Bu gidiş nereye!
Öyle anlaşılıyor ki, Suriye’de yolun sonuna varıldı.. ABD ve İngiltere karar verdi, Çin ve Rusya destekliyor. Dikkat ettiniz ise Fransa’nın sesi pek çıkmıyor.. İsrail daha fazla ses çıkarıyor..
Türkiye de devrede, ama inisiyatif ABD’de.. Aslında Suriye Fransız inisiyatifinde bir ülke!
Bu ülkelerin statüsünü, varlıklarının dayandığı siyaset belgesinin altındaki imzacı ülkeleri bilmeden anlayamayız. Evet, Suriye bir Fransız inisiyatif bölgesidir ve ayrıca Sovyet etkisine, daha sonra da Rus etkisine açılmış bir bölgedir.. Bu açıdan Mali’nin durumuna benzer..
Sycos Picot anlaşması ya da Belfaur deklarasyonunu bilmeden olayları okumaya kalkarsanız, bu adamların burada ne işi var diye meraklı bir soru sorabilirsiniz.. Evet bu soruyu bugün de sorabilirsiniz, ama o zaman “yeni bir dünya”nın inşası için farklı bir duruş önermiş olursunuz. Varolan güç dengesi ve uluslararası sistem açısından bu böyle. Ürdün İngiliz bölgesidir.. İsrail’in doğuşu bir İngiliz siyasetidir.. Suudi Arabistan da İngiliz inisiyatifindedir. Arap yarımadasında bağımsız, kamil tek bir devlet yok.. Suudi Arabistan’ın kullanımı ABD’de olsa da, bu işin asıl yetkisi İngiltere’dedir..
Kıbrıs’ta İngilizler nasıl garantörse, bu ülkeler üzerinde de bunların garantörlük ve vesayet yetkisi vardır.. Bu yetki birtakım imtiyaz anlaşmaları ve BM Güvenlik Konseyi ile garanti altına alınmıştır..
Erdoğan’ın neden “Dünya 5’den büyüktür” kampanyasına destek verdiği şimdi daha iyi anlaşılıyor sanırım.. BM’nin neden yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin hassasiyet nereden kaynaklanıyor, bu süreçte anlaşılmış olmalıdır..
Biz bu işi Bosna, Kosova, Sancak sürecinde pek tartışamadık. ABD’nin Irak’a girişini, Afrika’da nöbeti Ruslardan ABD’nin nasıl aldığını ve buna nasıl bir kılıf hazırlandığını pek tartışamadık. Evet bunlar “Bir damla kan, bir damla petrol” diyenler. “Petrol ve kan içiciler” bunlar.. Bugün Esed rejime karşı bölgedeler..
Aslında dün İsrail niye Suriye’deki belli noktalara hava saldırıları düzenliyor ise, ABD ve İngiltere onun için Suriye’ye karşı harekete geçiyor.. Bakalım Esed ne yapacak, ya da İran!. Hizbullah ne yapacak! Bir atakları olunca nasıl bir tepki görecek!
Suriye’ye karşı harekete geçmek için hukuki zemin oluştu. Uluslararası mutabakat da oluştu.. Bir plan üzerinde de anlaşıldı. Yöntem belli, Esed rejiminin elindeki kimyasal silah stokları ve hava sistemleri, füze rampaları vurulacak..
Niye vurulacak, çünki bunlar Suriye rejiminin çökmesi halinde ya Hizbullah’ın eline geçecek ya da İhvan’ın; her ikisi de İsrail için risk.. Suriye’nin savunma sistemi çökertilsin ki, İsrail’e karşı risk oluşturmasın ve İsrail’in tehdidine karşı avantajlı bir konum sağlansın.. Yeni kurulacak hükümet de bu anlamda denetim altında bulundurulsun.. Suriye zaten savaş yorgunu bir ülke, Esed cehennemini gösterip, Suriye muhalefetini hastalığa razı etmek isteyecekler..
Bu arada Rusların Tartus’daki ikmal üssü de geçici yönetim tarafından kabul edilecektir herhalde..
Lübnan üzerinden Hizbullah’ın askeri varlığı da bu yeni uluslararası güç tarafından tasfiye edilmek, en azından silah stokları ve depolarının vurulması hedeflenecektir..
