Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Tarafsızlık mı?

Tarafsızlık mı?

72’den beri gazetecilik yapıyorum, ben “tarafsız” kimse görmedim.. Ama herkes hep “tarafsızlık”tan söz eder durur.. Ben de hiç “tarafsız” olmadım.. İlkesel olarak da kendime göre, haklıdan, mazlumdan, muhtaçtan yana, Müslümanlardan yana taraf oldum.. Onlardan yana taraf olurken, fasıklar bana bir haber getirdiklerinde ihtiyad ettim mesela.. Ha! Şunu ifade etmeliyim; adil olmaya çalıştım. Zaman zaman da yanlışlar yapmışımdır. Ama dürüst olmaya, haksızlık yapmamaya özen gösterdim..

“Gerçekçilik” yerine “hakikat”ı anlama ve anlatma konusunda çaba gösterdim.. Gerçek, zamana, mekana, şartlara, insana göre değişir.. “Adil şahidler olmak”! Önemli olan bu.. Gazetecilik de şahidliktir bir yerde.. Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmak.
Gazeteci de insandır. Masum filan olmadığı için, o da hata yapar.. Ajanlık yapanı da olur, kuryelik yapanı ya da itibar tetikçiliğine soyunanı da. Darbecilerle işbirliği yapanı da mesela..

Patronlar gazeteyi niçin çıkartır? Kimi genel yayın yönetmeni yapar, yazarları nasıl seçer?.. Kimi kandırıyorsunuz ya hu! Hürriyet, Cumhuriyet, Roj Tv, Aydınlık, CNN, BBC... Bunlar “sahibinin sesi” değil mi?

Cumhuriyet, Ulus, Hürriyet, Milliyet! Eskiden bir de Tercüman vardı! En eskiler arasında bugün hâlâ yayınına devam edenler bunların ilk 3’ü değil mi?

Tek parti döneminde hür basın yoktu zaten. Ulus, parti bülteni gibi idi.. Ötekiler de ona bakıp hizaya gelirdi! Arkasında partilerin bulunduğu gazeteler daha sonra o partinin “Ulus”u oldular.. Bütün sol gazeteciler bu gelenekten geliyorlardı, yakın zamana kadar..
1950’den sonra derin devlet yapılanması ile CHP’nin ruhu orduya geçti. İstihbarat örgütleri ile ilişkilendirildi bu yapı.. “Adı açıklanmayan askeri bir yetkili”nin ağzından topluma dikkat çekilip, siyasilerin hizaya getirilmesini sağlayan gazetelerimiz vardı.. Hürriyet bunların başında gelir. Amiral gemisi!

Ya hu! Bu etki ajanlarının mediadaki oranı, kritik görevler için söylüyorum; üçte iki çoğunluktaydı.. Ötekileri de oltaya takılan yem, garnitür!
Brifingli gazetecileri hatırlayın! Bunların bazıları doğrudan MİT ve askeri istihbaratla ilişkili idi. Bazıları Harp Akademilerinde eğitime tabi tutulan isimlerdi.
Özkök bunları bilmez mi?

Bugün Yeni Akit’i eleştirenler; Cumhuriyet, Hürriyet ya da Milliyet arşivlerine, bir zamanların Sabah arşivlerine bakarlarsa, laiklik ve irtica sözkonusu olduğunda hiç birinin Akit’ten daha geride olduğu söylenemez.. “Malum Media” 28 Şubat’ta hakkımda yalan yanlış haberlerle 1 hafta süren bir linç kampanyası yürüttü.. Hedef göstermeler, hakaretler.. tehditler..

O günlerde bu gazeteler psikolojik harp dairesinin elemanı gibi basılıyorlardı. Ve zaten öyle çalıştılar. Bunların sadece siyasi haberleri değil, magazin haberleri bile kripto özelliği taşıyordu.. Özel harp dairesinin toplum mühendisliği için psikolojik harp ajanı gibi bir rol üstlendiler..

Onlar hep hakaret edecekler, biz de boyun eğecektik. Susup oturacaktık. “Tom Amca” olacaktık. İstedikleri buydu.. Sabahtan akşama, İslam’a ve Müslümanlara hakaretler edecekler, tehdit edecekler, küfürler edecekler, demediklerini bırakmayacaklar. Dahası herkesi fişleyip operasyonlar düzenleyecekler ve kimse bunlara ses çıkarmayacak. Ses çıkarırsan da, ortalığı geren kişi olacaksın. Aynı psikolojik harp taktiğini şimdi de Erdoğan’a karşı yürütüyorlar.. İşin acı yanı bu tezgaha bizimkiler de geliyor..

Öfkenin büyüklüğü duyulan acının şiddeti ile orantılıdır.. Eğer o refleksi kaybederseniz aslında asıl o zaman sorun var demektir.. Duygusuz insan olmaz. Duygularınızı aklınızla kontrol edeceksiniz. Öfkeniz aklınıza yön vermeyecek.. Yoksa surat da asarız, hayır da deriz! Bir suratımıza vurursanız, ötekini çevirmeyiz! Gidin onu batılı dostlarınıza söyleyin; hatta, onların yanaklarına hafifçe vurun bakalım ne diyorlar size!
Şunu da söyleyelim, doğru olan bu; evet hakaret, tehdit, küfür kimden gelirse gelsin yanlış.. Dürüst olmamız, adil şahidler olmamız gerek, taraf olabiliriz ama, sevgimiz ve öfkemiz gözümüzü kör etmemeli..

Keşke Hürriyet yöneticileri kimseyle, ama hiç kimseyle dürüstlük ve tarafsızlık konusunda inatlaşmasalar. Çünkü üzülürler.. “Topyekûn savaş”ın “amiral gemisi”nde, “kaptan köşkü”nde oturanlar tarihleri boyunca hep belli bir misyonun sözcülüğünü yaptılar.. Varlık sebebleri buydu zaten. Bu Truva atı niçin Simavilerden alınıp, Doğan Grubu’na ihale edildi; sormak gerek niye?!.

Türkiye’de görünmeyen, kayıtdışı bir siyaset ve kayıtdışı bir ekonomi var. Onun arkasında derin bir devlet var. Onun uluslararası derin bağlantıları var.. O derin devletin mediası, mafiası, STK’sı var.. Hürriyet bu yapı içinde nerede duruyor aceba! Bunların kadrolarında şeyh de var fahişe de.. Kendileri yapınca itibarlarına zarar geleceğini düşündüklerinde, tetikçi gazeteler yayınlayanlar da bunlar değil mi? Gerekirse tetikçi tutar gibi, başkalarına para vererek bu işi yaptırmadılar mı?

Sahi CNN saatlerce Taksim’den Gezi olayları ile ilgili canlı yayın yaparken; BBC, AFP, Reuters vd. seferber olmadan önce bizimkiler bunlarla nerede, ne zaman, neler görüştüler! Olaylar sırasında eşgüdüm nasıl sağlandı, sonrasında neler oldu.. İktidarı ve eylemcileri nasıl gördüler.. Aslında birileri Gezi’de bir kere daha deşifre ve suçüstü oldu!
Hürriyet ve derin devletin eski ve yeni bu işe soyunan “paralel yayın organları” kimlerdi ve nerede durdular! Bakalım açılacak Gezi davasında bunlar iddianameye ne kadar yansıyacak!
Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi