Hasan Aksay

Hasan Aksay

Mısır’da şanlı bir direniş ve insanlık katlediliyor (2)

Mısır’da şanlı bir direniş ve insanlık katlediliyor (2)

YANAN YÜREKLERE İKİ ÇAĞRI:

İnsanlığa:
Ey insanlık vicdanı! Sen, insanlığın, imana, hayra, ölümsüz değerlere açılan en önemli kapısı ve komuta merkezisin. Kendini boşluğa bırakma, etkisiz ve değersiz sanma! Başkan Bush, Irak’a saldırı için tertip ve düzen kurarken, STK’lar olarak bütün dünya meydanlarında milyonların zulmü telin etmesini sağlamış ve bütün dünyada önemli bir ümit, canlanma insani diriliş doğurmuştunuz. İşte şimdi tam zamanı. Mısır’daki zulüm sona erinceye kadar evrensel bir organizasyonla bu tarihi görev yeniden ve bir daha susmayacak, yok olmayacak şekilde başlatılmalıdır. Fert-fert hepimizin, bireylikten kurtulup, büyük bir vicdan ve insanlık olarak, zulmü yenme şeref ve gücüne sahip olabiliriz.
Firavunlar, Neron, Lenin, Hitler ve George Bush nasıl zilletle gittilerse, Esat diktatörü de, Sisi Firavunu da geldi, geride kan ve utanç bırakarak gidecektir. İnsanlığın gelişi zaferle olur ve gönüllerde unutulmaz destanlar bırakarak yaşarlar. STK’lar, bu destanın yazılmasında önemli bir pay sahibi olmalı. TRT  ve AA karartmadaki Mısır cinayetlerini dünyaya duyurmakta büyük bir nasip kazanabilir. Mısırlı Müslümanlar, haftalardır temmuz sıcağında, yakıcı güneş altında, genci ihtiyarıyla; kızı, kadınıyla milyonlarca insan, şehitler vererek, bir yaprağı koparmama, karıncayı ezmeme dikkatiyle, sabırla, oruç ağız, insan tahammülünün üzerinde bir feragatle, şanlı bir mücadele veriyorlar. Ey insanlık! Gel sen de katıl!.. Bu şerefi paylaşalım! Tarih, bu şanlı direnişin zaferini, altın harflerle yazmak için kapıda bekliyor.
Müslümanlara:
Kardeş olalım. Ümmet olalım. Kardeş ve ümmet olmanın kıymetini bilerek, hakkıyla yaşayıp, felaketler gelmeden önleyecek tedbirlere ulaşalım. Kendimizi kurtarmakla kalmayalım. Allah’ın, insanlığa rahmet olarak gönderdiği İslam’ı, eşsiz güzellikteki ahlakıyla yaşayarak insanlığın görebilmesi imkan ve fırsatlar sunalım.

İSLAM ÜLKELERİNİN GÜCÜ VE ZAAFI:

Batı devletlerinde dışarıdan yönetilen bir provokasyon, terör ve darbe kolay olmaz. Çünkü Batı ülkeleri kendi ahlakına uyum sağlamayan kimselere pek hayat hakkı tanımaz. Tanısa da, onların kendi aralarında yapılanmalarına izin vermez.
Müslümanlar inançları gereği hakka riayetkardır. Bu bakımdan güçlü oldukları zaman, içerdeki gerek münafıklar ve gerekse fitne çıkarmak yapısındaki azınlıklar memnundur. Tebaa-i sadıktır. Ama zor durumlarda, örneğin 1. Dünya savaşında sadık tebaa denen Ermeniler, işgal devletleriyle beraber olmuş, asırlık komşularını arkadan vurmuşlardır. Çoğu zaman karanlıkta kalan bu önemli noktayı biraz daha açacak olursak:
İmanımız müjdeliyor, tarih de gösteriyor ki, Müslümanlar kardeş ve ümmet olduklarının şuurunda, birlik içinde oldukları her zaman güçlü devlet olmuşlardır. Hem kendileri huzur ve sükuna ermiş, hem de, dünya gücü olarak insanlığa adalet ve barış iklimi sunmuşlardır.
Ümmet ve kardeşlik şuurunu kaybettikleri, birey haline geldikleri, fedakarlıktan uzaklaşıp, ayrılığa düştükleri zamanlar perişan olmuşlardır. Hem geri kalarak perişan olmuşlar, Hem de, dünyanın en zengin, güzel ve stratejik toprakları üzerinde bulunduklarından, çıkarcıların, sömürgecilerin saldırı ve fitnelerinden kurtulamayarak sıkıntılara düşmüş ve böylece bir bakımdan da soyguncuyu teşvik eder duruma gelmişlerdir.
Tek başına kalmış İslam ülkelerinin, sömürgecileri cezbeden, iştahlarını kabartan bir hususiyetleri de kolay fitne çıkarılabilen ve provoke edilebilen yalnızlıklarıdır. Şöyle ki:
Örneğin Amerika, ülkenin asıl sahiplerine tam bir soykırım yaptı. Kızılderilileri adeta yok etti. Beyaz adam, refahını temin eden verimliliği hep Afrikalı kölelerinin alın terleriyle sulayarak sağladı. Sonra da onların, hak talebinde bulunma diriliğini kaybetmeleri için, ayakta duramayacak derecede içki, kumar, eroin ve sefalet bataklığına attılar. Önemli bir nesli manevi bataklıkta boğup, harap ettiler. Sonra, aynı bataklığa, kendileri de düştü. Avrupa sömürdüğü bütün ülkelerin ahlak ve kültürlerini yok etmek için elinden geleni yaptı. Hepsini, alan el haline getirerek aşağıladı ve değerlerini yozlaştırdı. Mertliklerini suç haline getirdi. Hizmet için ülkesine taşıdıklarını, “Uyum sağla” diye öylesine bir kuşattı ki hiç kıpırdar hal bırakmadı. Örneğin kendilerine uyduramadıkları Müslümanlardan Endülüs Emevi devletinden, İspanya’da asırlarca büyük bir medeniyet inşa etmiş olmalarına rağmen kimse bırakmayıncaya kadar zulmettiler. Böylece toplumlarını, ne kadar karışık olursa olsun, birbirine benzemekte adeta katkısız bir ulus devlet oldular. Balkanlar da ve Kafkaslar da, Osmanlı sonrası, yüz sene içinde öyle katliamlar, öyle göçler ve öyle zulümler doğurdular ki, Müslümanları da perişan ettiler, kendilerine de büyük zarar verdiler. İşte en canlı misali, asırlarca Osmanlı, yani İslam idaresinde beraberce yaşadığımız Yunanistan ve Bulgaristan’da, kaç dalga zulüm ve göç doğurdular. Hala bir camiyi hazmedemiyorlar. Ondan sonra da özgürlükten, demokrasiden bahsediyorlar. V.s. V.s.
Bu gerçekleri yadırgayarak, şikayet ve sızlanma gibi düşüncelerle söylemiyorum. İslam olmadan insan, Hakkı batılı nasıl bilecek? İslam’a eremeyen insan, bir de vicdanını kaybederse, çıkarından başka hesap yapabileceği bir manevi değeri nerede bulabilecek? İşte realite ortada. Adam her türlü sapıklığı, zilleti, yakıp yıkmayı, hatta şaşkınlığı, anlamsızlığı, hedefsizliği özgürlük zannediyor. Hidayetle, İslam ahlakının sahibi olma nimetiyle Müslümanlar, güç kaybetmekle, dünyanın çok şey kaybetmesine, insanlık değerlerini, yani ahlakı yitirmesinde dolaylı olarak pay sahibi olduğumuzu düşünürüm. Meseleye buradan bakınca Müslümanlar, kendi perişanlıklarının vebalini tamamen; bütün insanlığın sorumluluğunu da büyük ölçüde, parçalanmaları ve geri kalışlarıyla bizzat kendileri yüklenmektedirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hasan Aksay Arşivi