Büyük oyun
Gezi Parkındaki endişeli laiklerin endişesine Batılılar da ortak oldu. Mısır’da da öyle. Sarkozy’in ifadesiyle, kediye kedi diyorlar ama darbeye darbe diyemiyorlar. Ağızları varmıyor. Şimdi Mısır’da Hüseyin Şafii’nin ifadesiyle misli görülmemiş katliama da katliam diyemiyorlar. Mısır’da Kale katliamından sonra böyle bir canilik görülmedi. Batı teessüfle ve kontrollü hareketi tavsiye ile geçiştiriyor. Yine katliam denmiyor yine katliamcılar kınanmıyor. Ama Batı’nın aklı hâlâ Gezi parkında takılı durumda. Suriye cephesinde Hizbullah gibi bölgesel azınlıklar Sünnileri keserken ve güya Seyyide Zeynep türbesini korumak için bölgeye akın ederken; Halit Bin Velid türbesini yerle bir ediyorlar! Mısır’da da yine Müslüman çoğunluğu katleden Kıpti asıllı maskeli keskin nişancılar Müslümanlara ateş açarken istavroz çıkartıyor (http://www.islammemo.cc/akhbar/locals-egypt/2013/ 07/28/ 177612.html). Azınlıklar karşısında Müslümanın kanı her yerde sebil. İslam dünyasına karşı büyük bir küresel oyun var ve bütün dertleri İslam’ın nurunu söndürmek. Dindarlar iki şeyi fark etmekte zorlandılar. Bunlardan birisi, bütün boyutlarıyla İran tehlikesidir. Tehlike kapıya ve onun ötesinde kemiğe dayandığında bazıları intibaha gelmiş olabilir lakin bu gargara anında bir intibahtır. İkincisi de, bazı dindarlar Allah’ın nuruyla bakmadıkları için Arap Baharının ne anlama geldiğini çözemediler. Ne kadar çamur varsa attılar. Güya bahar rüzgarlarını Batılılar ve İsrail estirmişti! Bu, olaylarda Milliyet Ramazan sayfası yazarı Abdülcanbaz tipindeki adamın Allah’ın damgasını ve onun ötesine rızasını görememesi gibidir. Batılılar ve onların İslam dünyasındaki ideolojik ajanları bunu gördüler ve hemen tedbir alarak söndürmeye giriştiler.
•
19’uncu yüzyılda Asya’da Rusya ile İngiltere arasında İslam dünyasını taksim ve nüfuz alanlarına bölme konusunda büyük bir yarış vardı. Bu büyük oyun Asya’dan Ortadoğu’ya intikal etti ve Osmanlı terekesini bölme konusunda 1916 yılında Sykes-Picot taksimatı yapıldı. Bunun yüzüncü yılına doğru seyrederken umutla umutsuzluk arasında Allah, rahmetiyle Arap Baharını gönderdi. Bir de baktık ki, ilk düşmanı bazı İslamcılar kesilmiş! Bunu ABD’ye yamamakta direndiler! Arap Baharı bize semadan fırsat dalgası getirdi ve bu dalga üzerinden Müslüman Kardeşler yükseldi. Onların bazı eski ortakları bile ‘ABD estirdi’ diye gevelemeye başladılar. Banu Avar gibi dipsiz kuyuların peşine düştük. Hani fasık bir haber getirdiğinde tahkik edecektik? Aksine, iftiralara çanak tuttuk. İngiltere ve ABD’nin ilk göz ağrısı olan ulusalcıların iftirasına teslim olduk ve katıldık. Hevayı ve hevesi yani nefsi tahkim etmede ve ölçü almada Gezi Parkçılardan farkımız kalmadı. Ezher dergisinin yayın yönetmeni ve önemli mütefekkirlerden Prof. Muhammed İmare Arap Baharı ve onun getirdiği üst yapıyı kenara süpürmek ve yeniden yeraltına itmek için küresel bir planının devreye sokulduğunu yazıyor. Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı ve New York Times gazetesinin Kahire Büro Şefi David Kirkpatrick de buna katılıyor. Muhammed İmare bu komplonun Batı-İsrail tezgahında dokunduğunu ve Rusya ve Çin’in de ortak olduğunu ifade etmektedir.