Yani Suriye yanında Lübnan’daki Hizbullah’ın Suriye üzerinde Lübnan’a taşıdığı silahların, Çin ve Rusya’dan alınan kısa ve orta menzilli füze rampalarının bulunup imhası da bu planın bir parçası olacaktır.. Bu arada Esed rejimi de tasfiye edilmiş olacaktır..
Bu şartlarda kimse çıkıp İhvan’a, Türkiye Müslümanlarına, “hem ABD’ye meydan okuyorsunuz, hem de niye müdahale etmiyorsunuz” diye kafa bulmasın.
Mısır’da ve Filistin’de, Suriye’de İhvan’ın durumu belli. Türkiye ise Suriye üzerinde tek belirleyici ülke de değil.. Fransa, ABD, İngiltere, Çin, İran, Hizbullah, Lübnan, Ürdün, Filistin, İsrail, bunların hepsi süreçte etkin. Kürtler, Hıristiyanlar, Dürziler, Suriyeliler, Irak bağlantısı, hepsinin birlikte düşünülmesi gerek.. Böyle bir operasyon İsrail sözkonusu olunca AB ve ABD’yi ilgilendirir. Sorun İİK, Arap Birliği’nin gözetiminde çözülemedi. O zaman BM ve NATO’nun bu güç dengesi içinde taraf olması kaçınılmazdı.. Ve öyle de oldu. Bu uluslararası koalisyon Esed’in gitmesi konusunda rekabet içinde işbirliği yapıyor. Bu sonuçtan herkesin kendine göre bir kazanımı olacak.
Şunu hemen görelim ki, bu konuda en etkili, en belirleyici pozisyondaki ülkelerin başında Türkiye geliyor.. Bu ilkeli duruş, dış politikada Türkiye’yi etkili ve saygın kılmaktadır. Türkiye her istediğini yaptıramasa da, (ki ABD de Rusya da tek başına her zaman her istediğini yaptıramıyor), Türkiye’nin tavrı bütün bu aktörler tarafından dikkatle izlenmektedir. Bunu içimizden bazıları anlayamıyorsa, bu onların meselesidir..
Allah dilerse kimilerini kimileri ile bertaraf eder. Kuşkusuz herkesin bir planı vardır. Allah’ın da bir planı vardır. Sonunda galip gelecek onun planıdır.. Allah dilerse zalimleri birbirine musallat eder, dilerse kafirleri dahi kendi dinine, kendi rızasına hizmetkar kılabilir. Çünki Şeytan dahi O’nun iradesi içindedir.. Kuşkusuz ki bu gelişme, her şey istenilen gibi gelişmese de, kanın durması konusunda doğru yönde ileri doğru bir adımdır.. Bizim için hayır gibi gelen şeylerde şer olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde de Allah hayır murat etmiş olabilir..
Birilerinin CHP kafası ile zihin bulandırma politikasını; Haktan yana olalım da bırakın birileri bizi yalnız bıraksın, Hak bizi yalnız bırakmasın yeter; “birilerinin hatırı için Hakk’ın hatırından vazgeçemeyiz” anlamına gelen “değerli yalnızlık” sözünü başka anlamlara çekerek, Türkiye’nin süreçteki rolünü hafife alan yaklaşımları bir kenara not etmek gerek. O duruş, Akif’in ifadesi ile “Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam / Hak namına haksızlığa ölsem tapamam” sözünün bir başka şekilde bir ifadesi olarak anlaşılamaz mı?. Evet “birinin keyfi için” kardeşlerimize kalkıp sövemezdik. “Bu işler Amerika olmadan olmaz, ABD’ye rağmen olmaz. Bu gerçeği görmek ve ona göre siyaset yapmak, aksi yollara saparak maceraya girmemek gerek” diyenlerin asıl niyetleri de sanırım şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Birileri birilerine “arzı ihlas” eylemek istiyorsa, bu onların bileceği bir iş. Bize gelince, Muallim Naci’nin dediği gibi, “arzı ihlas ettiğimiz dergah bir / bir nefes de olsa ayrılmamalıyız tevhidden Allah bir”… Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.