Yasemin Baharına suikast
Halk Cephesi Lideri Şükrü Bel’id öldürüldüğünde Tunus şoka girmişti. Henüz ülke şoku atlatamadan daha derin bir şokla karşı karşıya kaldı. Şükrü Bel’id’in siyasi ortağı ve Halk Hareketi Başkanı Nasırcı Muhammed Brahimi bir başka suikastla öldürüldü. Yine fatura aynı adrese kesildi. Gene umumen iktidar ve İslamcılar suçlandı. Halbuki, Muhammed Brahimi’nin öldürüldüğü günün sabahında Tunus gazetelerinin birinci sayfasını sevindirici bir haber süslüyordu. Bu sevindirici haberi bakanlardan Nureddin Buhayri vermiş ve Bel’id cinayetini işleyenlerin deşifre edildiğini duyurmuştu. Birkaç gün içinde bir basın toplantısıyla Bel’id cinayetine karışanların kimliklerini açıklayacaklarını vaat ve beyan etmişti. Birinci cinayetin meçhuliyeti üzerindeki sis perdesi aralanmadan, ikinci cinayetle birlikte Tunus’un üzerine daha kesifinden bir sis bulutu eklendi. Maktul Muhammed Brahimi’nin eşi ve kızı yekten Troyka ve Tunus’u yönetenleri suçladı. Tabii ki laik kesimlerin hedefinde ezbere Selefiler vardı. Gerçekten de Tunus’u kim karıştırıyor? Dış parmak mı var yoksa ideolojik keskinleşme ülkeyi istikrarsızlığa mı sürüklüyor? Arap Baharındaki ideolojik zıtlaşma Tunus’u esir aldı ve kasıp kavuruyor. Şükrü Bel’id ile Selefiler arasındaki keskinleşmenin nedeni Suriye’deki gelişmelerdi. Dolayısıyla Suriye meselesi sadece Türkiye gibi ülkeleri değil Tunus gibi nispeten uzak ülkeleri bile istikrarsızlaştırıyor. Şükrü Bel’id, kafasına Selefilerin Suriye’ye gitmelerini takmıştı. Muhammed Brahimi de aynı husustan rahatsızdı. Bu da Selefilerle arasında gerilim doğmasına neden oldu ve bu nedenle ölümünden sorumlu olarak olağan zanlı olarak Selefiler gösterildi.
•
Tunus uçurumun kenarında. Geçtiğimiz günlerde Savunma Bakanı Reşid Ammar ülkenin Somalileşmeye doğru pupa yelken açıldığını söyleyerek, felaket tellallığı yaptıktan sonra istifasını vermişti. Cumhurbaşkanı Münsif Marzuki ise ertesinde, cihat için Suriye’ye gidilemeyeceğini ve bunun haram olduğunu söyleyen Tunus Müftüsü Osman Battih’i görevinden almak zorunda kaldı. Bu ülkede devrik-i sabıkın geride bırakmış olduğu sakil miras arasında ideolojik keskinlik de var. Tunus keskin gerilimlerin ardından Muhammed Brahimi cinayetiyle tanıştı. Adam Nasırcı olmasına rağmen o günü sabah namazıyla birlikte güne başlamış ve oruçlu iken öldürülmüş. Eşi de başörtülü. Tunus da Bülent Arınç’ın ifadesiyle tef veya kasnak gibi gergin. Ve birileri ya bu gerginliği kaşıyor ya da karanlıkta veya gün ortasında ideolojik hesaplaşmalar, tasfiyeler yapılıyor. ABD Mısır’da Selefi Nur hareketiyle birlikte darbenin taraflarından birisi olarak yer alırken Tunus’ta durum tersine işliyor. Batılılar ve ulusalcılar Selefi hareketlerin gemlenmesini istiyorlar. Bu ise gerginliğe tavan yaptırıyor.
