İhsan Dağı, Yavuz Baydar... Gezi ödülleri verilmeye başlandı!
Bilirsiniz; “Bal tutan, parmağını yalar” diye bir atasözümüz vardır... Sadece “bal tutan” mı parmağını yalar?..
“CIA’nın yanında saf tutanlar” da parmağını yalar, “Gezi Zekâlılar’ın yanında saf tutanlar” da parmağını yalar...
Mehmet Alabora gibi, kimileri “milyon dolar”larla yani “para” ile ödüllendirilir, Fazıl Say gibiler “şöhret”le ödüllendirilir, İran Şahı Rıza Pehlevi gibiler de “iktidar”la ödüllendirilir...
CIA’DAN ŞAH İTİRAFI!
Rıza Pehlevi demişken; son “CIA itirafı”ndan söz etmeden geçmek olmaz... Efendim, malûmlarınız olduğu üzre; kısa adı CIA olan Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü, 60 yıl önce İran’da düzenlenen ve dönemin başbakanı Muhammed Musaddık’ın devrilmesi ile sonuçlanan “darbe”deki sorumluluğunu sonunda resmen kabul etti.
Peki; CIA, bu darbede nasıl bir “rol” almış, neler yapmış?..
Kendi ifadelerine göre;
Komplo, Musadık’ı devirmek için propaganda yapmak, Şah Rıza Pehlevi’yi işbirliği yapmaya ikna etmek, milletvekillerine rüşvet vermek, güvenlik güçlerini organize etmek ve gösteriler düzenlemek gibi çeşitli aşamalardan oluşuyordu.
İlk girişimleri başarısız olan komplocular, 19 Ağustos 1953’teki ikinci denemelerinde amaçlarına ulaşmıştı.
Daha önce operasyona katılan “Amerikan ve İngiliz ajanları”nın konuyla ilgili kitaplar yazmasına, iki Amerikan başkanının (Bill Clinton ve Barack Obama) da “ABD’nin darbedeki rolü”nü kamuoyu önünde kabul etmesine rağmen, CIA resmi bir açıklama yapmamıştı.
Sonunda itiraf ettiler...
İtiraflardan anlıyoruz ki;
CIA, “darbeye zemin hazırlamak” için, ilk önce “propaganda faaliyetleri”ne hız vermiş... Musaddık’ı devirmek için onu gözden düşürüp, itibarsızlaştırmışlar!..
Bir yandan da, Pehlevi’yi “CIA ile işbirliği”ne ikna etmişler!..
Sonra, saçmışlar “para”ları, satın almışlar, “satılık kişiler”i!..
Ehh, güvenlik güçleri de “organize” edildiğine göre, artık “gösteriler” başlayabilir, “darbe” yapılabilir!..
Yapıldı da!..
CIA eliyle koltuğa oturtulan Şah Rıza Pehlevî, “CIA güdümlü iktidarı”nda, halkı öyle bir ezdi, kendisi öyle bir “saltanat” sürdü ki; uçağındaki “içine sıçtığı tuvalet bile altındandı” iyi mi!..
Evet, evet; “altın”dan özel olarak yapılmış tuvalete sıçıyordu...
Uzatmayalım;
“CIA’nın kucağında oturma”nın ödülünü aldı ve “Şah” oldu...
Ne var ki;
“Mazlumun ahı, devirir Şah’ı” sözü, bir defa daha hükmünü işletti ve 1979’da devrildi!..
TÜRKİYE, BREZİLYA, MISIR!
İran’da, “Musaddık’a karşı CIA operasyonu” yapıldı da; Mısır’da Muhammed Mursi’ye karşı yapılan, Türkiye’de de Tayyip Erdoğan’a karşı “Gezi eylemleri” ile yapılmak istenen “operasyon”un arkasında CIA yok mu sanıyorsunuz?..
Unutmayın ki;
Taksim’de uygulanan “propaganda ve eylem taktikleri”nin mucidi Gene Sharp, bir “Amerikalı”dır... Ve yine, “psikolojik savaş taktikleri”nin hem “senarist”i, hem “yönetmeni” olan Otpor adlı “Sırp Direniş Örgütü” de “CIA’ya bağlı”dır ve CIA tarafından finanse edilmektedir.
