Ne iş Taraf?
Geçen hafta Suriye’deki kimyasal vahşet üzerine Batı’nın işe Müslümanların kimyasını bozmakla başladığından söz etmiş, bunun kimyasal silahların verdiği tahribattan daha ağır olduğunu yazmıştım.
Maalesef meseleleri hep bir yönüyle ele alıyoruz.
ABD, Avrupa ve İslam dünyasında kimi çevrelerin zulme sessiz kalışı; meselenin asli unsuru değil, gerçek sebebin sonuçlarından sadece bir tanesidir.
Asıl mesele ise Müslümanın kimyasının bozulmuş olmasıdır.
Bugün hazan üstüne hazan yaşıyorsak İslam coğrafyasında zulüm, katliam, kan, gözyaşı ve vahşet hüküm sürüyorsa, enerji kaynaklarımızı egemen güçler sömürüyorsa bunun çok önemli nedenleri vardır…
Bizi öz kimliğimizden uzaklaştırdılar, öz benliğimizden ayırdılar, köklerimizden kopardılar, genetiğimizle oynadılar, kimyamızı bozdular.
Peki bunu nasıl yaptılar?
Bu sorunun tek kelimelik bir cevabı var: “Medya” ile…
Batı son iki asırdır İslam dünyasına attığı fitne virüsünü medya kanalıyla bir veba gibi bulaştırmış, yaygınlaştırmıştır.
Hatırlayın bir Wikileaks ile estirdikleri rüzgarı.
Facebook’la Twitter’la İslam dünyasına “bahar” getirdiklerini söylediler ve kamuoyunu buna inandırdılar.
Şimdi ise cehennemi yaşatıyorlar.
Seçilmiş Mursi tutsak, Cuntacı Sisi iktidar, Mübarek özgür, Mısır ve Suriye’de on binlerce masum sivil katlediliyor.
Sahte ya da gerçek, haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış Batı’nın kırmızı çizgileri var.
Bizim kırmızı çizgimiz ise kendi insanımızın kimyasını korumak olmalıydı.
Ciddi bir hasar tespitinden sonra büyük bir uyanışa, büyük bir dirilişe ihtiyacımız var.
Bir an önce kendimizi bulmalı, gerçek kimliğimize kavuşmalı, özümüze dönmeli, fitneye set çekip toplumu ifsat eden zehirli virüslere geçit vermemeliyiz.
Lakin burada da yine en büyük engel olarak karşımıza medya çıkıyor.
Tiraj ve reytinglerde her türlü hilenin, üç kağıdın, alavere dalaverenin döndüğü bu alana çok ciddi bir kontrol mekanizmasının kurulması gerekiyor.
Bakın bu konuyla ilgili birkaç çarpıcı örnek paylaşayım.
Meseleye kendisini dürüst, doğrucu Davut gibi yutturmaya çalışan Taraf gazetesiyle başlayalım isterseniz.
Etnik virüsü yaymayı görev bilen, fitneyi körükleyen bu gazetenin gerçek tirajı nedir, fakat kamuoyuna nasıl yansıtılıyor bir bakalım…
Öncelikle herkesin normal kanallardan öğrendiği rakamı belirtelim: 73 bin.
Yani hem kamuoyu hem de devlet Taraf’ın net satışını 73 bin olarak biliyor ve bütün işlemler bu rakam üzerinden gerçekleştiriliyor.
Peki Taraf’ın gerçek tirajı bu mu?
Şimdi sıkı durun açıklıyorum: 15 bin.
“Nasıl oluyor bu?” derseniz onu da açıklayayım: Taraf İstanbul dışındaki Türkiye geneline 42 bin 125 gazete sevkıyatı yapıyor. Yüzde 75’lik iadeden sonra bütün Türkiye genelinde 10 bin 400’lük bir satışa ulaşıyor.
Lakin aynı gazete İstanbul’da 75 bin 275 gazete sevkıyatı yapıyor. Yüzde 17’lik iadeden sonra İstanbul’da 62 bin 300’lük sözde satış gerçekleştiriyor.
Garip değil mi?
Nasıl oluyorsa tüm Türkiye genelinde yüzde 75’lik iadeyle çalışan bu gazete, İstanbul’da yüzde 17’lik iadeyle çalışıyor.
Tüm Türkiye genelinde sadece 10 bin 400 satan gazete İstanbul’da 62 bin 300 satıyor.
Peki İstanbul’da gerçekte ne kadar satıyor derseniz cevabı hazır: Gazetelerin İstanbul satışı Ankara’nın yaklaşık iki buçuk, üç katıdır.
Bu oran üç aşağı beş yukarı Akit’te de, Hürriyet’te de, Milliyet’te de, Star’da da böyledir.
Taraf Ankara’da bin 500 sattığına göre İstanbul satışı da yaklaşık 4-5 bindir. Fakat nasıl oluyorsa Ankara’da bin 500 satan aynı gazete İstanbul’da 62 bin 300’lük bir satışa ulaşıyor!
Yani İstanbul’da Ankara’nın tam 41 katı daha fazla satıyor!
Mümkün mü?
Peki neden yapılıyor tüm bunlar?
1- Bu şekilde devletten haksız biçimde her ay 185 milyar lira resmi ilan parası tahsil ediliyor.
2- Özel sektördeki reklam derecelendirme kuruluşlarınca da 73 binlik net satış üzerinden derecelendirme yapılıyor. (Dolayısıyla hem devletten hem de özel sektörden haksız biçimde ilan geliri elde edilmiş olunuyor.)
3- Yüksek tiraj görüntüsü ile kamuoyu oluşturma gayretleri de cabası…
Evet Taraf örneği böyle…
Bir de Akit’in üçte biri olmasına rağmen tirajlarını Akit’ten iki kat, üç kat daha fazlaymış gibi gösteren kimi gazeteler var ki onları da bir başka yazıda ele alırız inşallah.
Haksızlığın önüne geçmek için bu meselenin bir an evvel masaya yatırılması gerekmez mi?
En mahrem bilgi ve belgelere ulaşabilen Taraf’ın kendisiyle ilgili bu rakamlara bir açıklık getirmesi, bir netlik kazandırması gerekmez mi?
Biz 28 Şubat sürecinde her türlü girdimiz-çıktımız, tirajımız-net satışımız dört dörtlük kanun ve nizamlara uygun olmasına rağmen büyük sıkıntılarla karşılaşan bir gazeteyiz.
Başbakan Edoğan’ın “Medyayla çarpışa çarpışa bugünlere geldik” ifadesi bizim için de geçerli.
O zalim süreçte ne bedeller ödedik, ne çileler çektik ne çileler…
O dönem bizim ödediğimiz bedeller ile bugün bir kısım medyanın aymazlıkları ve tiraj oyunlarını tüm ayrıntılarıyla yazmaya kalksak ansiklopediler dolar.
Sizlerle paylaştıklarım, aktarabildiklerim buzdağının sadece görünen kısmı. Mesela televizyonların reytingini ölçmede en azından bir ara formül bulundu.
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i bu konudaki gayretleri için kutlamak gerekiyor.
Meseleye sadece tiraj meselesi olarak bakmamak lazım. Yukarda ifade etmeye çalıştığım gibi. Bu zehirli virüslere karşı antivirüsler geliştirilmedikçe, tam sterilizasyon sağlanmadıkça bu illet bu bünyeyi yiyip bitirecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.