•
Tunus Başbakanı Ali Arid, Muhammed Brahimi’ye yönelik suikastın Mısır senaryosunun Tunus’a uygulanması, Mısır askeri modelinin Tunus’a kodlanması ve klonlanması girişimi olduğunu söylemiştir. Demek ki gizli bir el Arap Baharını bitirmek istiyor. Dubai Polis şefi Dahi Halfan, baharın Tunus ayağına bir ile bir buçuk yıllık bir süre tanımıştı. Olayların seyri ise onun hızını çoktan aşmış durumda. Ali Arid bu suikastın gerisinde kaosun efendileri olduğu görüşünde. Cumhurbaşkanı Münsif Marzuki ise bu suikastla birlikte Tunus’a güvensiz bir ülke imajı verilmek istendiğini ve yine amacın Arap Baharını beşiğinde boğmak olduğunu ifade etmiştir. Bu baharı, ABD ile birlikte Amerikan Baharı tasması takanlar boğmak istiyorlar. Amerikan Baharı diye karalamaya yeltenen ve tempo tutanlar aslında Mısır’daki darbeyi ABD ile birlikte kotardılar. Dolayısıyla Amerikan aleyhtarlığı yapıp Amerika ile birlikte çalışıyorlar. Yoksa Mısır darbesinden sonra BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayd Al-i Nahyan’ın Kerry’ye tekmil vermesinin ne anlamı olabilir? Birileri kaos üreterek Tunus’u karıştırmak istiyor. Suikasta yönelik ilk yorumunda Gannuşi bu suikasttan yarar sağlayan tarafın kim olduğunu sordu. Sahi kim? Hükümet suçlanıyor ama bu suikasttan ve istikrarsızlık ikliminden en fazla zarara uğrayan hükümet! Hükümet kendi ayağına sıkacak kadar ahmak mı? Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı Mısır’da Sisi darbesiyle birlikte Arap Baharı rüzgarının sönüşe geçtiğini ve tersine döndüğünü ve bittiğine hükmediyor. Cemal Kaşıkçı’nın bu tespitlerine New York Times gazetesinin Kahire büro şefi David Kirkpatrick de katılmakta ve Mürsi’nin bir komplo sonucu devrildiğine de tanıklık etmektedir. Benzin yokluğu ve karaborsa kuyruklarının Mürsi döneminde tavan yaptığını lakin darbeden bir gün sonra her şeyin normale döndüğünü ve bunun izah edilemez olduğunu beyan ediyor. Mısır darbesinin 12 Eylül’e benzeyen yönlerinden birisi budur. Elbette başka darbelere benzer yönleri de var. Baharı tersine çevirmek isteyenler bütün bölgede İslamcıların kazanımlarını berhava etmek istiyorlar. Bütün siyasi kazanımlarını silip süpürmek ve sıfır noktasına irca etmek istiyorlar. Mısır’da darbe geri çevrilemezse İslamcıların önü sandıkta da kesilecek. Sandık ancak Arap Baharı rüzgarının getirdiği iklimde yeşerebilir. Darbe atmosferinde verimli olması mümkün değil. Lakin eski sistem uluslararası güçlerle birlikte devrimi darbeye çevirmiş durumda.
Bu durumda İslamcıların çıkış noktası nedir? Denenmiş, denenmez. Adaleti, değerleri ve kazanımları koruyacak olan güçtür. Güç olmadıkça sandığın hakemliği geçersizdir. Zira kimse güç olmadıkça sandığı hakem olarak kabul etmiyor. Hak verilmez, alınır. Öyleyse İslamcılar sadece iktidarı değil kendilerini muktedir kılacak gücü de ele geçirmek zorundalar. Bu kadrolaşma ve her şey anlamına geliyor. Bunun için gereken bedel de ödenmelidir. Yoksa her deneme Mürsi’nin akıbetiyle karşılaşacaktır. Evet! Güç haktadır ama hakkı da ancak güç ayakta tutar ve korur. Ondan ötesi boş laf.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.