1876’dan Bugüne Ergenekon Darbeleri, Cinayetleri...
Ergenekon bu ülkede yeni bir şey değildir... Yıl 1876... O zamanın Ergenekon’u Serasker Hüseyin Avni Paşa, şu meşhur Midhat Paşa ve Mütercim Rüşdi Paşa, Şeyhülislâm’dan aldıkları uyduruk bir fetva ile Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdiler. Dolmabahçe sarayından apar topar bir kayığa bindirip Topkapı sarayına hapsettiler. Padişahın annesi Pertevniyal Valide Sultan’ı üzerine bir cilbab (dış örtüsü) almasına bile fırsat vermeden sürdüler. Bu esnada şerefsizin biri, o muhterem ve hayırsever kadının kulaklarındaki küpeleri, kulak memelerini kopartarak gaspetti.
Birkaç gün sonra Sultan Abdülaziz Ortaköy’deki Fer’iye saraylarından birine nakl edildi (Kabataş Lisesinin binası), orada Kur’ân okurken şehid edildi. İntihar etmişmiş... Bu yalana kim inanır? Bir insan, bir bileğinin damarlarını derinden kestikten sonra, o damarları kesik eliyle öbür bileğinin damarlarını da kesebilir mi?
Sultan Abdülaziz’in yerine geçirilen Beşinci Murad Farmasondu ve içkiye mübtelâ idi. Birkaç ay içinde çıldırdı, padişahlık yapamaz hale geldi. Ergenekoncular, büyük hatalarını yaptılar, dindar ve tarikat mensubu Şehzade Abdülhamid Efendi’yi Padişah yaptılar. Memleket 33 sene huzur ve rahat görecekti...
Bu hengame içinde 1293 Türk-Rus savaşı patlak verdi. Kaybettik. Ruslar Yeşilköy’e kadar ilerlediler. Bereket versin Avrupa devletleri araya girdi ve Rumeli’nin bir kısmı elimizde kaldı. çok toprak kaybetmiştik ama yine de Adriyatik denizine kadar bir Türkiye vardı.
Ergenekoncular boş durmadılar. Başta İttihad ve Terakki olmak üzere terörist çeteler kurarak devleti yıkmaya çalıştılar. 1908’de Manastır’da vatansever, Müslüman, devlete ve Hilafete sadık Şemsi Paşa’yı şehid ettiler. Yüzbaşı Resneli Niyazi taburuyla ve geyiği ile dağa çıktı. Padişahın Kanun-i Esasi’yi tekrar yürürlüğe koymaktan başka çaresi kalmamıştı.
Kanun-i Esasî yürürlüğe girince Selanik ve İstanbul tımarhaneye döndü. Selanik rıhtımında sarıklı bir hoca ile kara libaslı bir papazın “Yaşasın hürriyet geldi!..” diye haykırarak öpüştükleri söylenir.
1909’da düzmece, o planlı ve kasıtlı 31 Mart vak’ası ile muhterem Halife ve şefkatli Padişah Abdülhamid-i Sani hazretleri tahtından indirildi, Selanik’e sürüldü. çoluk çocuğunun geçim ve nafakası olan içi şahsına ait mücevherlerle dolu çantası da gasb edildi.
Felâketler peş peşe gelmeye başladı. 1911’de İtalya Trablusgarb vilayetimize saldırdı...
1912’de Balkan devletleri saldırdı. Doğu ordumuz dağıldı, Bulgarlar çatalca’ya kadar geldi. Batı ordumuz da yenildi. Selanik’teki Tahsin Paşa, bütün orduyu tek mermi atmadan silahlarıyla birlikte Yunanlılara teslim etti.
1914’te Enver Paşa çılgını Alman mürettebatlı Yavuz zırhlısını, hükümetten habersiz Sivastopol’u bombardıman etmeye gönderdi ve devleti birinci cihan savaşına soktu.
Dört sene oluk oluk Müslüman kanı aktı ve sonunda Almanya, Avusturya ile birlikte yenik düştük.
