Aday olmayın, aday göstermeyin!
Daha önce yazdım, yine yazıyorum.
“Def-i mazarrat celb-i menafiden evladır.” Önce olmaması gerekeni söylüyorum. Yahu siz deli misiniz, normal bir insan, kendi eşi ve çocuklarını yönetirken bile zorlanırken, nasıl oluyor da bütün bir şehrin sorumluluğunu üstlenmek konusunda bu kadar istekli ve cesur olabiliyorsunuz!
Hiç kimse hiçbir şeyi ihtirasla istememeli. Sonra Allah (c.c.) sizi o şeyle imtihan eder. Bakarsınız o şey “dua ile istenen bela” ya dönüşmüş!
Sufiler eskiden devlet sorumluluğundan “veballi iş” diye uzak durmuşlar ama şimdi pazarlık yapıyorlar.
Bu iş yapılmaz değil elbette. Ama bu işe soyunanlar, “bilmedikleri bir işe soyunmadan önce” Hz. Ömer’in hayatını okusunlar. Hz. Ali’nin Malik b. Eşter’e gönderdiği mektuba bir baksınlar.
Siyaset veballi bir iştir. İşi ehline vermek gerek. Kaşığı belinde dolaşanları uzak tutmak gerek. Kibirli, öfkeli, cahil, kaba; para-makam-güç ve kadınlara karşı zaafı, açlığı olanları bu kapıdan uzaklaştırmak gerek. Korkak adamlar, ırkçı, mezhepçi, hemşehricilik yapanlar da başa bela olur. Oysa bu piyasada herkes kendi adamını bir yerlere yerleştirmeye çalışır, seciyesiz adamlara mühür verirseniz, onlar yarın sizi de satarlar. Aslolan menfaatsa, yarın daha fazla menfaat sağlayanın yanına giderler. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemezler.
Hani derler ya, “Bir hırsız bir bağdan üzüm çalarmış, ama rüşvet alan biri bir sepet üzüm fiyatına bir bağı satarmış.”
Aday olacaklar bir daha düşünsünler.
Birini aday gösterecek olanlar iki kere düşünsünler.
Bilgili, dürüst, cesur birini bulursanız tamam. Elbette birileri bu işi yapacak. Öte yandan her bilgili dürüst ve cesur adam da bu işi yapamaz.
Siyaset bilim adamlarını, din görevlilerini, STK temsilcilerini öğütür. Törpüler. Taş yerinde ağırdır.
Sanırım biz siyaseti olduğundan daha yüksek bir yere taşıyoruz. Din ve devlet büyüklerini sanki ilah ve Rab makamına yükseltiyoruz. Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Bazan da imtihan gereği gücümüz artar ya da eksilir. Allah, Hz. İsa’ya da, Hz. Ali’ye de kamil bir iktidar vermedi mesela. Kimse Allah’ın elinden iktidar ve serveti zorla alacak ya da O’nu kıyamete veya iktidara zorlayacak değildir. Yani kimse “ben olmazsam, şu olmaz, ben olursam bu böyle olur” gibi böbürlenmesin. Allah dilediğini gerçekleştirme konusunda kimseye muhtaç ve mecbur değil. Bize düşen aklımızı kullanmak, işi ehline vermek. Sonunda kim ne yaparsa yapsın, herkesin hesabının üstünde Allah’ın hesabı vardır ve galib olacak olan O’dur!
Hem zaten, bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen bir şeyde Allah hayır murat etmiş olamaz mı?
Bizim “Allah’ın rızası”na tabi olmamız gerek.
Aday olacakların sevgisi nefretinden, merhameti gazabından büyük olmalı. Makamı, gücü, hırsı, serveti aklından, vicdanından ve dininden büyük olanın vay haline! Artık onu kim tutabilir ki! Dini de kendine benzetir. Eleştiriden, istişare ve şuradan uzaklaşır, övgü ve saltanattan hoşlanır olur. Yoksullara suratını ekşitir ve zengin sofralarından kalkmaz olur!
Oy kullanırken bizim de dikkatli olmamız gerek. Kimse “bizi çantada keklik” görmemeli. Seçim ve sandık hilelerine dikkat etmeliyiz. Muhalefet bu seçimde de göreceksiniz iktidara karşı ittifak yapacak. Kendileri kazanamayacakları bölgelerde mümkün olan en iyi, en toparlayıcı adayı liste başı yapacak. Böylece hem oyunu artıracak, hem dürüstlük gösterisi yapacak, hem de tabanından oy çalacağı partiyi engelleyerek, arkadan gelen bir başka partiye fırsat verecek. Bu konuda CHP ve MHP’nin paslaşmalarını bir kenara not etmek gerek. Ergenekon Kardeşliği bu seçimde de kendini gösterecektir.
Bu arada; birileri Erdoğan ve AK Parti’nin bu seçimde göreceli bir başarısızlığının, Anayasa değişikliği, Başkanlık, Türkiye’nin açılım politikaları ve yeni yönelimleri açısından bir test anlamı taşıyacağını görüyor ve bu seçimleri bu açıdan değerlendiriyorlar. Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.