•
Bugünkü olaylar, Hasan el Benna’nın 1949 yılında şehit edilmesi ve Nasır’ın 1954 yılında İhvan’ı tepelemesinin simetrisidir. Banu Avar’dan Ahmet Cenneti ve postal yalayıcısı Muhammed Haseneyn Heykel’e kadar ulusalcılar ve Şii ortakları Mürsi’nin Amerikan adamı olduğu iftirasını yayıyorlar. Peki! Mürsi ABD’nin mi yoksa Hamas’ın mı adamı? Zira, Mısırlı askerler onu Hamas nedeniyle suçluyor ve yargılıyorlar! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! İran asıllı Mahmut Abbas da onlara ayar veriyor. Muhammed İmare gibi Hamas’a yakın isimlerden Salah Berdevil de Mısır’a yönelik olarak bir ABD-Siyonist planı olduğunu ifade etmektedir. Halkını yalnız bırakarak Suriye’yi bitirenler Mısır’da da halkı yalnız bırakıyorlar ve askerlere boğduruyorlar. İki tarafta da oyun aynı. Mısır’ın iki kampa ayrılması ve çekişmesi netice itibarıyla sadece İsrail ve Batı’ya yarar. Lakin Beşşar’ın yaptıklarıyla İsrail’e taş çıkarttığı gibi Müslüman Kardeşler Rehberi Muhammed Bedi’nin ifadesiyle Sisi de Yahudi generallere taş çıkarmaktadır. Batı kafirleri ile Doğu münafıkları Arap Baharının çıkardığı ve estirdiği İslami düzeni yerle bir etmek istiyorlar. Mısırlı gazeteci Hilmi Nemnem, 2012 Anayasasıyla alakalı temel rahatsızlığın Mısır’ın İslami kimliğine vurgu yapması olduğunu ikrar etmiştir. Batı’nın iteklediği azınlıklar ile onların ideolojik ajanları olan kimi seküler kesimlerin rahatsızlığı İslami kimlik vurgusunadır. Nemnem isimli gazeteci şöyle buyurmaktadır: “İslamcılara göre Mısır fıtraten dindar bir ülkedir. Oysa bize göre Mısır fıtraten laik bir ülkedir ve anayasası da öyle olmalıdır.” Tehani Cibali de 2012 anayasasının sekter bir anayasa olduğunu söylemiştir. Demek ki bu anayasa üzerinde Hıristiyan azınlıklara veto yetkisi verilmelidir. Çoğunluğun kimliği ayaklar altına alınmalıdır. Ülkenin yasaları azınlıklara göre şekillenmeli. Üstü örtülü sömürgecilik böyle devam etmeli. Türkiye’de başörtüsü gibi yasaklar ideolojik azınlığın keyfine göre belirlenmiyor muydu? Necip Savires’in ONtv adlı kanalında kazara yayınlanan konuşmada Hilmi Nemnem ‘bütün İslamcılar oyun dışına çıkarılmalı’ çağrısı yapmaktadır. Bu kazara yayınlanan konuşma bize Türkiye’de Nahit Duru’nun Mehmet Haberal’ın kanalı, Kanal B’de kazara yayınlanan skandal bir konuşmayı hatırlattı. Kılıçdaroğlu’na hitaben şunları söylemekte idi: ‘Mehmet Haberal bize tembih etti: AKP’nin oylarını azaltacak ne kadar puştluk varsa yapın dedi.’ Jirinovski’nin ifadesiyle, Erdoğan, Türkiye’yi Osmanlı gibi güçlendirmek istemesinden dolayı hedef alınmaktadır. Mısır’daki ABD’nin bir numaralı adamı Sadettin İbrahim de, Mürsi’yi hilafetçi olmaktan dolayı hedef aldıklarını ilan etmiştir. Eski büyükelçilerden Hüseyin Heridi de buna katılmakta ve İhvan’ın er geç 1 ile 5 yıl içinde hilafeti geri getirmek istediğini ve bir de küresel rehberliğe heveslendiğini söylemiştir. Ben de kendisine sordum: Böyle ise buna ilk başta İsrail ve ABD karşı çıkar. Öyleyse Sisi darbeyi onlara vekaleten mi yaptı? Evet! Mısır’daki darbenin iki önemli mimarından birisi Amerikan Elçisi Ann Patterson ve ikincisi de İran ve Batı’nın Ebu Rigal’i Muhammed Baradey’dir. Hüseyin Heridi, Nuri Maliki gibi konuştu; ‘Önce Mısırlı sonra Müslümanım’ dedi. Maliki de önce ‘Şii sonra Müslümanım’ diyordu. Sağ olsun Arap Baharı sayesinde maskeler düştü!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.