Kur’an’ı Batı’ya uydurmak!
Niçin Batılılar darbeye darbe diyemiyor? Batı darbecileri niye bağrına basıyor? Mahrem bağlar mı var? Darbeciler batılıların yeni çerilileri olarak Batı değerlerini hakim kılıyor ve toplumu baştan aşağıya Batı değerleri ile beziyorlar. Bundan dolayı Paul Henze’nin ifadesiyle darbeciler onların hakiki çocuklarıdır. Müslümanlara gelince skala yani seviye seviye ya da ‘ale’d derecat’ düşmanlarıdır. İslamcıları sevmezler sadece derecelendirmeye tabi tutarlar. Batı’nın mankurt veya devşirmelerinden Neocon Zalmay Halilzad’ın karısı Ceryl Benard’a hazırlatılan ‘Civil Democratic Islam’ çalışmasında olduğu gibi, kendilerine yakınlık ve uzaklığa göre eşyayı tasnif eder gibi tasnifte bulunurlar. Siyasal İslam, ılımlı İslam, kültürel İslam veya İran İslamı, Türk İslamı veya Arap İslamı gibi keyfi tasniflere giderler. Neyse günümüze gelelim: Neden Batılılar darbecilere bu kadar müşfik de mağdurlarına hiç acımıyorlar? Yıllardan beri İslami kesimler bir ehlileştirme sürecinden geçtikleri için pek fark edemediler. Adeta Batı ve değerleriyle ünsiyet kesp ettik. Dolayısıyla körlüğe maruz kaldık. Batı işte ortada gördüğünüz gibi duruyor. Hele Batı’nın gerçek ifrazatı olan ulusalcı milleti kulaklarımızı sağır edercesine İslamcıları Batılıların yeni ortakları ve uşakları ilan etmişlerdi. Oysa ki Lozan’dan sonra ulusalcılık içimizdeki yeni azınlık olarak serpiliyor. Batı tohumlarıyla içimizde boy attılar. İçimizde dini azınlıklar kalmayınca onların yerlerine sürgün verdiler. Bir taraftan misyonerlik aleyhtarlığı yaparlar diğer taraftan dini ve öteki azınlıkların tabii ortakları olurlar! Milletin değerlerine yabancı ve Batı değerlerine teşneler ama milletin değerlerini temsil edenleri Batı’nın uzantısı olarak yaftalamaktan da geri durmazlar! Batı’nın ideolojik ajanları iktidarı İslamcılara kaptırınca başları döndü ve yalpalamaya ve her türlü iftirayı atmaya başladı. Mısır’da ve sair yerlerde olduğu gibi.
•
Batı neden darbe ve darbecileri sever? İslamcıların İslam ülkelerini Batı hattından çıkarmasını istemez. Bunun yeniden teminini işgal yerine yerli işbirlikçilerine yani darbecilere havale eder. Ulusalcılar onlar adına ümmetçileri tasfiye ederler! Batı’nın İslami konuda iki kırmızı çizgisi vardır. Müslümanların bir araya gelmeleri ve Kur’an’ın bir bütün olarak anlaşılması ve yaşanması. Bundan dolayı Cezayir’de sandıktan çıkan İslamcılara boğdular. Gerekçeleri, emsal olabilir ve domino etkisi meydana getirebilirdi. Arap Baharıyla domino etkisi baş gösterince her yerde düğmeye bastılar. Suriye’de yavaşlatmaya aldılar ve Mısır ve Tunus ve Libya’da geri çevirmeye çalıştılar. 28 Şubat sürecinde Nur Vergin İslamcılara açılacak alanı şöyle tarif etmişti: Light İslam. Yani içi boşaltılmış ve hafifletilmiş ve seyrekleştirilmiş İslam. Alaca ve melez bir anlayış. Şükrü Elakdağ ise bunu İskele Sancak Programında ‘hybrid’ kavramıyla izah etmişti. Hecin yani melez. Dertleri İslamı Batı’ya uydurmaktır. Bunu son zamanlarda en iyi analiz eden makalelerden birisi Ömer Turabi’nin ‘İslami düzenler karşısında Batı’nın siyaseti (http://www.aljazeera.net/opinions/pages/65e381c8-bbad-4c0b-9084-a3a7da9c64bf )’ başlıklı makalesiydi.
