İki hançer!
İslam dünyasını iki hançer tehdit ediyor. Bu hançerlerden birisi Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ardından kurulan İsrail devletidir. Yahudiler potansiyel tehdit olsalar bile bu tehditlerinin vakıaya dönüşmesi veya fiili hale gelmesi yüzlerce veya bir iki bin yılı almıştır. İsrail hançeri Batı tarafından İslam dünyasının kalbine saplanmıştır. Allenby Kudüs’e girdiğinde: “Haçlı Savaşları şimdi bitti” demiştir. Binaenaleyh, İsrail Yahudi devleti olmasına rağmen bir ittifak devletidir ve modern Haçlı savaşlarının bir ürünüdür. İkinci hançer ise Kum hançeridir ve o da yüzlerce yıl sonra 1979 yılında İran devrimiyle birlikte yeniden aktif hale gelmiş veya getirilmiştir. Bu hançer de İslam dünyasının doğu yakasına ve hatta merkezine saplanmıştır. Varlığını tehdit etmektedir. ABD’nin gücü nerede dolaşıyorsa bu hançer de oralarda etkin olmakta ve yerleşmektedir. İslam dünyasını tehdit eden ikinci ve batini hançerin de Kum hançeri olduğu tespitini yapanlardan birisi ünlü Iraklı düşünür Muhammed Ahmet Raşid’dir. Bu iki hançer arasında sureta niza olsa bile İrangate ve son olarak Irak işgali ve Suriye olaylarının ispatladığı gibi derinden bir işbirliği vardır. Birinin varlığı ötekini gerektirmektedir. Böl-yönet prensibinin İslam dünyasındaki en iyi araçlarından birisi İran’dır. İsrail ümmet içinde işgal yapar ama İran gibi nitelikli bölücülük yapamaz. Atilla Sandıklı Beyin de ifadesiyle böl-yönet prensibinin bir başka açılımı ise ‘the balance of powers’dır. Güçler dengesi kurmaktır. İslam dünyasının büyük potansiyeli Sünniliktir ve dolayısıyla İran ve Şiilik üzerinden bunu kontrol etmek ve dengelemek gerekir. İsrail, Irak ve Suriye’de bu dengeleyici rolü oynayamazdı lakin İran, Batı ve İsrail namına bu dengeleyici rolü ifa etmektedir. Suriye üzerinden İslam dünyasında dikotomik bir vasat oluşturmakta veya zıtlaşmayı temin etmektedir. Bu da İslam dünyasının potansiyelinin ve enerjisinin açığa çıkmasına engel bir hal ve durumdur. İran dini anlamda dikotomik yani kaynaştırıcı değil ayrıştırıcı özelliğini Şiilik ve Maniheist genlerinden almaktadır.
¥
El Cezire Kanalında Ters Açı ( İtticah el Muakis) programını yapan Suriyeli yapımcı Faysal Kasım ‘ İran tadında veya kokusunda yeni Ortadoğu’başlıklı yazısında tarihin en büyük palavralarından biri olan İran rejiminin anti Batıcı yönüyle ilgili sabrı taşmış olacak ki, bu yönünü ortaya koyan bir makale kaleme almış bulunuyor. İsrail’in pazularını şişirmesinin ve Batılıların ambargo koymalarının aldatmaması gerektiğini; İran’ın derinden gittiğini ve nükleer programının kuruluş aşamasını çoktan aştığını ve Batı ile pazarlık aşamasına geldiğini hatırlatmaktadır. Irak’taki nükleer tesis ise yapım aşamasında vurulmuştur. 