“Diyanet elimde olsa, Ülkeyi Komünist yaparım!”
Türkiye’nin en önemli kurumlarından biri, şüphesiz Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.
Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Erkan-ı Harbiye yani Genel Kurmay Başkanlığı ile eşdeğer olan ve hatta manevi ağırlığıyla onun da önünde sayılan bir statüye sahipti.
Sonrasında giderek itibarsızlaşan, yozlaşan, yalnızlaşan, horlanan ve aşağılanan bir yapıya dönüştürüldü. Özellikle İsmet İnönü (CHP) dönemi, bu düşüşün acı örnekleriyle doludur. Bu süreci burada anlatmak uzun sürer.
Son dönemlerde ise, Diyanet Teşkilatı’nda yeni bir yapılanma, yeni bir atılım göze çarpıyor. Esasen, Rahmetli Özal’la başlayan bir süreç bu...
Ardından Merhum Erbakan’ın çabaları ve şimdi de Sayın Erdoğan’ın gayretleri, Diyanet’i dünden bugüne çok farklı bir noktaya getirmiş bulunuyor.
***
Bugün Diyanet, kurumsal kimliğiyle, merkez yönetimiyle, taşra teşkilatıyla, yurtdışı yapılanmasıyla, Diyanet Vakfı’yla ve mali bütçesiyle çok güçlü bir konumdadır.
Halkımız nezdinde önemli bir mevkiye ve saygınlığa sahip Diyanet camiası ve özellikle din görevlileri, acaba bu gücünün farkındalar mı?
Kendilerinden beklenen hizmeti verebiliyorlar mı?
Verebilenler ne kadar başarılı?
Bu soruların cevabını bulabilmek için toplumun dini yapısına bakmak kâfidir.
“Toplumu din konusunda aydınlatmak” görevini üstlenen Diyanet mensuplarının başarısı, toplumun din konusundaki bilgisi ve yaşantısı ile doğru orantılıdır.
***
Eğer, toplumun dini ve ahlaki yapısında bir eksiklik, bir bozulma varsa –ki şikâyetler böyle- bu sonuçta en büyük pay, şüphesiz Diyanet’in olmalıdır. Görülebilecek iyileşmelerde de yine Diyanet pay sahibi olacaktır.
Neden mi?
Büyükşehirlerden en küçük köy ve mahallelere kadar geniş bir hinterlanda sahip teşkilatın mensupları olarak din hizmetlileri, hemen hemen herkesle içi içe, yüz yüze görev yapmaktadırlar.
Ülke insanıyla her zaman ve her yerde, sevinçte ve tasada bir ve beraberdirler.
Onların doğumunda-sünnetinde, mevlidinde-hatiminde, nişanında-nikahında, düğününde-derneğinde, hastalığında-cenazesinde, iyi gününde-kötü gününde hep halkın yanında ve hizmetinde bulunmaktadırlar.
Buna bir de, beşeri münasebetlerle sempatik ilişkileri ve özel sohbet ortamlarını eklerseniz, bir mürşit ve misyoner için bundan daha büyük imkân ve fırsat olabilir mi?
Hiç unutmuyorum, E tipi cezaevinde derse girdiğim yıllarda bir komünist mahkum demişti ki: “Diyanet gibi bir teşkilat elime geçse, ben bir yıl içinde ülkeyi baştan sona komünist yaparım!..”
Belki abartılı bir iddia bu… Ama, dikkat çektiği potansiyeli de yabana atmamak gerek!..
***
Diyanet görevlilerinin de, işte bu noktada bir özeleştiri yapması gerekir.
Hakkıyla görev yapanları hariç tutarak söyleyelim ki, bazı görevliler bulunduğu yerin manevi değerinden gafil, lüzumlu dini ilimlerden habersiz, halktan ve cemaatten kopuk, işgal ettiği makamın kadr-ü kıymetini bilmez konumda hizmet yıllarını doldurmaya çalışıyorlar.
Oysa değişen ve gelişen dünyada, Diyanet mensuplarına o kadar çok görev düşüyor ki!..
Bu görevlerin neler olduğunu, inşaallah bir sonraki yazımızda ele alacağız.
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.