Kara Kitap karanlık kitaba karşı
Eşref Edip’in Kara Kitabı adeta tek parti zihniyetinin ve CHP’nin din aleyhtarı uygulamalarının kara kutusudur. Dolayısıyla Kara Kitap karanlık kitaplara ve uygulamalara karşıdır. Karanlık kitapların panzehiridir. Bu karanlık kitaplardan birisi de ele almakta olduğumuz Milli Din Duygusu ve Öz Türk Dini kitabıdır.
Derin Tarih dergisinin tarihi bir vesika ve belge olarak okurlarına promosyon olarak verdiği Milli Din Duygusu ve Öz Türk Dini, Kara Kitabın kovuşturduğu karanlık bir kitaptır. Akim ve yarım kalmış bir projenin hikayesidir. Bu kitap hakkında ‘zındıka ilmihali’ dense sezadır. Kitabın bütün satırları küfür kokuyor ve kusuyor. Müellif bir yerinde şunları yazıyor: “Tanrı insanı değil, insan Tanrıyı yarattı. Hakiki din milli dindir öteki hurafedir. Esasında hak dini yoktur. Mevhumata istinat eden eski dinlerden tamamıyla ayrı, dünyevi bir din vücuda gelecektir. Musa’nın Asası ve Mesih ve Muhammed’in (bilcümlesine selam olsun) nefesi insanları parçaladı. Sevgi ile Allah olacağız…” Kitabın sayfaları arasında gezinirken Kur’an’ın bütünüyle tekzip edildiği görülüyor. Allah’ın her şeyi bilebileceği inkar ediliyor ve bunun bir devamı olarak kaza ve kader reddediliyor. Elbette A. İbrahim’in anlayışında ahirete de yer yok. Dolayısıyla bütün dinlerin temel üç unsuru bu zat tarafından inkar ve reddediliyor. Mebde mead anlamında ahiret, gayb ve melekler gibi gaybi varlıklar inkar ediliyor. Ve bizatihi Allah da kah inkar ediliyor kah karşısında agnostik veya şüpheci (sceptic) bir tutum takınılıyor. Gazali’nin tekfir ettiği filozofların küfrü bile bu kitabın küfrü karşısında yaya kalır.
¥
Suriye asıllı Alman oryantalist Bessam Tıbi gibi ahlakın da dinden bağımsız olması gerektiğini vazetmektedir. Kısaca kendinden sonra gelen zındıkların da rehberidir. Vahdeti vücut ile vahdet-i mevcut mertebeleri arasında dolanmakta ve gidip gelmektedir. Enel Hakçı tutumuyla da Yaşar Nuri Öztürk’ün selefi ve öncüsü gibi duruyor. Veya hem Enel Hakçı hem de Arap kültürüne karşı çıkarak Yaşar Nuri Öztürk, A. İbrahim’in varisi pozisyonunda bulunuyor. Kitabındaki saçmalıklar arasında, adeta Allah’tan kendisine eşit varlıklar yaratmasını istiyor. Ya da niye insanı da melek ve hayvan gibi statik bir varlık olarak yaratmadığını soruyor! Kafasını imtihan sırrına takmış. Niçin adem oğlunun da melekler gibi olmadığını soruyor. Allah’ın melekleriyle muhaveresinde olduğu gibi, insan kisvesinde bir başka boyut ve dinamik bir varlık yarattığını anlayamıyor. Ve bu varlık, iradesine sahip olması kaydıyla bütün varlık mertebelerinin üzerindedir. İnsanı statiklikten kurtaran şey ise cüzi iradedir. Bu irade ile zıtlar arasında gezinir. Mahlukatın marifetullahı bilgisi sınırlı ve farklı boyutlardadır. Melekler Allah’ı tenzih etseler de varlıkları gereği insan oğlu kadar varlığına ayine oldukları söylenemez. Statik olmaları ve kurbiyet makamında olmaları gereği aralarında inkarcı olamaz. Aksine hep ibadet üzeredirler. Lakin Cenab-ı Hakkı dinamik olarak algılamaları insan oğlu kadar mümkün değildir. İnsanoğlu marifetullahta farklı boyutlara ulaşıyor. Allah insanı saçma olarak değil aksine hikmete uygun olarak özene bezene yaratmıştır. Bütün varlıklardan ayrı olarak; insan oğlu dinamik varlığı gereği halifetullahtır ve öyle olduğundan da Allah’ı tanımaya yani marifetullaha en müsait ve elverişli varlıktır. İnsan oğlu halifetullah olduğu gibi onun isimlerinin de en fazla tecelli ettiği varlıktır. Hakka en fazla aşine olan melekler olsa da en fazla ayine olan varlık insandır. Müntakim, sabur, mürid, cevad, gibi birçok ismi daha ziyade insan oğlunda parlar ve tecelli eder. İnsandaki tekamül dairesi ne hayvanda ne de meleklerde vardır. Zira onlar statik varlıklardır. Sadece insan gelişir. Lakin müellifimiz anlaşılan sadece süfliyata doğru gelişmiş. İsmi dalale ayine olmuş.
¥
İnsan oğlunun dinamik yapısı zıtlar alemine varis olmasından kaynaklanmaktadır. Hayır şer gibi. Hem şeytana hem de meleklere meyyaldir. İnsanoğlu arasından insi şeytanlar çıktığı gibi insi melekler de çıkar. Hazreti İsa ve Yahya Aleyhisselam gibi. Yine hikmet ve hakim ismi de zıtlar alemiyle bağlantılıdır. İnsanoğlu öbür alemde statikleşecektir. İmtihan ortadan kalktığından dolayı zıtlık da ortadan kalkacaktır. Allah muabbiri hakiki olarak bizlere dünyadaki bilemediğimiz zıtlar deveranını anlatacaktır. Zıtlar alemine ayine olmasından dolayı Abdulkadir Geylani bu dünyayı daru’l hikmet olarak anar. Zıtlar kalktığından dolayı da öbür alem, alem-i kudrettir. Yani doğrudan bir alemdir. Çalışma ve çabalama yoktur. Külfet yeri değildir. İmtihanı atlatana keyif ve sürur yeridir. Sadece nimet vardır ve bu nimetler de çalışarak elde edilmez. Kudrete tabi olduğundan otomatik olarak husule gelir. Bu alemle öbür alem arasında boyut farkı vardır. Lakin hedonist olarak A. İbrahim ve benzerleri öteki dünyayı bu dünyada yaşamak istemektedirler. Bu ise zıtlığa zıt veya hikmete aykırı ve münafidir. Bundan dolayı imtihan boyutunu ortadan kaldırmak istemektedir. Müellif A. İbrahim metafizik bir tanrıdan ziyade içkin batini bir tanrıdan bahsediyor. Allah’ı hariçte değil içimizde aramamız gerektiğini telkin ediyor. Allah ile kul arasında boyut farklı bir ilişki vardır ve boyut farkından dolayı kurbiyeti fiziki olarak tarif edemesek bile o bize şah damarımızdan daha yakındır. Ve ayetlerde bahsedildiği gibi hak olduğunu bize afak ve enfüs dairesindeki ayetleriyle gösterecektir ve göstermektedir.
Not: Okurlarımın mübarek kurban bayramını tebrik eder ve alem-i İslam’a hayır getirmesini niyaz ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.