Eski CHP, Yeni CHP... Katranı kaynatsan da, olmaz şeker!
Atalarımız, “Eski CHP, Yeni CHP” tartışmaları başlamazdan çook çok önceleri demişler ki; “Katranı kaynatsan da olmaz şeker, cinsini sevdiklerim, cinsine çeker!”
Bu sözü, “CHP’den sonra” söylemiş olsalardı, herhalde şöyle derlerdi:
“CHP’yi kaynatsan da olmaz şeker, cinsini sevdiğimin adamları cinslerine çeker.”
Lafı eğip-bükmeden söyleyelim:
“Gerçek bu!”
“Eski”si olmuş, “yeni”si olmuş, hiç fark etmez... CHP, “CHP”dir!..
Fokur fokur kaynatsan da CHP’dir, “genel başkan”ını değiştirsen de CHP’dir!..
ECEVİT’İN HÖYKÜRDÜĞÜ GÜN
Sözü, madem ki “Eski CHP”den açtık, o halde biraz “eskilere”, meselâ 2 Mayıs 1999’a kadar gidelim ve “o günün tablosu”na bir bakalım...
Evet, tarih 2 Mayıs 1999...
Gazetelerden aktarayım:
“Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın TBMM Genel Kurulu’na “başörtülü” olarak girmesi, Meclis’in ilk oturumunda gerginliğe neden oldu.
Başta DSP’liler olmak üzere FP’liler dışındaki milletvekillerinin büyük bölümü sıra kapaklarına vurarak, “Dışarı!.. Dışarı!” diye bağırdı. Bunun üzerine Başbakan Bülent Ecevit, oturumu yöneten Ali Rıza Septioğlu’nun yanına giderek müdahale etmesini istedi... Septioğlu’nun; “İçtüzük’te başörtüsüne bir yasak yok” demesi üzerine Ecevit Meclis kürsüsüne çıktı ve “Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Haddini bildiriniz” diye höykürdü!..
Protestolar sürünce Septioğlu birleşime 15 dakika ara vermek zorunda kaldı. 15 dakikalık arada birçok milletvekili dakikalarca “dışarı” diye tempo tuttu.”
Malûm, Ecevit;
“DSP Genel Başkanı” olsa da; “İnönü’yü deviren CHP Genel Başkanı”dır...
Yani “Eski CHP’nin başı”dır.
Merve Kavakçı’ya hitaben; “Bu hanıma haddini bildirin” diye höykürürken, suratı öylesine “kapkara” olmuştu ki, “katran karası” bile ancak bu kadar kara olabilirdi!..
İşte onun içindir ki;
“Katranı eritsen de olmaz şeker, cinsini sevdiğim, cinsine çeker!”
“ÖRTÜ, İFFET SİMGESİ”
Ecevit’in, “katran karası” suratıyla girdiği seçimden “yüzde 1.7 oyla” çıkması, daha sonrasında ise “hem siyasete, hem hayata veda etmesi” üzerine, bu defa sahneye Deniz Baykal çıktı...
Daha doğrusu, Baykal “hep sahnede”ydi de “Ecevit’in gölgesinde” pek varlık gösteremiyordu...
Lâfı uzatmayıp, “Eski CHP”nin başındaki Deniz Baykal’a gelelim.
Biliyorsunuz, 30 Aralık 1992’de Bosna-Hersek’e giden Bay Baykal, gazetecilere şu açıklamayı yapmıştı:
“Bosna-Hersek’te Müslüman kızlar ve kadınlar tecavüze uğruyor... Anadolu kızlarının işlediği yazmaları, yaşmakları oraya götürüyoruz!.. Tecavüze uğramış, ırzına geçilmiş, onuru ayaklar altına alınmış kızların başına bir İFFET SİMGESİ, bir NAMUS SİMGESİ, bir GÜZELLİK SİMGESİ olarak bu yaşmakları bağlayacağız!”
Lütfen dikkat; Bay Baykal, bu sözleri “kapalı kapılar ardında” değil, üç-beş kişinin katıldığı “özel bir sohbet ortamı”nda da değil, “kamuoyunun huzurunda” söylüyordu...
Demek oluyordu ki;
Baykal’ın gözünde örtü, bir “iffet sim-gesi”dir!..
Baykal’ın gözünde örtü, bir “namus sim-gesi”dir!..
Ve yine, Baykal’ın gözünde örtü, bir “güzellik simgesi”dir!..
İşin daha da ilginci, Bay Baykal bunları söylemekle yetinmemiş, “Bosna’dan döndükten sonra” da, aynı sözleri tekrarlamıştı!..
