Kurtlar, dolunayda ulur!
Bir toplumda hayatını kaybeden kişinin, eylemci mi polis mi olduğuna bakılıyorsa…
İnsanları o kişinin ölümünden çok, sokak eylemlerine ivme kazandıracağı ilgilendiriyorsa…
Muhalefetin kafası, bu cesetten iktidar karşıtı bir reaksiyon devşirme hesapları yapıyorsa…
Şiddet yanlısı eylemciler, bu ölümlere son vermek adına halkı yatıştıracak yerde, kışkırtarak cesetleri artırmak telaşındaysa…
Katil kim denildiği vakit, herkes öteki mahalleyi işaret ediyorsa…
O toplumda akıl buharlaşmış, yerini ergen fanatizmler almış demektir.
ODTÜ’de bir grup başörtülü öğrencinin saldırıya uğraması, üniversitelilerin hak ve özgürlükleri üzerinden değil de, cemaat tartışması üzerinden açıklanmaya çalışılıyorsa…
Dindar gençlerin özgürlük alanlarına karşı yapılmış bu faşizan saldırıya, ucuz bir muhalefet algısıyla bakılıyorsa…
Raf ömrünü tüketmiş ve saklama koşullarına uyulmamış ihtiyarlar, gıcık kaptıkları dindar gençlere karşı yapılan bu saldırıya insani bir tepki vermek yerine, ergen fanatizmlerle gizli onay veriyor ve alkışlıyorlarsa…
Kamuoyu, mağdur edilen gençlerin demokratik haklarına sahip çıkmak noktasında, sağına soluna bakmadan rest çekeceğine, gençlerin neci olduklarıyla ilgileniyorsa…
Ak saçlılar, gençlere demokratik haklarına sahip çıkma konusunda yol göstereceklerine, bu hadise gündem dışına süpürülmeye gayret ediliyorsa…
Bu toplumda, şiddetli bir idrak yolları tıkanıklığı baş göstermiş demektir.
Olimpiyatlardaki yarışı kaybetmemize, ülke çıkarları açısından değil de, iktidar partisine karşı kullanılabilecek bir koz olarak bakılıyorsa…
Devletin istikrarını türbülansa sokacak her hadiseye, vahşi muhalefet ruhuyla bakılıyorsa…
Refah seviyesi yükseldikçe, bir kısım haset ehli, başlarını Çankaya’ya dikip uluyorsa…
Ortadoğu’daki yangını Türkiye sokaklarına sıçratmaya çalışanlar, sokak çatışmalarından oy toplama hayali kuruyorsa…
Toplumdaki taraflar, kırmızı çizgilerinin gerisine doğru çekilmeye başladıysa…
Bu toplumda, mahalleler arası diyalog zemini kayıyor demektir.
•
Merkez toplumsal yapıya doğru seyreden hareketin, merkezden uzağa yön değiştirmesi…
Ortak değerler yerine, küllenmiş kavgaların körüklenmesi…
Beşşar katliam yaparken, bizdeki İsrail fanlarının sıçanlar gibi gemiyi terk etmeleri…
Kurtla kuzunun, KOÇ’la Ülker’in beraber otlaması…
Merkezden uzaklaşan toplumsal kesimlerin, eski yerlerine doğru değil, çıkar ilişkilerine göre yer değiştirmeleri…
Seyyar kıblelilerin, ihaneti basiret zannetmeleri…
Yok, kıyametin değil, gidişatın hiç de iç açıcı olmadığının işareti.
Gezi İşgali öncesi piyasa hareketlerindeki KOÇ&Ülker’i aynı ortak paydada buluşturan seyir, içimde kötü hisler uyandırmıştı. Şimdi Joost Lagendijk’in, iktidarı tanımlarken “Türk hükümetinin benimsediği zehirli dil” diyecek kadar sivri ve yıkıcı tanımlar içeren yazısını okurken de benzer duygulara kapıldım.
Orglar savaş borusunu çaldı.