•
Rudyard Kipling ‘Batı Batı, Doğu Doğu’dur; kavuşamazlar’ demişti. Yine de Sir Travers Twiss bu kavuşma veya buluşma imkanının olup olmadığına dair bir çalışma yürütmüştür. Şartlı olarak bunun olabileceğine hükmetmiş. İslam dünyası Batı’nın kuyruğu olmayı kabul ederse ve Kur’an buyrukları Batı’ya uydurulursa ne ala! Bundan dolayı ‘Allah katında din İslam’ okununca nodul yemiş gibi oluyorlar. Müslümanlar Batı’ya, Kur’an da Batı yasalarına uydurulursa mesele yok. Aynısını Moğollar Cengiz Yasası üzerinden yapmak istemişlerdi. Batılılar Cengiz Yasası yerine bize laikliği ve hayat değerlerini ve tarzlarını dayatıyorlar. Sir Travers Twiss bu hecinleşme veya alacalaşma veya melezleşme sürecine milat olarak 1839 Tanzimat Fermanına atıfta bulunuyor. Mustafa Reşit Paşa’nın bidatına. 100 yıl sonra ise bu alaca süreci diğer Mustafa’lar zümresi tamamlamıştı. İslam dünyası karşısında Batı’da iki zümre var. Birincisi Gladstone anlayışı ki, bu sıfırlama ve köksüzleştirmeyi ile İslam’ın nurunu tamamen söndürmeyi hedefliyor. İkincisi de Sir Travers Twiss gibiler ki İslam’ı Protestanlaştırmayı ve asaletini törpülemeyi esas alıyor. Batı ile İslam dünyasının buluşması noktasında Sir Travers Twiss şöyle bir teklifte bulunuyor: Müslümanlar ya Kur’an-ı Kerim’in bir bölümünden vazgeçsinler ya da bunları Batı normları ışığında yorumlasınlar. Bunu fiiliyata dökmek için de Batı İslam dünyasında gördüğü İslam’ı eğilimli yönetimleri sürekli olarak baskı altında tutuyor. Kuşatmaya alıyor ve dizginlemeye ve ihtiva etmeye çalışıyor. Gezi Parkı ile Adeviyye Meydanı arasındaki norm farkı da bundan doğuyor. İslamcılara baskı darbecilere destek! Kur’an bize dinlerine tabi olmadıkça Müslümanlardan razı olmayacaklarını söylüyor. Şimdi ise seküler normlarına tabi olmamızı bekliyorlar. Biz de, bu istenilen şey İslam Gerçeği altında 28 Şubat süreci öncesinde dillendirilmişti. Kur’an’dan 240 ayeti atsak ne olur demişlerdi! Kur’an bu eğilimi bize 1400 yıl önce haber vermiştir. Onların light İslam veya hybrid ifadesini, ‘Idıyn’ şeklinde ifade etmiştir. ‘vellezine cealu’l Kur’an’e ıdıyn’. Yani birileri Kur’an-ı Kerim’i parça parça etmek istiyor. Melezleştirmek istiyorlar. Müşrikler de Hazreti Peygambere paylaşım teklif etmişlerdi. İşimiz Batı’nın beşinci taburu olan içimizdeki dini ve ideolojik azınlıkların tasallutuna son vermek ve çoğunluğun haklarını tesis ve korumak olmalıdır. Batı’nın maskesi ebediyen düşmüştür. Bunlar böyledir. Bunlara farklı bakan da satılmıştır. Batı İslam dünyasına yeni Konstantin’ler, Ekber Şah’lar ve Mustafa Kemal’ler arıyor!
Siyasal İslam İslam’ı Hıristiyanlıktan ayıran temel boyutlardan birisidir.
İslam yücedir kimsenin altına girmez ve kuyruğu olmaz: İslam yalu vela yula aleyh…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.