Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Terk mi yoksa ihanet mi?

Terk mi yoksa ihanet mi?

ÖSO Komutanı Selim idris, İngiltere’nin kendilerine ihanet ettiğini söyledi. Aslında tam bir yıl önce ya da 2012 Ağustos’unda bu sözler veya suçlamalar farklı seviyelerden olsa da Özgür Suriye Ordusunun komutanları tarafından ABD’ye yöneltilmişti (http://articles.washingtonpost.com/2012-08-07/world/35492281_1_assad-opponents-syrian-rebels-syrian-opposition). Suriyeliler bugün bu suçlamayı anonim hale getirdiler. Obama idaresini vefasızlık ve ihanetle suçluyorlar. The Washington Post’taki 7 Ağustos 2012 tarihli haberinde Liz Siy Suriyeli devrimcilerin kendilerinin ABD tarafından terk edildiklerini hissettiklerini ve onun ötesinde ABD tarafından ihanete uğradıklarına inandıklarını yazıyor. Tam bir yıl sonra artık bu hissiyat anonim hale gelmiştir. Geçtiğimiz günlerde aynı gazeteden Ermeni asıllı David Ignatius bunu bir kez daha yazmış ve Suriyeli muhalifler ve devrimcilerle ABD arasında talak ve boşanma vaki olduğunu rapor etmiştir (Syrian rebels get ‘the jilt’ from Washington By David Ignatius, Published: July 18 ). Terk edilmenin ötesinde boş vaatlerle kandırıldıkları için Suriyeli muhalifler ABD’nin yaptığını bir ihanet olarak da değerlendiriyorlar. Demek ki ihanet eden sadece İngiltere değil. ABD de aynı ihanet çarkının içinde. Ne askeri ne de diplomatik zeminde bir katkısı olmuştur. Çakar almaz hafif silahların dışında Suriyeli devrimcilere her hangi bir yardım yapmadıkları gibi yapılacak büyük çaptaki silah yardımlarını da engelliyorlar. Yani devrimcilerin sonuca varmasını istemiyorlar. Bu ihanet değilse nedir? Dolayısıyla burada terki aşan ve ihanete varan bir yaklaşım söz konusu. ABD sivillerin güvenliğini sağlayacak her hangi bir girişime de yanaşmamıştır. Kısaca Suriyelilerin ne güvenli koridor, ne güvenli bölge ne de uçuşa yasak bölge talepleri dikkate alınmıştır. Onun ötesinde ABD’nin muvazaası nedeniyle bırakın rejimin kırmızı çizgileri aşarak kimyasal silah kullanmasını aksine pervasızlığına tüy dikmiş; Ruslarla birlikte muhalifleri kimyasal silahlar kullanmakla suçlamaya başlamıştır. Süreci suçlamada da aksine çevirmeyi başarmışlardır. Dolayısıyla İran’lıların kehaneti tutmuştur! Suriye dostlarına düşmanları diyorlardı gerçekten de bu gerçek tescillenmiştir. Dost bildiklerimiz katıksız hain çıkmıştır. Suriye rejimi Buti’yi öldürüp muhaliflerin üzerine attığı gibi burada kimyasal silah kullanıp bunun suçunu da muhaliflerin üzerine yıkabilmektedir.

*
 Bırakın yardım yapmamayı artık Esat’ın iktidarda kalmasını bir seçenek olarak görüyor ve dayatıyorlar! Emri vaki olarak kabulleniyor ve onun ötesinde derinden muhaliflerin bunu kabullenmeyi telkin ediyorlar. Direnişi ve devrimi tamamen çözmek istiyorlar. Mısır’da yaptıkları gibi. Daha düne kadar muhaliflere tek yanlı da olsa silah yardımı yapmaktan söz eden İngiltere topuklarının üzerine tersine döndüğü gibi Esat’ın daha yıllarca iktidarda kalabileceği kehanetini dillendirmeye başlamıştır. Artık 2014 seçim eşiğini de aşmış bulunuyorlar. Zira, İsrail Esat gibi komşu, İran Esat gibi müttefik istiyor. Nuri Maliki konusunda İran’la anlaşan ABD, Esat konusunda niye anlaşmasın? Esat’ın fazlası var eksiği yok! Demek ki ulusalcı palavranın tersine, hem İsrail hem de ABD Arap Baharının hamisi değil düşmanıdır. Zaten İsrail 40 yıl sınır istikrarını temin eden bu rejime medyunu şükrandır! Temkin yani Esat rejiminin konsolide edilmesi işi Rusya ve İran’ın uhdesinde iken bunun pazarlanması işi de Batılı güçlere düşmüştür. Askeri yardım yok diplomatik katkı da yok. Birinci Cenevre görüşmeleri ölü doğmuştu ve kandırmaca idi bu şartlar altında ikincisine gerek bile kalmadı. Adeta Obama’nın dünya işlerini Putin’e devretmiş gibi bir hali var. Bir yıl önce ÖSO komutanlarından Yasser Abu Ali ABD’nin yardımını şu tabirle ifade ediyordu ‘verbal encouragement’ yani boş vaatler.
*
Kendilerinin ABD tarafından yüzüstü bırakıldıklarını söyleyenler kervanına Washington’da faaliyet gösteren SCPSS Müdürü Rıdvan Ziyade de katıldı. Washington ve ABD’nin nabzını iyi tutan Rıdvan Ziyade, Washington’daki havayı şöyle yansıtıyor (Syrian Center’s Radwan Ziadeh: US Abondoned Syria, Today’s Zaman July 22, 2013). ‘2.5 yıldan beri müdahale veya yardım meselesini savsaklayan ABD şimdi ise müdahale için vaktin geciktiğini söylüyor.’ Önce vakit olgunlaşmadı diyen ve sürekli olarak Suriyeli muhaliflere nizamat veren ABD sonrasında Nusre Cepnesini bahane ederek mızmızlanmaya başlamıştı. Ardından da tamamen ‘yerim dar’ diye oynamaktan vazgeçti! Hatta onun ötesinde tam bir riyakarlıkla yaprak kımıldamayan Filistin-İsrail cephesini harekete geçirmeye kalkıştı. Hareketli cepheyi soğutmaya aldı, hareketsiz cepheyi de ısıtmaya çalışıyorlar. Amerikan nifakı! Zira, Sam Amca’nın keyfi böyle istiyor. İç meselelerde tıkandığında Obama çareyi ağlamakta buluyor. Ağlayarak içini boşaltıyor! Rıdvan Ziyade bu husustaki hayal kırıklığını şöyle ifade ediyor: “Kerry’nin yaptığı bizi can evimizden vurdu. Bizi yaraladı. Suriye meselesi sırada beklerken tıkanmış bir meseleyi kurcalamaya başladılar…” Suriye meselesini örtbas etmek için böyle bir mizansene ihtiyaç vardı. Netanyahu ve Abbas ile birlikte bu miadı dolmuş oyunu yeniden sahneye sürdüler. Ufukta ne askeri ne de diplomatik çözüm görünüyor. Suriye’yi kilitlenmeye ve kan kaybetmeye terk ettiler. Esbap külliyen sukut etti. İnşaallah esbabın sukut ettiği yerde ilahi yardım yeşerir ve yetişir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi