M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Hangi bayram, kimin bayramı, neyin bayramı?

Hangi bayram, kimin bayramı, neyin bayramı?

İslam dünyası iki büyük bayramından biri olan Ramazan’ı kutluyor. Bu vesileyle, öncelikle değerli okuyucularımızın bayramını can-ı gönülden tebrik ediyor, tüm insanlığa barış, huzur, refah ve saadet getirmesini temenni ediyorum.
Evet, bugün bayramın ilk günü. İslam alemi dünyanın bir çok dilinde neşe, huzur, mutluluk, sükûn, barış, zenginlik, yücelik, kutluluk anlamlarına gelen bir bayramın daha tatlı heyecanını yaşıyor. Dolayısıyla bayram tadında bir yazı yazmak ve bunu okuyabilmek aslında en doğrusu olurdu. Fakat mevcut gelişmeler ne yazık ki böyle bir yazıya müsaade etmiyor. Nasıl etsin?
Şöyle bir etrafınıza bakın. Çok uzaklara gitmenize gerek yok. Kendi hanenizden başlamak üzere, çemberi genişletin. Ailenizle, komşularınızla ve dostlarınızla olan ilişkilerinize bir bakın. Neler görüyorsunuz?
“Aynalar bile tanıyamaz olmuş yüzümüzü!”...
Gördüğünüz şey, aslında tüm İslam dünyasının yaşadığı sorunların mikro bazda bir yansıması. Köklerinden, değerlerinden, inançlarından fersah fersah uzak, kaypak, ayakların baş olduğu (Büyük Üstad’ın tabiriyle “Sakarya’nın amuda kalktığı”), başka putlar ve kıblelerin sahte cennetlerine kendisini kaptırmış, sorunlar yumağı içerisinde debelenen, büyük bir kafa ve kavram karmaşası yaşayan bir ülke ve halk...
Söyleyin, bu millet ve ülke nasıl olur da tüm İslam alemi için bir ümit olabilir? Bu mu misyon duygusu?
Temel sorun da zaten buradan başlıyor! İslam aleminin en büyük umudu olan Türkiye ve bu millet bugün çok gereksiz gündemlerle, işlerle uğraşıyor, boğuşuyor. Serbest piyasa, küreselleşme adına adeta birbirini boğazlamaya ve birbirinin yeryüzündeki zebanisi olmaya itiliyor. İslam’ın birlik ruhu sadece sözde kalıyor.
İnsanımız değişiyor, değiştiriliyor; hem de göz göre göre. Öyle ki, “aynalar bile artık tanıyamaz olmuş yüzümüzü!”...
“Zombileştirme operasyonu”...
Bu öyle bir “değişim” ki; en temelde genetik kodlarımızı, kılcal damarlarımızı “kavramlar” ile sessizce hedef alıyor, uyuşturuyor, zehirliyor ve yavaş yavaş bizleri dönüştürüyor. Göz göre göre bir “zombileştirme operasyonu” çekiliyor!
Fakat, ilginçtir buna da bir itiraz yok! Adeta “gönüllü denekler” gibi bir kabulleniş ve hatta sıraya girilmiş bir görüntü söz konusu. Buna, kendimizi kandırma adına “farklı adlar” vermekte de üstümüze yok. Operasyonun gücü ve başarısı da zaten buradan geliyor!
Nitekim bayramlar bile gerçek anlamından saptırılmaya başlanmış durumda. Bırakın anlamını, isimleri bile değiştirilmeye çalışılıyor. Ramazan Bayramı’nın adı halen bazı kesimler tarafından ısrarla “Şeker Bayramı” olarak adlandırılıyor; Kurban Bayramı “Et Bayramı” olarak sunulmaya çalışılıyor...
Adlar değişince, mana da haliyle erozyona uğruyor!
Bugün bayram denildiğinde ilk akla gelen şey tatil. Ama öyle bir tatil ki, insanların çok daha farklı mekânlarda, eğlence yerlerinde, deniz kenarlarında kendi başına kafayı bulmaları ya da kafa dinlemeleri anlaşılıyor. İnsanlar, adeta birbirlerinden kaçıyorlar! Bayramları birbirlerinden kaçma vesilesi olarak kullanıyorlar! Hani bayramlar birlik ve beraberlik zamanıydı?
Bayramlarda bir araya gelemeyen insanlar, nasıl olurda İslam aleminin sorunları için birlikte hareket edebilirler? Gelmiş olsalardı, İslam dünyası bu hallere düşer miydi?
Bugün, “İslam” ve “İslam dünyası” konusunda tanım-kavramsal bazda bile tam bir ittifak oluşturamayan, Müslüman denildiğinde sadece belli ülkeler, halklar ve coğrafyalar ile sınırlı kalan bir anlayış, gerçekte ne kadar kucaklayıcı ve inandırıcı olabilir?
Neo-bayramlar(!)...
Velhasıl, “şeker” ve “et” tadında konjonktüre uygun bir “neo-bayram”a doğru koşar adım gidiyoruz...
İnsanların kutsalları ve değerlerinin bu denli saldırı-tehdit altında olduğu ve gerekli tedbirlerin alınmadığı bir ortamda da “sosyal erozyon” ve “çöküş” kaçınılmazdır! Bunun için İslam dünyasındaki örneklere güncel ve tarihsel boyutuyla kabaca da olsa bir bakış yeter de artar bile...
O yüzden silkinip bir an önce kendimize gelmemiz gerekiyor!
Bunun için de öncelikle bayramları gerçek ruhuna uygun olarak idrak etmek ve harekete geçmek lazım. Aksi takdirde, İslam dünyasına gerçek baharların gelmesi ve bayramların yaşanması daha çok zaman alacak!
Bu bayramın bir başlangıç olması ve tüm İslam aleminin bu bağlamda birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesi temennisiyle; nice bayramlara, hep birlikte inşallah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi