Bir Sarıgül belgeseli... Hedef İstanbul değil, Ankara!
“Kaos Teorisi”ni bilirsiniz değil mi?.. Daha önce de yazmıştım... Edward N.Lorenz, 1972 yılında “Kaos Teorisi”ni şöyle anlatmıştır: “Amazon Ormanları’nda kanat çırpan bir kelebek, Avrupa ve Amerika’da fırtınaya yol açabilir.”
Demek oluyor ki; “Bir küçük kelebeğin kanat çırpmasından ne çıkar” deyip, geçmemek lâzımmış...
“Fırtına”ların oluşmasında, kelebeklerin “kanat çırpması”nın da rolü varmış...
“Fırtına”ların oluşmasında nasıl ki “kelebek kanatları”nın tetikleyici rolü vardır, “büyük olaylar”ın meydana gelmesinde de, “kayda değer” bulunmayan “küçük olaylar”ın tetikleyici etkisi vardır.
HEDEF CHP’NİN TEPESİ
“Mustafa Sarıgül Vak’ası”na da böyle bakmakta yarar olduğu kanaatindeyim... Kim ne derse desin, Mustafa Sarıgül, bugün için “Türkiye’nin gündeminde” yer alan “önemli bir siyasi figür”dür... Şaka değil, adama; “Şişli Belediye Başkanlığı” rozeti küçük geliyor... Onu “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı” da tatmin etmez... O, “CHP Genel Başkanlığı”na oynuyor...
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ve AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın sık sık dillendirdikleri gibi; Sarıgül’ün hedefi “İstanbul Belediye Başkanlığı” değildir... Sarıgül’ün asıl hedefi “CHP Genel Başkanlığı”dır...
Hele söyleyin;
Hedefi “İstanbul” olsaydı, Kadir Topbaş’a sarılıp da, “Kadir Abi varsa ben yokum” der miydi?..
Hele söyleyin;
Hedefi “İstanbul” olsaydı; “Bir gün CHP’nin tarihi yazılacaksa, o tarih Mustafa Sarıgül’süz yazılamaz” gibi “boyundan büyük lâflar” eder miydi?..
Hedefi “İstanbul” değil, “Ankara”dır!..
Hani, Mehmet Ali Alabora; “Gezi Zekâlı”ların eylemleri için; “Mesele ağaç meselesi değil, sen hâlâ anlamadın mı arkadaş?” demişti ya; “Sarıgül’ün hedefi” için de aynı sözü söylemek mümkün: “Mesele İstanbul değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı?”
ÖNCE WASHINGTON, SONRA ANKARA!
“Kaos Teorisi”ne yeniden dönecek olursak... Mustafa Sarıgül’ü, bugün “Kılıçdaroğlu’ndan da büyük bir figür” haline getiren, geçmişte yaşanan “küçük ve birbirinden bağımsız görünen olaylar”dır...
Buyrun, “kelebek etkisi” yapan olayların “kronoloji”sine bir bakalım...
• Tarih, 10 Haziran 2004... O günkü gazetelerde, Mustafa Sarıgül’le ilgili şöyle bir haber vardı:
“Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine Amerika’ya gitti. Lider gibi karşılanan Mustafa Sarıgül’ün 28 Mart yerel seçimlerinde özellikle gecekondu semtlerindeki yüksek oy oranı Amerikalıların ilgisini çekti.”
Geziden sonra, gazeteciler sormuştu Mustafa Sarıgül’e;
“Burada bir belediye başkanı gibi mi muamele gördünüz? Neden sadece sizin için böyle bir gezi programı ayarladılar, izleniminiz nedir?”
Gazetecilerin sorusuna Sarıgül şöyle cevap vermişti:
“Liderliğe yani genel başkanlığa adaylığım konusunda resmi bir açıklama yapmadım. Ama Amerikalı yetkililer beni bu noktada görmek istediklerini hissettirdiler.”
Amerikalı yetkililer ise; CHP içinde yeni bir akıma ihtiyaç olduğunun bilincinde olduklarını, Sarıgül’ün de bu akımı oluşturabilecek yetenekte görüldüğünü söylemişler...