2007 yılında neden 16 Amerikan istihbarat teşkilatı ortak raporlarıyla İran’ı bu faaliyetlerinden aklamışlardır? Yoksa İran’ın potansiyel veya fiili nükleer gücü İsrail’den ziyade İslam dünyasını mı tehdit ediyor? Faysal Kasım 10 yıl kadar önce hatta İran ile ABD arasında savaş tamtamlarının çaldığı bir sırada bir Amerikalı stratejik analizcinin şöyle dediğini aktarıyor: “21’inci yüzyılın başlarında gerçekleştirdiğimiz en önemli olay İran-ABD ittifakıdır…” Faysal Kasım bu Batılı ismi anmasa da New York Times’ın Yahudi yazarlarından Thomas Friedman’a dayanarak bir yazımda İran’ın ABD’nin ‘tacit ally’ yani gizli müttefiki olduğunu yazmıştım. Hırsı, mezhep taassubu ve zıtlaştırıcı (dikotomik) yapısıyla İran ister istemez bölgede çoğunluğun aleyhine çalışmakta ve Batı’nın açıktan ve gizli müttefiki haline gelmektedir. Denge ayarlamasında Batı’nın çok işine yaramaktadır. İsrail ile İslam dünyası veya Batı ile İslam dünyası arasında güç mücadelesinde İran kefelerden birisine ilave edildiğinde tehlikeli bir rol oynamaktadır. İran’ın İslam dünyasındaki varlığı Yahudilerin ABD içindeki varlığını andırmaktadır. Örgütlü olmaları veya asabiyetleri örgütsüz kitleler üzerine baskı ve tasallut kurma imkanı vermektedir. Faysal Kasım, ABD’nin kurmaca ve sahte düşmanlığının Arapların ve Türkiye’nin (Türklerin) gözlerini boyadığını ve bu nedenle İran’ı gerçek suretiyle tanıyamadıklarını ifade etmektedir. ABD ve İsrail İran’ın hakikatini perdelemektedir.Tarihin en büyük palavralarından bir diğeri de İran’ın iddia ettiği gibi Batı’nın Sünnileri kayırmasıdır. Bu tarihin en büyük yalanlarından birisidir. ABD ideolojik olarak Sünniler arasında sadece laik kesimleri ve ‘balance of powers’ güç ayarlaması babından ise mezhepler arasında İran ve Şiileri kayırır. İşte Irak’ta ve Suriye’deki politikaları. Bricks ülkelerinin İran ve Şiileri kayırdığı ve buna mukabil Batılıların Sünnileri kayırdığı iddiası düzmecedir. Faysal Kasım’ın da ifade ettiği, gibi şark ve garp arasında, çoğunluğa yani Sünnilere karşı ortak bir dışlama politikası vardır. Zira İslam dünyasının potansiyeli Sünniliktir. İran sadece buna geçmişten tevarüs ettiği genlerle nefretle yaklaşır. Faysal Kasım, Türkiye’nin bir NATO ülkesi olmasına rağmen Batılıların İran’ı fiiliyatta Türkiye’ye yeğ tuttuklarını yazmaktadır. Bunun somut göstergelerinden birisi, ABD’yi İran’dan Suriye rejimine giden silahların değil de Türkiye’den muhaliflere giden silahların daha fazla ilgilendirmesidir. Hoşyar Zebari açıkça İran’ın Suriye’ye silah sevkiyatını engelleyemediklerini itiraf etmiştir. Gizli ittifak burada da yürümektedir. Irak üzerinden İran silahı ve Lübnan üzerinden de Hizbullah milisleri akmaktadır. Bu gizli ittifak sayesinde İran, bölgede Araplar ve Türkiye aleyhinde büyümektedir. Bu gidişle Ortadoğu’da güç olarak iki hançer yani İsrail ve İran kalacaktır. Türkiye Araplar gibi Batı’nın vaatlerine kanarken İran fiili desteğini almıştır. Faysal Kasım son olarak şunu yazıyor: İran Suriye’de kazanacak olursa bunu İsrail, ABD ve Rusya sayesinde kazanmış olacaktır. Batı Irak ve Suriye’deki politikalarıyla İran’ı bölgenin en güçlü ülkesi yapmıştır. Ve bu bir tesadüf değildir. İsrail ve Batı’nın çıkarlarına uygun olan da budur. Şahit olarak, İran’ın propagandalarına değil kazandıklarına bakın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.