriyet gazetesine verdiği mülakatta Kürt devletinin kurulmasının Suriye’nin parçalanmasına emsal teşkil edeceğini söylemişti. Bu nedenle Hizbullah ile Suriye ordusunun Humus’a, PYD milislerinin de Resu’layn’a saldırısının gerisinde bu plana matuf bir muvazaa yatmaktadır. Suriyeli zat, İran’ın planıyla ilgili şu yorumu yaptı: İran, Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut’a kadar uzanan bölgede sadece bir Şii yapı vücuda getirmek istemiyor aynı zamanda Kürtleri de bu oluşuma veya Şii imparatorluğuna katmak istiyor. Böylece mezhepçiliğini/ sekterizmini de kamufle etmiş olacaktır. Talabani ve hareketi oldum olası İran’a yakın dururken son sıralarda Barzani-Maliki yakınlaşması da temin edilmiştir. Bunun gerisinde İran’ın da katkı ve payı vardır. Paris’teki PKK unsurlarına karşı yapılan suikastta seçilen kişiler malum etnik ve sekter fayı kaşımaya matuf idi. Reyhanlı ve Gezi Parkı olayları da bundan uzak değildir.

*
 PKK’nın dağ kadrosunda görev değişimi ve İran’a yakın Cemil Bayık’ın kilit göreve getirilmesi tesadüf müdür? İran Kürtlerle ittifaka giderek bölgenin kuzeyini (Kerkük Halep hattı)de kontrolü altına almak istemektedir. Böylece Türkiye’nin Arap dünyasıyla bağını fiilen kesmiş olacaktır. İsrail’e bundan daha büyük hizmet olabilir mi? Arap-Türk bağını kesmek İslam dünyasına en büyük ihanettir. Tarihte Nureddin Zengi-Salahaddin Eyyübi beraberliğinde olduğu gibi Fatimi tehlikesi Türk-Kürt beraberliğiyle savuşturulmuştur. Yavuz da Kürt beyleriyle ittifak sağlayarak Şah İsmail’in canına okumuştur. Bununla birlikte, Şii dailiğinin savuşturulması daima Kürtlerle beraberlik halinde gelişmemiştir. Dolayasıyla, kendilerini bulunmaz Hint kumaşı veya vazgeçilmez sanmalarının da bir alemi yok. Allah’ın dini herkesten ve her unsurdan daha yücedir. İhanet eden kendine eder. Tuğrul bey Büveyhileri tek başına halletmiştir. Bu misyon Kürtler olsa da olmasa da ifa edilir. Lakin olması işi daha da kolaylaştırır. PKK ve PYD gibi ortaklarının kimyaları bozuktur. İran’ın temsil ettiği taifiyye (sekterizm) dalgası ile PKK-PYD unsurlarının temsil ettiği yeni Şuubi(ırkçı) damar ve dalga yıkıcılık üzerine kaim ve kuruludur. Bundan dolmayı yıkıcıların ittifakı kimyaları gereği kolaydır. Elbette umut kesmemekle birlikte mevcut Kürt damarı Salahaddin Eyyübi veya Yavuz dönemindeki gibi değildir ve din üzerine değil unsuriyet üzerine şekillenmiştir. Bunda Kemalizm ve ulus devletlerinin payı büyüktür. İran bu yıkıcı hareketle işbirliği üzerinden bölgedeki Arap Baharı dalgasını tersine çevirmeye çalışmaktadır.
*
 Suriyeli zat şunu söylüyor: Kürtlere özerklik noktasında taleplerini artırmaları konusunda cesaret veren ve telkinde bulunan iki ülkeden birisi İran diğeri de ABD’dir.
 Evet gerçekten de, Obama İsrail’in gönüllü eri ve esiridir. Makam uğruna esareti seçmiştir. ABD, İsrail namına Suriye dahil bölgedeki bütün ülkelerin jel tarzı (hülamiye) kırılgan ülkeler haline getirmek istemektedir. Bundan dolayı da etnik ve mezhebi dokuyu alabildiğine kaşımaktadır. Dolayısıyla Kissinger’in sözleriyle İran’ın eylemleri birbirini tamamlamaktadır. Esat’ın Kürtlere özerklik vermek istemesi İran’ın onayı dışında yorumlanabilir mi? Böylece Sünni dünyaya karşı ittifaklarını korumak istemektedirler. Bazı laikler Türkiye’nin bölgede mezhebi politika izlediği görüşündedir. Din hassasiyeti olmayanın mezhebi hassasiyeti kalabilir mi? Onlar dini sadece size karşı silah olarak kullanırlar. Dinle başka türlü bir alışveriş biçimleri yoktur. Kürtler de Sünni olarak bilinmelerine rağmen ideolojileri mezhebi ve dini kaygılarını törpülemiştir. Unsuriyet veya ırkçılık düşüncesi onların gözlerini perdelemiştir. Başka her türlü gerçeğe kapalılar. Bundan dolayı Irak’ta ABD ve İran tarafından kullanıldıkları gibi Suriye cephesinde de iki tarafın aleti durumundalar. Kürtleri kazanmanın yolu ise ancak sağlıklı bir dini eğitim ve ilişki biçiminden geçer. Bu da zorlu bir tamirat dönemini gerektiriyor. İdeoloji bir hastalıktır ve vücudun kimyasını bozar ve dolayısıyla algı veya ağzın tadını değiştirir. Bundan dolayı Bediüzzaman ‘hem, fikr-i milliyette bir zevk-i nefsânî var, gafletkârâne bir lezzet var’ demektedir. Bu menhus lezzet kimilerine cazip geliyor. Kimyası bozulduğu için vücudu gerçek zevki algılayamıyor ve gerçek zevke ve lezzete eremiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi