Ankara’nın geleceği
Ankaralıyım, Ankara’da yaşıyorum. Fakat bir süredir Ankara’da değilim. Mahallî seçimler yaklaştı, Ankara’nın başkan adayları ile ilgili spekülasyonlar da yoğunlaştı.
Önce eski adaylar var piyasada adı dolaşan...
Bunlar için “eski başkanlar” da diyebiliriz. Hepsi büyükşehir değil ama, bazısı küçük veya orta şehir başkanlığı yapmış adaylar. Kendi çapında hizmet görmüş, başarı kazanmış isimler.
Gizlemeye saklamaya gerek yok, Ankara’da asıl mesele, dört dönemdir başkan olan Melih Bey’in tekrar aday olmak istemesi. Bu şöyle olsa idi, kimsenin söyleyeceği bir şey olmazdı: Mensup olduğu parti, “biz dört dönemdir başarılı hizmetler gören başkanımızı tekrar aday yapacağız!”
Herkes biliyor ki, yok böyle bir şey!
Fakat herkes de biliyor ki, Melih Bey adaylık konusunda kilit isim. Son seçimi zar zor kazanmıştı, oysa bir önceki seçimde oyları tavanda idi... Aradan geçen yıllar onu güçlendirdi mi, yoksa zayıflattı mı?
Bunu çok fazla kurcalamadan şunları önce söylemek durumundayız: Melih Bey başkanken doğanlar, bugün üniversite talebesi! Bu, Ankara’nın 20 yılı demek. Tabii bazı yüzler hiç eskimez! Yıpranmaz! Her zaman parıl parıl parlar. Yirmi yıl önceki Gökçek resimleri ile bugünkü arasında farkı bulmakta zorlanırsınız.
Buna rağmen, bir koltukta 20 yıl bulunmak seçmenler için oy verirken güçlü bir karar veriş sebebi olabilir. Bu Melih Bey’in iyiliği kötülüğü, başarılı veya başarısız olması ile ilgili değildir. Abdülhak Şinasi Hisar, Fahim Bey ve Biz romanında, “Kız Kulesi yüzyıllardır durduğu yerde durur. O değişmese bile bizim onunla ilgili kanaatlerimiz değişir” der. Çocukken, gençken ve orta yaşta Kız Kulesi ile ilgili hissiyatımız aynı değildir...
Melih Bey’in fevkalade başarılı bir belediye başkanı olduğunu kabul ediyoruz. Onun yeri doldurulamaz; bunu da kabul ediyoruz. Fakat bu neyi değiştirir?
Melih Bey, sadece başarılı bir belediye başkanı değildir, aktüel olaylarla ilgili tavır ve tepkileri ile aynı zamanda bir başbakan, bir dışişleri bakanı, içişleri bakanı sayılabilir. Onlara mahsus alanı büyük bir başarı ile doldurmakta, gerektiğinde Almanya’ya karşı nasıl tavır takınılacağını, Fransıza nasıl çalım atılacağını yüksek siyaset içgüdüsü ile ortaya koymaktadır.
Bu, büyükşehir belediye başkanından daha fazlası olmak demektir. O yüzden, onu siyasetin daha yüksek mevkilerinde görmek vatandaşı memnun edecektir diye düşünülebilir.
Gelelim Ankara meselesine...
Ankara için 20 yıl önce Melih Gökçek bir şans olmuştur. Bütün hayatını Ankara’da geçirmiş birisi olarak, hatırımda kalan ilk belediye başkanı Ekrem Barlas’tır. Başkent’in çehresini değiştiren uygulamaların başlangıcında bir isim olarak hatırımdadır. Sonradan Vedat Dalokay ve Melih Bey’in mağlub etmeye doyamadığı Murat Karayalçın gibi isimler de gelip geçmiştir ama, ikinci hatırda tutulması gereken isim Mehmet Altınsoy’dur. Vedat Dalokay’ın Ankara’da kalıcı bir eserini hatırlamıyorum. Yaptığı göbekler, hâlâ duruyor mu? Doğrusu farkında değilim. Karayalçın’ın ise sovyet usulü kooperatifçiliken (Batıkent) başka başarısı yok, o da başkan olmadan önceye ait.
Bazıları “metro” diyebilir. Evet metro onun zamanında epeyce yol aldı ama, Altınsoy’un projesi idi, Melih Bey açılışını yaptı.
Buradan Melih Bey’in metro açma konusunda başarılı olduğunu çıkarabiliriz. Çünkü, 20 yıl boyunca tamamlayıp hizmete sunduğu bir metro hattı yok! Şimdi onun 20 yıldır bitiremediği hatlar Ulaştırma Bakanlığı tarafından tamamlanınca onun açılışını da başarıyla yapacağından şüphe edilmez!
Evet! Melih Bey Ankara’nın maddi yapısına, fiziğine ciddi katkılarda bulundu. Şehri imar etti. Bunun için onun heykelini şehrin en görünür yerlerinden birine dikmek gerekir. Fakat kültür alanında notu ancak sıfır olabilir!
Türkiye’nin başkenti, Başkan’ın sporla ilgili atılımlarını (sonu hüsran olsa da) unutmamıştır, fakat kültürle ilgili her hangi bir eserini görmek mümkün değildir. Bir zaman şöyle bir söz sarfetmiştik: “Melih Bey gençlerimizin ayaklarına yaptığı yatırımın onda birini kafalarına yapsa idi, hem Ankara’nın hem de Türkiye’nin çehresi değişirdi!”
Belki de 5. dönem ona bu noksanı telâfi fırsatı verir!
*
Dün Kur’an-ı Kerim ve Siyer dersleri ile ilgili bazı hususları dile getirmiştik. Geç kalmışız. “Bu sene o iş nerdeyse bitti; seçen yok” mesajı geldi. Zaten Milli Eğitim’in din karşıtı öğretmen-idareci takımı bır takım numaralarla uygulamayı imkânsızlaştırıyorlardı. Mesela: “Seçen olmadığı için sınıf açamıyoruz.” (Herkese böyle söyledikleri için gerçekten seçen olmuyor). “O dersleri camide okutun. Mühim olan matematik ve İngilizce.” “Din dersi öğretmenimiz ders vermek istemiyor!”
Demek ki, kanun çıkarmak, genelge yayınlamak da işi çözmüyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.