Aslında; dün İran’da, bugün Türkiye, Mısır ve Brezilya’da uygulanan yöntemler aynıdır;
“Önce propaganda savaşı!.. Ki, bunda, ilk hedef; hedef alınan kişi veya kuruluşu gözden düşürmek ve itibarsızlaştırmaktır!”
Peki, nasıl yapılacak bu?..
Elbette “propaganda” yoluyla!..
Sonra, sırada “ikna” var, “gösteriler” var, “ödül” sosuna batırılmış “rüşvet” var!..
İran’da Musaddık’ı bu şekilde devirenler, aynısını Mısır’da yaptılar!.. Unutmayın; Mursi’yi devirmek için “Sisi ve arkadaşları”na Amerika’dan gönderilen paralardan CIA’nın haberi vardı ama seslerini çıkarmadılar!..
Sonunda; “ABD’nin zorlamasıyla Mursi’nin Genelkurmay Başkanı yapılan Sisi” Amerika’ya bağlılığının “ödül”ünü aldı “Mısır’a Firavun” yapıldı!..
İHSAN DAĞI’NIN YAZILARI
Bir “ödüllendirme” sözüdür tutturduk, gidiyoruz... O halde, bu sözün, Türkiye’de nasıl gerçekleştiğine bir bakalım...
Dedik ya;
“Darbeye zemin hazırlama”nın 3 aşaması vardır: İkna, propaganda ve rüşvet... Ya da, “ödüllendirme!”
Şimdi, “propaganda”nın nasıl yapıldığını, “ödüllendirme”nin nasıl gerçekleştiğini öğrenmek için, “iki isim”den söz edelim... “İsim çok” da, şimdilik, “öne çıkan 2 kişi”nin adını verelim...
Birisi İhsan Dağı,
Diğeri Yavuz Baydar!..
Malûm, İhsan Dağı Zaman gazetesinde yazıyor... Yavuz Baydar da Sabah gazetesinde “Okur Temsilciliği” yapıyordu... Bu iki isim, “Gezi eylemleri” esnasında, “AK Parti’ye çakan” ve Tayyip Erdoğan’ı “otoriterleşmekle” suçlayan birçok yazı kaleme aldı...
İşte, İhsan Dağı’nın Zaman’daki yazılarından iki örnek...
4 Haziran 2013 tarihli yazısı:
l “Tabii ki mesele sadece Gezi Parkı meselesi değil. Park meselesinin tetiklediği, fakat özünde gittikçe otoriterleşen ve toplumsal mühendislik projeleriyle herkesi kendine benzetmeye girişen bir iktidara yönelik tepki var.”
l “Böyle bir ortamda Gezi Parkı tepkisini marjinal grupların ideolojik dogmatizmi veya kökü dışarıda komplolar olarak nitelemek çok yetersiz kalır.
Başbakan, muhalif görüş belirten veya hükümeti protesto eden herkesi ‘marjinal’ olmakla itham ederken, asıl kendisinin artık ne kadar ‘merkez’i temsil ettiğini sorgulamalıdır. Söylem ve siyasetiyle Erdoğan ‘merkez’den uzaklaşmaya başlamıştır.”
18 Haziran 2013 tarihli yazısı:
l “Gezi Parkı olaylarını doğru okumadan Türkiye’yi yönetmek zor. Bunun için de önce ‘komplo teorileri’ni bir kenara bırakmak gerek. Bireyi, toplumu, sorunları ve talepleri anlamaya çalışmak yerine komplo teorileri üretmek bir ‘kaçış’. Türkiye’yi yönetmek iddiasında olanlardan ‘yüzleşmeyi ve anlamayı’ tercih etmesini beklemek hakkımız.”
l “Aslında hem siyasal hem de toplumsal aktörlerin Gezi olayından çıkaracağı dersler var. Geziciler küçük bir grup olabilir, ama mesele Gezi değil, ‘değişim’i anlamak, değişimin yönünü, aktörlerini ve dinamiğini doğru okumak...”
l “Gezi Parkı olayları, sanılanın aksine marjinal grupları değil siyasette diyaloğu, katılımı, hoşgörüyü savunan ‘merkez’ hareketleri güçlendirecek. Hem ‘fiili şiddet’ hem de ‘söylemsel şiddet’ kullananlar ise ‘marjinalleşecek’. [email protected]”
DÜN-BUGÜN... TEZATLAR
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
Ama, yazının İhsan Dağı ile ilgili bölümünü, Yeni Şafak’tan Cem Küçük’ün 16 Haziran 2013 tarihli yazısı ile bitirelim...
Demiş ki Cem Küçük:
l “Türkiye’de en kolay şeylerden biri ne deseniz, ben herhalde ‘profesör olmak’ derim. Yanlış anlaşılmasın, bu ülkede gerçekten çok iyi profesörler, doçentler var. Dünyayla rekabet edecek kapasitesi ve yeteneği olanlar da var.
Bazı üniversite hocaları var ki, bilim yapmak ya da analizde bulunmak yerine siyasi demagoji yapıyorlar. Gazete ve dergilerde yazan bazı üniversite hocalarını görünce insan çok üzülüyor. Çünkü okumuyorlar.
O yüzden, profesörlük bizde etikettir. Ben ortaya eser ya da fikir koymayan hiçbir hocaya önem atfetmem. Ha, bu kişiler mevki makam sahibi olurlar, itibar görürler, şirketlerin yönetim kurumlarına girerler. Ama zamanla tribünlere oynadıkları, medyanın yol verdiği popülist kişiler oldukları ortaya çıkar.
Beni bu anlamda en çok şaşırtan kişi İhsan Dağı oldu. Dağı’nın yazılarını okurum ama kendisi ne yazık ki fikir vermek yerine şahsi endişelerini dile getiriyor. Geçmişe dönük yazılarına baktığınızda o kadar çok çelişki var ki…”
(...)
l “İki, üç yıl önce yazdıklarınızla şimdiki yazdıklarınız yüzde yüz zıt. Bu nasıl oldu İhsan hocam? Bir izah eder misiniz?
İnsan iki üç yıl içinde bu kadar değişir mi, çok şüphe götürür. Bir de geçmişte yazdığınız Suriye yazıları var ki, akla ziyan. Gezi Parkı meselesinde de yarın böyle boşa düşmeyiniz. Sonra başka biri çıkar, bugünkü yazılarınızı örnek gösterir.”
BAYDAR’DAN GEZİ’YE DESTEK
Şimdi İhsan Dağı’yı bir kenara bırakıp, biraz da Yavuz Baydar’dan söz edelim...
O da, çatısı altında bulunduğu Sabah’a ağır eleştiriler yöneltirken, “okurlardan geldiğini” iddia ettiği mesajlara geniş yer verdi:
Meselâ, şu satırlar:
l “Taksim’de yaşanan olayları tek sütun vermeden, tek resim koymadan olmamış gibi baskıya giren gazetenizi protesto ediyorum. Umarım sıfatınızda yazan ‘temsilci’ makamına uygun olanı yapar, şikâyetlerimizi gazetenize yansıtırsınız.”
l “Ülke çalkalanırken nasıl web sitenizde bir tek haber olmaz! Sizin habercilik anlayışınız nedir? İnanın üzüldüm... İnsan, doğa sizler için bu kadar mı önemli?”
Bu mektup, faks ve maillere Yavuz Baydar’ın verdiği cevap ise şu:
l Yazarları alkışlanacak bir sınav veren gazetem, haberlerde, yani asıl olması gereken yerde büyük bir yanlış yaptı. Tıpkı bindikleri dalı kesen Haber Kanalları gibi, olayı ciddiye almadı. Birinci sayfaya bile koymadı, içerde minnacık verdi. Bu yanlışın özürü yok.
ŞİMDİ ÖDÜL ZAMANI
Evet; Zaman’da İhsan Dağı, Sabah’ta Yavuz Baydar, eylemler esnasında böyle bir tavır takındılar ve “Gezi Zekâlı’lara destek” verirken, AK Parti Hükümeti’ni ve Tayyip Erdoğan’ı yerden yere vurdular.
Böylece, “Bir ABD ve Avrupa yapımı olan Gezi eylemleri”nde, üzerlerine düşen “propaganda”yı yaptılar, “halkı ikna etmeye” çalıştılar!..
Peki, “Gezi Zekâlı”ların hedefi neydi?..
Elbette, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı “diktatör” göstermek ve onu “istifa” ettirmek!..
