“Zulmün olduğu yerde, tarafsızlık namussuzluktur”
Haç ve hilal yan yana yakışmıyor bana göre! Havra güdümünde bir cami cemaati olmak sırıtıyor! Kilise ilahileriyle, Muhammet aşkı arasında ciddi anlamda bir ruh uyuşmazlığı var yani… Ortaya karışık bir din anlayışı, ümmetin itikadını alabora ediyor. Mısır’daki firavunların katliamı sonrası da yeniden görüldü ki, bu anlayış, müminleri küfre karşı şahsiyetsiz hale getiriyor… Küresel güçlerin şerlerine karşı boyun eğdiriyor.
Açıkça ifade edeyim… Dinler arası sirkülasyon, benim İslami anlayışıma göre Kuran’daki hakikatin kimyasını bozuyor. Pak olanı bulandırmak, murdar etmek Müslüman’a yakışmıyor. Üstelik Allah, inananlara dini sulandırma salahiyeti de vermiyor! Allah’ın müminlere çizdiği İslami sınırları, küresel güçlere hoş görünmek adına esnetmeye hatta ortadan kaldırmaya kimsenin hakkı yok. Müslüman’ları çok dinli hale getirmek, Yahudilerle, Hıristiyanlarla kokteyl yaparak yeni bir mümin tiplemesi icat etmek ve bunu İslam adına yapmak, kimsenin haddi değil!
Bu nasıl bir Müslümanlıktır ki, hem Lailaheillallah deyip, hem İsrail’in kudretine ram olacaksın… Hem Allah kâfi deyip, hem de “yeryüzünde güç sahibi oluncaya dek Yahudilere eyvallah denilmeli” stratejisine kafa sallayacaksın… Hem, Allah’ın gücü her şeye yeter deyip, hem de Yahudi lobilerine karşı kimsenin gücünün yetmeyeceğine inanacaksın… Hem Müslüman’ım deyip hem her adımında Yahudi lobilerini hesaba katacaksın… Dahası, senin dikte ettiğin icraatlar doğrultusunda dış politika geliştirmeyi şahsiyetsizlik saydığı için hükümeti “beceriksizlikle” suçlayacaksın!
Yok, kardeşim, ben almayayım, üstü kalsın!
Havra’da dua dinlerken feyz alan Müslüman tipi beni bozar. Haçlı, Havra’lı Müslüman olamam! Ortaya karışık bir İslami anlayış bana göre değil yani… Demek istiyorum ki, pergel gibi bir ayağım mutlak hakikate yani Kuran’a mıh gibi çakılı kalacak illaki! İtikadımı akışına bırakamam bir kısım Müslümanlar gibi…
Buradan hareketle, İsrail’in Gazze saldırısı, Mısır’daki demokrasi infazı ve Mursi’ye yapılan haksızlık sonrası bir kısım Müslüman’ın tutumu karşısında Fatiha Suresi’nin son ayetine tutunarak diyorum ki, “Ya rabbi, ben neyim ve bu hal neyin nesi?”
Mavi Marmara’daki İsrail katliamına karşı İsrail’i haklı çıkarmanın adı empati… Mısır’daki demokrasi infazına karşı susup, başını kuma gömmenin adı tarafsızlık… Hem nalına hem mıhına konuşmanın adı siyaset… Mısır’da yaşanan zulmün kabahatini şekere bulayıp Mursi’ye yedirtmenin adı hakkaniyet… Bu olayın perde arkasındaki İsrail’i görmezden gelmenin adı ihtiyat… İsrail’in kuyruğuna basmamak için bin takla atarak, (Müslümanlar yine eleştirir korkusuyla) Mursi için zoraki bir iki cümle kurmanın adı destek…
Zulmün olduğu yerde tarafsızlık olmaz! Ya zulümden yana olursun, ya mazlumdan! Yani lafı dolandırmanın gereği yok! Ya Mursi’den yana olacaksın, ya da bu mübarek ayda katledilen yüzlerce mazluma bakıp “patlamış mısır” diye sevinen canavarlardan…
Namusluca taraf olacaksın, adam olacaksın yani… “Herkes sussa bile biz susmayacağız. Mısır’da millet katlediliyor. Siz milyonlarca Mısırlı’yı katledeceğinizi mi zannediyorsunuz” diye firavunlara ayar çeken Başbakan kadar cesur bir adam!
Zulme karşı sessiz kalmayacaksın! Katliamın kabahatini şekere bulayıp Mursi’ye yedirmeye kalkmayacaksın! Namuslu olacaksın yani! “Ey İslam dünyası! Mısır’da kardeşlerimiz katlediliyor! Mısır’da adalet, hak, vicdan katlediliyor. Peki, bunu ne zaman duyacaksınız? Ne zaman göreceksiniz? Kardeşlerinizin kanı akıtılırken, siz bu zulmü ne zaman fark edeceksiniz” diye haykıran
Başbakan gibi namuslu! Başbakan gibi Müslüman!
Verdiğim oy sana helal olsun! Allah senden razı olsun! Zulme karşı dik dur! Sakın ha ödün verme, yanındayız Başbakan!
Son cümlem, Başbakan’ın şahsiyetli Ortadoğu politikasını, şahsiyetsizce eleştiren organik denyolara gelsin, “Zulmün olduğu yerde, tarafsızlık namussuzluktur”- Cemil Meriç!