Yusuf İslam’ın son versiyonu!
1970 ve 1980’li yıllarda Mısırlı kari Abdussamet ve benzerlerinin Kur’an tilaveti bizi mest ediyor ve büyülüyordu. Keza Batı’dan ihtida öyküleri de bizi coşturuyor ve aşka getiriyordu. Eski Marksist Roger Garaudy’nin Müslüman olması bize Marksizmin olduğu gibi aynı zamanda materyalizmin yani maddiyyun mezhebinin de izmihlalini de gösteriyordu. Yusuf İslam gibi sanat dünyasının zirvelerinde dolaşan kimselerin Müslüman olması da başka bir boyutun veya sanatın ve sanat aleminin de teslim olmasının işareti ve beşareti sayılırdı. Bu gelişmeler özgüvenimizi artırıyordu. Geleceğe toz pembe bakıyorduk. 1990’lı yıllardan itibaren bir çoraklaşma oldu ve manevi dünyamız kararmaya başladı. İslami dönemin irhasatını gösteren işaretlerden sonra adeta dipsiz bir kuyuya veya fitne ve imtihan çukuruna düştük. Niyetlerimizle değil fiillerimizle sınanmaya maruz kaldık. Dış fütuhattan ziyade kendi derdimize düştük ve Yusuf İslam gibi İslam’ın yeni yüzlerine ve figürlerine ilgi de azalmaya ve İslami hayat durağanlaşmaya başladı. İçine düştüğümüz bin bir müşkilat heyecanımızı törpülemiş ve almış götürmüştü. Hacerü’l Esved’in insanların günahıyla kararması gibi bizim sinemiz ve nasiyemiz de kendi hatalarımızla kararmaya başlamıştı. İslam dairesi içinde sorunlar yumağıyla uğraşmaya başladık. Onun ötesinde yeni muhtedilerin veya İslam’a girenlerin de iç dairede sorunları veya imtihanları yeni başlıyordu. Onlar da yeni adreslerinde tutunmaya ve varlıklarını pekiştirmeye çalışıyorlardı. Bazen Yusuf İslam gibi yeni İslam’a girenler geçmişleriyle İslam arasına keskin bir çizgi çekiyorlardı bazen de Garaudy örneğinde olduğu gibi geçmişle gelecek arasındaki çizgi birbirine karışıyor ve belirsizleşiyordu. Savrulmalar ve gözden geçirilmeler yaşanıyordu. Velhasıl İslam dünyası tutunma savaşı verdiği gibi aynı zamanda İslam’la şereflenenler de yeni dünyalarında tutunma mücadelesi veriyorlardı. Eski hayatlarının yanlışlığı ortaya çıkmıştı ama yeni hayatlarında da neyin doğru olduğunu keşfetmeye çalışıyorlardı. Bu konuda pek ellerinden tutanın veya hazır kalıp reçeteler olmadığı da ortada.
•
Yusuf İslam’la 1990’lı yıllarda Ömer Beşir ve Hasan Turabi’nin yemeğinde karşılaşmıştık. O dönemlerde hâlâ tazeliği üzerinde idi. Zamanla o tazelik veya heyecan eşiği aşıldı ve Yusuf İslam haberleri daha az göze çarpar oldu. Geçtiğimiz günlerde Timothy John “Tim” Winter diğer adıyla Abdulhakim Murad’ın da içinde bulunduğu bir heyetle Başbakan Erdoğan’ı ziyaret etmiş ve ondan Camridge Camii projesi için yardım istemiş. HaberTürk gazetesinden Kübra Par kendisiyle bir mülakat gerçekleştirmiş. Yeni eğilimlerini tanımamız için elbette bu tür röportaj ve mülakatlara ihtiyaç var. Bundan dolayı Kübra Par’ı kutlamak gerekir. Bununla birlikte, röportaj başarısız. İhsan Eliaçık’ın rehberliğindeki anti kapitalist Müslüman akımını sormuş. Bu tabii ki gayri bir ciddi soru. Bu soruyu The Times ilancılarına sorması daha yerinde ve isabetli olurdu. Bu anti kapitalistçi görünen aslında göbekten kapitalizme bağlı olan sözde hareket için verilecek cevap şudur: Kim takar Yalova kaymakamını! Her kerameti kendinden menkul olan kişileri veya akımları tanımak zorunda mıyız? Halbuki, sorular Yusuf İslam’ın yeni versiyonu üzerine odaklanmalıydı. İslami hayattaki deneyimleri sorulmalıydı. Sözgelimi, neden sarığını ve entarisini çıkarmış? Bunun felsefesi daha fazla irdelenebilirdi.
•
2013 baskı veya versiyon Yusuf İslam ile alakalı olarak şunları söylüyor: “Evet imajımı değiştirdim! Önceleri bir Müslüman gibi görünmeyi çok önemserdim. Sonradan fark ettim ki buna gerek yok. Modernlik bugünle alakalıdır. İslam hep dünle ilgili olmak zorunda değil; o da çağı yakalamalı. Bu anlamda artık daha modern bir Müslümanım…” Bu yönüyle kendisi gibi bir muhtedi olan rahmetli Murat Hofmann’ın tavsiyesine uymuş. O, Batı’daki Müslümanların entari ile dolaşmak yerine İslam’ın şiarı olarak sakalı benimsemelerinin daha yerinde olacağını söylemiştir. Tabii bu sakal modernist olmak zorunda değil ama modern dünyayı da hesaba katmak zorundadır. Yani Batı algısıyla biraz barışık olmak zorundadır. ‘İnsanlara akılları ve idrakleri çerçevesinde hitap edin (Hatibun’n nase ala kadri ukulihim)’ buyruğuna da uygundur. Ayrıca bu, ‘Nefret ettirmeyin’ tavsiye ve ölçüsünü de hesaba katmaktır. Zaten Murat Hofmann’ın tavsiyesi de buna yönelikti. Tebliğ ve temsilde zaman ve mekan şartı gözetilir. Bu İslam’ın özünün değiştiği anlamında değildir. Bununla birlikte, Yusuf İslam’ın son versiyonunda veya evriminde bir savrulma var. Cırtlak ve sırıtan bir modernizm göze çarpmaktadır. ‘Batı’da nasıl bir tebliğ veya temsil?’ sorusunun cevabı tam ve doğru olarak verilememiş. Modern ile modernizm çizgileri birbirine karıştırılmış. Kılık kıyafet insana saygı telkin eden bir göstergedir. ‘İnsan kıyafetiyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır’ denilmiştir. Yusuf İslam örneğinde veya ölçüsünde bu tam tutturulamamış. Bundan dolayı son versiyon kılık kıyafetini yadırgadığımı söylemeliyim. Müzik hayatına geri dönmesi gibi modern(izm)e geri dönmesi de sorunlu. Bu, meselenin muhtevası veya kıvamıyla alakalı. Dolayısıyla modern ile modernizm arasına bir çizgi çizilmeli. Yoksa sizin muharrikiniz sabit değerler değil, zaman haline gelir. Zaman ise ölçüsüzlüğün ölçüsüdür. Tek başına ölçü sayılamaz. Oysa ki burada bir senteze varılmalı. Sentez modernden kopmadan maziyle ilişkiyi korumaktır. Yahya Kemal Beyatlı’nın ifadesiyle, kökü mazide olan atidir. Bununla birlikte, twitter konusundaki kaygıları paylaşılmaya değer. Bilginin nereden geldiği hayati derecede önemlidir. Yoksa fasıkların tuzağına ve güdümüne düşmemek elde değildir. İnşaallah bundan sonra Yusuf İslam’ın değişmesi daha makul gelişme çizgisini takip eder. Ona İslam yolunda sonu cennet olan hayırlı yolculuklar diliyoruz.
•
Bayram tebriki: Sevgili okurlarımın, bir gün sonra idrak edeceğimiz olan bayramlarını tebrik eder; sağlık afiyet dolu kedersiz ve ayrıca İslam dünyasının birlik ve dirliğe kavuştuğu; bayramın bayram olduğu nice bayramlar niyaz ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.