O günlerde; herkes bu ziyareti “sıradan, basit bir olay” olarak görmüştü... Ama Sarıgül, “ABD’lilerin beklentisi”ni gerçekleştirmek için, gözünü “CHP Genel Başkanlığı”na dikmişti...
Hem de, Baykal’a karşı...
• Tarih 30 Ocak 2005...
Yani “Sarıgül’ün ABD ziyaretinden 7.5 ay sonra”... Gazeteler, “bir gün önce” yapılan “CHP kurultayı”nı şöyle haber yapmışlardı:
“CHP olağanüstü kurultayı Genel Başkan Deniz Baykal ile genel başkan adayı ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün karşılıklı atışmasına dönüştü.
Baykal’ın 2.5 saati aşkın konuşması sırasında Sarıgül ile ilgili rüşvet iddialarını gündeme getirmesiyle birlikte salonda tansiyon yükseldi.
Baykal, yerel seçimlerden bir süre sonra Nokta Dergisi’nde ‘Şişli Dosyası’ başlığıyla Sarıgül hakkındaki iddialara ilişkin müfettiş raporlarının yer aldığını anlattı.
Baykal’ın bu sözleri üzerine, Sarıgül önce oturduğu yerden alkışla tepki gösterdi. Sarıgül daha sonra sinirle ayağa kalkıp Baykal’a bağırarak cevap vermeye çalıştı.”
Peki, Baykal ne demişti?.. Herhalde “Sarıgül’ün ABD ziyaretine gönderme” yaparak, demişti ki;
“Beni, senin ağababaların bile kaçırtamadı!.. Maganda ağzını bırak, bu ağızlarla bir yere varamazsın. Sen kim oluyorsun? Otur yerine. Gürültüyle gerçekleri bastıramazsın. Senin gırtlağın yetmez.”
Ya sonra?..
Sonrasını hatırlıyor olmalısınız...
“Önce karşılıklı laf atılırken bir süre sonra pet şişeler ve sandalyeler havada uçuşmaya başladı. Bu arada zeminde delege sıralarıyla divanı ayırmak için kullanılan demir çubukların atılması sonucu yaralananlar oldu. Baykal’ın etrafında kendisini korumakla görevlendirilen güvenlik güçleri çember oluştururken, taraftarları da Sarıgül ve eşini üzerlerine ceketlerini kapatarak korumaya aldılar.”
CHP’YE OPERASYON MU?
Peki, o Kurultay’da “hezimete” uğrayan Sarıgül’ün “CHP Genel Başkanlığı” hayali sona erdi mi?..
Elbette değil...
Görüyorsunuz, son haftalarda “kendini çok iyi pazarlamaya” ve “medyadaki dostluklarını harekete geçirmeye”, bu arada “CHP’nin içini karıştırmaya” başladı... Herkes, Sarıgül üzerinden “CHP’ye operasyon” yapıldığını iddia ediyor ama “CHP içindeki Sarıgül’ün adamları”nı gören yok!..
Buyrun, 2 isim...
New York ve Washington’da temaslarda bulunduktan sonra Türkiye’ye dönen CHP genel başkan yardımcıları Faruk Loğoğlu ve Umut Oran, 29 Eylül’de demişlerdi ki;
“Ziyaretlerimiz esnasında, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki dönemde ABD’ye yapacağı ziyaretin zemin yoklamasını yaptık... Bu bağlamda, Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Pentagon ve Beyaz Saray’la görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerden memnun kaldık... Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun ABD’ye ziyaret tarihi kesinleşmedi ama Kasım ayı için, plânlandı... Genel Başkanımız, daha sonra da İran’a gidecek.”
Lütfen dikkat; tarih kesin değil ama “Kasım ayında” olacak...
Derken, Ekim ayı gelip çatıyor... “Ziyaret Kasım ayında” diyen Faruk Loğoğlu; “13 Ekim tarihli gazetelerde çıkan açıklamasında diyor ki;
“Ziyaret çerçevesinde bizim istediğimiz düzeyde temas planlamasını yapamadık. Şu anda Amerika’daki konjonktürel siyasi tablo buna uygun değil.”