İhsan Dağı ve Yavuz Baydar da, yazılarıyla “Gezi Zekâlı’ların değirmenine su taşıdı” ve “darbe girişimi”ne çanak tuttu...
Doğrusunu söylemek gerekirse;
“ABD’nin, Avrupa’nın, CIA’nın ve elbette MOSSAD’ın istediği tam da buydu... Onlar, tam da böyle bir propaganda istiyorlardı!”
Ama, ilginç olan şu ki;
Bunu, bilerek veya bilmeyerek “yandaş” tabir edilen “yazarlar” yaptı!..
“CIA’nın 3 taktiği” neydi?..
“Propaganda, ikna, rüşvet!”
Hadi;
Biz ona “ödül” diyelim...
AMERİKA’DAN DAVET!
Şimdi, sıkı durun;
İran’da Şah Rıza Pehlevi’nin, Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali’nin, Mısır’da Abdülfettah Sisi’nin “ödüllendirilmesi” gibi, Türkiye’de de İhsan Dağı ve Yavuz Baydar “ödüllendirildi” biliyor musunuz?..
Türkiye’de “görev”lerini tamamlamış olmalılar ki, şimdi Amerika’ya uçacaklarmış!..
Bunu “kim” ayarladı, “nasıl” ayarladı bilmiyorum ama, duyduğuma göre; İhsan Dağı Amerika’daki John Hopkins Üniversitesi’nden, Yavuz Baydar da Colombia Üniversitesi’nden “davet” almışlar!..
Anlayacağınız;
Amerika, “Gezi ödüllerini dağıtmaya” başlamış!.. Şimdi, siz olsanız sormaz mısınız; Türkiye’de bu kadar “profesör”, bu kadar “gazeteci” varken; niye İhsan Dağı’ya, niye Yavuz Baydar’a davet geliyor?..
Sizi bilmem ama, ben bunun; “Gezi eylemlerine verdikleri desteğin ödüllendirilmesi” olduğunu düşünüyorum...
“Yanlış da düşünüyor olabilirim” diyeceğim ama; “Amerika’nın Gezi eylemleri sırasında tam 17 açıklama yaptığını” ve de CNN’iyle, BBC’siyle, Reuters’i ile “Gezi eylemlerinden 15 gün önce Taksim’i mesken tuttuklarını, canlı yayın araçları kiraladıklarını, saatlerce canlı yayın yapıp Gezi’cileri kışkırttıklarını” hatırlayınca; İhsan Dağı ve Yavuz Baydar’ın tercih edilmesinin, hiç de “tesadüf” olmadığını düşünüyorum...
Uzun lâfın kısası;
İhsan Dağı ve Yavuz Baydar, bundan sonra John Hopkins ve Colombia Üniversiteleri’nde, herhalde “Gezi eylemleri”ni anlatacaklar ve Amerikalı gençleri aydınlatacaklardır!..
Yanılıyorsam, düzeltsinler!..
Ki, gerçeği “60 yıl sonra CIA itirafları”ndan öğrenmek durumunda kalmayalım!..
Kemal Bey, “Hangi Alevilik”ten söz edecek?
Hüseyin Kaya’dan bir alıntı:
“Hüseyin Aygün, belli aralıklarla gündeme gelmek için değişik şeyler konuşma ihtiyacı hissediyor.
Yine garip laflar etmiş.
“Ben etnik ya da sadece inanç kimliğiyle siyaset yapılmasına karşıyım, ancak Recep Tayyip Erdoğan gibi faşist bir diktatör, imam hatiplerle yatıp, imam hatiplerle kalkıyorsa, ‘En iyi nesil imam hatiplerdir, dindar, kindar nesil kuracağım’ diyorsa, Kılıçdaroğlu da, Hacı Bektaş’la övünmelidir. Bunu muhakkak söylemelidir. Yani Erdoğan yapıyorsa, Kılıçdaroğlu da yapmalıdır.”
İşte bu biraz zor Aygün efendi!
Hangi Alevilik’ten söz edecek Kemal Bey?
Anadolu Aleviliğinden mi, Nusayrilik’ten mi, Alisiz Alevilik’ten mi?
Daha önce “Horasan Türklerinden” olduğunu söyleyen Kemal Bey yarın, aslında Alevi olmadığını söylerse ne yapacaksınız?