İttihadçılar/Ergenekoncular 600 küsur yıllık bir cihan devletini 10 sene içinde batırıp bitirmişlerdi.
Sonra İstiklâl savaşı başladı. Sultan Vahdettin yaveri Mustafa Kemal Paşa’yı, önemli miktarda para ile Anadolu’ya gönderdi.
23 Nisan 1920’de mebuslar (milletvekilleri) Cuma namazını Hacı Bayramı Veli Camii’nde kıldılar. Dualar edildi. Kurbanlar kesildi. Büyük Millet Meclisi açıldı. Millî hükümet o kadar dindardı ki, içki yasağı kanunu çıkartıldı...
Sonrası malum...
Takrir-i sükûn kanunları... İstiklâl Mahkemeleri... İsyanlar... Asılan asılana...
1945’te ikinci dünya savaşının galiplerinin baskısıyla çok partili rejime geçildi. Ergenekoncular bundan son derece tedirgin ve rahatsız oldu.
1950/60 Demokrat Parti iktidarında millet biraz (fazla değil) nefes aldı. Ergenekoncular 27 Mayıs 1960 darbesini yaptı. Adnan Menderes ve iki bakanı gayr-i adil bir mahkeme tarafından idama mahkûm edildi, asıldı.
12 Mart 1971 darbesi...
12 Eylül 1980 darbesi...
28 Şubat postmodern darbesi...
Ergenekon Ergenekon Ergenekon...
Jön Türkler... İttihadçılar...
Musevîlik İle Siyonizm Bağdaşmaz
Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te geçen ay içinde toplanan; üç dine, Müslümanlığa, Hıristiyanlığa, Museviliğe mensup din adamları, Siyonizm’i dine karşı, sunî/yapay ve gayr’i meşru bir ideoloji olarak ilan ettiler.
Naturei Karta tarikatına mensup Amerikalı Haham Davis Weiess “İsrail kanserli bir tümördür, son derece tehlikelidir, ümit ederim ki, en kısa zamanda kan dökülmeden yok edilir” demiştir.
İngiltereli Haham Aaron Cohen ise “Siyonistlerin evine saldırdıklarını” söylemiş ve şöyle ilave etmiştir: “Filistinliler gibi, bizler de Siyonistlerin saldırılarına mâruz kalıyoruz, direneceğiz.”
Arjantinli Rahip Luis Farinello, Tanrı ve din adına cinayet işleyenlerin gerçek hüviyetlerinin gün yüzüne çıkartılmasının bir zaruret olduğunun üzerinde durmuştur.
Yukarıdaki bilgileri Fransızca yayın yapan alterinfo.net sitesinde okudum.
Yeterli bilgiye ve kültüre sahip olmayanlar Yahudilik ve Siyonizm konusunda yanlış bilgilere sahiptir.
Her Yahudi, Siyonist değildir. Siyonizm’e karşı olan Yahudiler de vardır.
Siyonizm, Tevrat’a ve Museviliğe aykırı bir küfür ideolojisidir. Bunu ben söylemiyorum, nice Ortodoks/dindar Yahudi söylüyor.
Dünyadaki, Ortadoğu’daki bütün kötülüklerin, olumsuzlukların, üçüncü dünya savaşına yol açacak krizlerin ana sebebi Siyonizm’dir. Bu iddia da bir kısım Yahudilere aittir.
Musevilikle, Yahudilikle Siyonizm’i özdeşleştirmek yanlıştır. Aksine Tevrat’a bağlı dindar bir Musevi asla Siyonist olamaz.
Siyonizm ırkçı bir ideolojidir, insan haklarına aykırıdır.
Sadece bir kısım dindar Yahudiler değil, dinsiz veya dinden uzaklaşmış nice Yahudi de Siyonizm’e ve İsrail devletine karşıdır.
Siyonizm’i ve İsrail’i tenkit edenleri anti-Semitizm yapmakla suçluyorlar. Bu da büyük haksızlık ve iftiradır.