Yani, Kılıçdaroğlu;
ABD’ye “gidemiyor!”
Derken; 20 Ekim 2013 tarihli gazetelere şöyle bir haber yansıyor:
“Sarıgül, ABD’ye gidecek!”
Haberin ayrıntısı şöyle:
“ABD’nin en önemli düşünce kuruluşlarından Amerikan İlerleme Merkezi, önümüzdeki hafta Sarıgül ve beraberindeki grup için Washington’da bir toplantı organize etti. 24 Ekim 2013 günü saat 12.45’ten 14.30’a kadar sürmesi planlanan buluşmada da Türkiye’deki mevcut siyasi ve ekonomik durum, Gezi protestolarının devam eden sonuçları, yaklaşan İstanbul belediye seçimleri, en son açıklanan demokratikleşme paketi ve azınlık haklarının ele alınacağı duyuruldu... Lehigh Üniversitesi öğretim üyesi, Türkiye uzmanı Henri Barkey’nin moderatör olacağı toplantıda Sarıgül’e belediye başkan yardımcıları Vasken Cemil Barın ve Monik İpekel’in de eşlik edeceği bildirildi.”
Nedir bunun anlamı?..
“Kılıçdaroğlu ABD’de muhatap bulamıyor ama Sarıgül buluyor!”
Sarıgül’ün, “Amerika’da Kılıçdaroğlu değil, ben muhatap alınıyorum” havası atmasında, acaba Loğoğlu’nun rolü var mıdır?..
Ya da, şöyle soralım:
Gezi fiyaskosunda, CHP’nin dış ilişkiler kurmayı Loğloğlu’nun; uzun yıllar Şişli Belediyesi’nin iştiraklerinden biri olan Kent-Yol AŞ’de danışmanlık yapmasının bir rolü var mıdır?..
Kulislerde bu sorular soruluyorken, Sarıgül; “O ziyaret 6 ay önce plânlanmıştı... Seçim dönemine girildiği şu sıralarda bu ziyarete vaktimiz olmayacak” dedi de, birçok CHP’li rahatladı...
Ama, zihinlerde şu soru kaldı: “Kim bu Henri Barkey?”
Efendim, Barkey, “Türkiye uzmanı bir CIA ajanı”ymış...
İSKİ’DEN... VİSKİ’YE!
Gelelim, ikinci olaya...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önüne, Kurban Bayramı’nın birinci günü “viski bardağı”nı, masaya da “viski şişesi”ni koyup medyaya servis eden, sonra da bunu “sansürlemeye” çalışan Aydın Ayaydın’ın yaptığı “Kılıçdaroğlu’na tuzak” ve dolayısıyla “Sarıgül’ün değirmenine su taşımak” değil midir?..
Hani, “CHP’ye operasyon” diyorlar ya, operasyon “dışarıdan” değil, “içeriden” yapılıyor!.. Hem de, “Kılıçdaroğlu’nu itibarsızlaştırmak” için yapılıyor!..
KRİTİK GÜN: 9 KASIM
Açık ve net söylemek lâzım:
“Sarıgül’ün adaylığı” için, Deniz Baykal; “O gelirse ben yokum” dediğine ve “en az 5 genel başkan yardımcısı Sarıgül’e soğuk” baktığına göre, demek oluyor ki, “Sarıgül’ün İstanbul’da aday gösterilmesi mümkün değildir!”
Bunu gören Sarıgül, “Kılıçdaroğlu’na kafa tutmaya” başlamıştır;
“Ben CHP’ye üye olmayacağım... Beni siz davet edeceksiniz!”
Peki, bu “davet” yapılmazsa ne olur?.. Kulislerde konuşulduğuna göre; Sarıgül 9 Kasım günü Ankara’ya gidecek... Arkasında da “35-40 bin kişi” bulunacak.. Gelip, “CHP Genel Merkezi’nin kapısı”na dayanacak ve “Kılıçdaroğlu’nun aşağı inip, kendisini karşılamasını” bekleyecek...
Eğer Kılıçdaroğlu aşağı inmezse,
Çıkıp, kendisi indirecek!..
Şu günlerde bu konu tartışılıyor;
“Kılıçdaroğlu aşağı inip Sarıgül’ü karşılar mı, karşılamaz mı?”
BARON’LAR BÖYLE İSTİYOR!
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek diyor ki;
“Sarıgül’ün arkasında baronlar bulunuyor... Bu baronları herkes biliyor. Mustafa Sarıgül, iki kez ABD’ye gidip söz konusu baronlarla görüştürüldü... Ve Türk solunun başına dün Kılıçdaroğlu’nu pazarlayanlar, ‘Kılıçdaroğlu’ndan bir şey olmaz. Değiştirmemiz lazım’ diyerek Mustafa Sarıgül ile birleşti. Şu anda baronların kontrolündeki medya kuruluşları, Sarıgül’ü pompalamaya başladı. Ayrıca anket şirketleri de Sarıgül’e desteğini artırdı... Kılıçdaroğlu’nun kendisine yapılan bu baskılara dayanabilmesi kesinlikle mümkün değil... Çünkü Kılıçdaroğlu’nu çok kötü kıstırdılar.
Mustafa Sarıgül, şu anda kendisini Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin ve CHP yönetiminin üzerinde görüyor. ‘Beni davet edeceksiniz arkadaş’ diyor. Tabiri caizse, Kılıçdaroğlu’na emrediyor. Ve Kılıçdaroğlu da bunun karşılığında pes ediyor.”
Hele bekleyelim 9 Kasım’ı...
Görelim bakalım, Kılıçdaroğlu “pes” edip de, “Sarıgül’ün ayağına” mı gidecek, yoksa ayak mı direyecek?..
Bunu, 9 Kasım’da göreceğiz...
Ama şunu çok iyi gördük; “Sarıgül, çok hırslı bir adam... Onun hedefinde İstanbul değil, Ankara yatıyor.”
Hem de;
29 Ocak 1995’ten bu yana!..
Bilmem anlatabildim mi?..
ODTÜ’yü bırak, İzmir’de “mezarlıktan geçen yol”a bak...
Türkiye’deki tüm CHP’li Belediye Başkanları dün İzmir’de Karşıyaka Belediyesi’nin ev sahipliğinde toplanmışlar... Toplantıda konuşan CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu demiş ki;
“Gezi ruhunu Türkiye’nin kılcal damarlarına yayıp direnmekten, halkla beraber çocuklarımızın geleceğini korumaktan başka çaremiz yoktur.”
Nedir Gezi Ruhu?.. “Gezi Zekâlı”ların Taksim’deki “kalkışma”sının sebebi şuydu: “Gezi Parkı’ndaki ağaçlar sökülmesin!”
Mehmet Ali Alabora; her ne kadar “mesele ağaç değil” dese de, bu işler “ağaç”la başladı... “Taksim’de ağaçlar sökülmesin, ODTÜ’de ağaçlar sökülmesin!”
Peki ama; bu “Gezi Zekâlı”ların gözleri kör müdür ki; İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Karabağlar ilçesi Yeşilyurt semtindeki Yeşilyurt Mezarlığı’nın içerisinden geçirmeyi plânladığı “20 metre genişliğindeki yol” için hiç tepki göstermiyorlar!.. “Halk tepkili” ama, “Gezi Zekâlı”lardan ses yok!.. Kaldı ki; oradan yol geçerse, hem “mezarlar” yıkılacak, hem de “ağaç”lar!.. “ODTÜ’den yol geçmesin” ama “mezardan geçsin” öyle mi?.. Bunun adı “sahtekârlık”tır, “ikiyüzlülük”tür, “ideolojik bağnazlık”tır... Yani, tam bir “Gezi Zekâlılık”tır!..
Buyrun, Aziz Kocaoğlu’na da bir çift lâf söyleyin!.. Ama, söyleyemezler.