Deniz Baykal, 31 Mayıs 2002’de; Kanal 7’de katıldığı bir programda, bütün millete “sözlerinin arkasında olduğunu” deklâre etmiş ve şunları söylemişti:
“O ziyaretimize giderken yanımızda başörtüsü götürdük. Başörtüsünü o iğfal edilmiş kadınların başına sararak, bir şey söylemek istedik. Onlara dedik ki, ‘Sizleri iğfal edenlerin karşısında, sakın ha kendinizi kirlenmiş hissetmeyin. Siz masumsunuz, siz temizsiniz, siz bu başörtüsü kadar temizsiniz’ demek istedik. ‘Başörtüsü bir simge, o simge size yakışıyor’ dedik. (...) İnsanlar gözyaşlarıyla o başörtülerine sarıldılar. İşte bir görev yapmaya çalıştık orada.”
Tekrar hatırlatayım;
Bu sözler, herhangi bir yerden değil, 31 Mayıs 2002 tarihinde “Baykal’ın ağzı”ndan çıkmıştı...
Zaten, başka türlüsü de olamaz!..
Yani, “söz” dediğin, zaten “ağız”dan çıkar ve insanlar “sözlerinin arkasında” olurlar!..
Peki, Baykal, daha sonraki yıllarda sözlerinin arkasında durmuş mudur?..
“Durmuştur!”
Mu acaba?..
CHP’NİN ÖRTÜ İSTİSMARLARI
Buyrun, “Eski CHP”nin arşivlerine girip, o günlere bir bakalım.
l Baykal’ın kurmayları, CHP kadın üyeleri ile birlikte Yozgat’ta 22 Temmuz seçimleri arefesinde CHP’nin Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan fabrika çalışanlarını ziyaret ederek, işçilere, tek tek başörtüsü hediye etti.
l CHP teşkilatı, Sakarya şehir merkezinde kadın-erkek ayrımı yapmadan seçmenlere başörtüsü dağıtarak propaganda yaptı.
l CHP’nin Siirt 1. sıra milletvekili adayı Nevaf Bilek, mahalle mahalle dolaşıp Siirt’te tam 5 bin eşarp dağıttı.
l CHP Kurmayları Diyanet-Sen Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Ziyaret esnasında konuşan yetkililer, Diyanet-Sen Genel Başkanı Yıldız ile yaptıkları görüşmede, seçimlerden sonra başörtüsü yasağının kalkması ve Kur’an Kurslarına yönelik baskıların kırılması için çalışacakları sözünü verdiler.
l CHP’liler seçim arefesinde ve sonrasında AK Parti’nin “Âlevi açılımları”na karşılık neredeyse her gün bir Cemevi’ni ziyaret eder oldular.
l CHP Ankara milletvekili Yılmaz Ateş, seçim arefesinde katıldığı bir televizyon programında, “Başörtüsü yasağını biz çözeriz, çözeceğiz de” diye konuştu.
l Baykal, 3 Kasım 2002 seçimlerinden 2 ay önce kartel medyasına yaptığı açıklamalarda; sıklıkla başörtüsü konusunda mesajlar verdi. Baykal, “Yasağın çözümünden yanayız. Buna katkı veriyoruz. Bunun çözümü için elimizden geleni yapacağız. Türbanlılardan oy istiyorum” demişti.
l 22 Temmuz seçimlerinde Sakarya’daki seçim otobüsünün üzerinde Genel Başkan Deniz Baykal ve partinin simgesi 6 ok ile birlikte başörtülü ve mantolu bir bayanın fotoğrafı kullanıldı.
Baykal, “başörtülülerle birlikte görüntü verebilmek” için “promosyon” uygulamaya başladı... “5 başörtülü getirene 1 Ankara gezisi bedava” uygulaması ile CHP Grubu’na “başörtülü kadın” getirilmeye başlandı.
Ve en önemli fotoğraf:
Deniz Baykal, yerel seçimler öncesi İstanbul’un yeni ilçesi Sultangazi’de 16 Kasım 2008 günü ilginç görüntüler verdi. Baykal, başörtülü ve çarşaflı vatandaşlara rozet taktı...
Daha sonra da dedi ki;
“Birlikte yola çıkıyoruz. Başörtülüsü, türbanlısı, başı açığı, Erzurumlusu, Erzincanlısı, kadını, erkeği ile birlikte yola çıkıyoruz.”
Aynı Baykal’dan “örtü” ve “çarşaf”la ilgili değerlendirmeler de şöyleydi:
l 25 Kasım 2008 – “Masum bir şekilde ve gelenek dolayısıyla çarşaf giyinen insanlar tehdit olarak algılanamaz... Tehdit; kravatlı insanların kafasında ve beynindedir... O tehdit, Türkiye’de pek çok aydın gözüken insanın kafasındadır.”
l “Türkiye’de kadınların yüzde 70’i örtülüdür... Bunların önemli bir kısmı yemeni, yaşmak ve yazma türünden örtü kullanmaktadır... Bir kısmı türban takıyor, yüzde 2-3’ü de çarşaf giyiyor... Burada soru şu: Kadının kullandığı örtü bizim hasmımız mı?.. Onunla mı kavga ediyoruz.”
BAYKAL’DAN FETVA!!!
CHP’nin nasıl “eski”si “yeni”si varsa, Baykal’ın da “eskisi ve yenisi” var...
Buraya kadar “eylem ve söylem”le-rinden söz ettiğimiz Bay Baykal, “Eski Baykal”dır...
Şimdi de “Yeni”sine bakalım...
Tarih 20 Şubat 2008... O günkü gazetelerde, Baykal’ın, Başbakan Tayyip Erdoğan’a hitaben söylediği şu sözler var:
l “Türbanın; Kur’an’ın, dinin emri olduğunu söyleyenlere biz ‘hayır’ diyoruz... Türban ne İslâm’ın şartı, ne imanın şartı. Ne büyük günah, ne de küçük günah.
l Erdoğan, ‘Din devleti yapmayacağız’ diyor... Türkiye’de ne olacağına senin karar verme imkânın hızla kayboluyor. Sen düğmeye bastın. Seni de aşan olaylar olacak. Sen bunun farkında değilsin.
l “Türban, Kur’an’da yok... Anayasa’ya dinin öngörmediği biçimi kural olarak koymayın!.. Hükmün Anayasa’ya girmesi için Kur’an’ın referans alınması gerekir!”
Baykal’ın, 20 Şubat 2008’de sarf ettiği bu sözlerin ardından, 14 Mart 2008’de AK Parti hakkında “Kapatma Dâvâsı” açıldı, iyi mi?..
Buna, şunun için dikkatinizi çekiyorum:
O günkü gazeteler; “Başbakan, eğer o sözü sarf etmeseydi ve de üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kanunu Meclis’ten geçirmeseydi, kapatma dâvâsı açılmazdı” diye yazmışlar ve bunu da “Yargıtay Başsavcısı A. Yalçınkaya’nın açıklaması”na dayandırmışlardı!..
Gerçekten de; A.Yalçınkaya, o günlerde Aydın Doğan’a ait Referans gazetesine konuşmuş ve “AK Parti hakkında kapatma davası açması”nın sebebini; “Uyarılara rağmen başörtüsü serbestliği konusunda geri adım atılmaması” olarak açıklamıştı.
Yani Baykal “mesajı” vermiş,
Yalçınkaya da “gereğini” yapmıştı!..
Ne dersiniz, atalarımız doğruyu söylememişler mi?.. Gördünüz işte; “Eski Baykal” ile “Yeni Baykal” arasında hiçbir fark yok!..
Demek oluyor ki;
“Katranı eritsen de olmaz şeker; cinsini sevdiğim, cinsine çeker!”
YENİ CHP, YİNE ESKİDİ!
Malûm, Baykal “Evli bir CHP milletvekili kadınla yaptığı zinanın kasedi ortaya çıkınca” CHP Genel Başkanlığı’nı bıraktı, yerine de “Ecevit kasketli, Etro gömlekli, Gandi lakaplı” Kemal Kılıçdaroğlu geldi.
“CHP Genel Müdürlüğü”ne seçilen Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk sözü; “Ecevit’in yolu yolumuzdur” olsa da, CHP’nin rotasının “Yeni CHP” olduğunu söyledi...
Doğrusunu söylemek gerekirse, bugüne kadar da “başörtü”süne “takoz” olucu çok önemli bir tavır sergilemedi.
Ta ki; “Hac”dan gelen AK Parti milletvekilleri Gülay Samancı, Sevde Beyazıt Kaçar ve Nuran Dalbudak’ın “Bundan sonra başörtülü olarak yaşayacağız... Meclis’e de böyle gideceğiz” demelerine kadar...
AK Partili hanım milletvekilleri böyle deyince, CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, önceki gün kameraların karşısına geçti ve neredeyse “ağzından köpükler saçarak” dedi ki;
“Biz, özellikle TBMM’nin, AK Parti’nin bir arka bahçesi olmadığını, olamayacağını ve buna asla müsaade etmeyeceğimizi burada halkımızın huzurunda altını kalın çizgilerle çizerek vurgulamak istiyorum. Buna izin vermeyeceğiz.
Biz TBMM’ye sahip çıkacağız. TBMM’nin geleneklerine, duruşuna sahip çıkacağız. Türban sadece bir simgedir. Burada önemli olan zihniyettir. Asıl karşı durulması gereken husus zihniyettir... CHP, yine içtüzüğün verdiği bütün imkânları kullanarak, bunun gereğini yerine getirecektir.”
Eee, hani nerede kaldı Yeni CHP?.. Demek oluyor ki, “eski tas, eski hamam!”
Tek yenilenen;
“CHP’nin Genel Müdürü!”
BANA ARKADAŞINI SÖYLE!
Merak ediyorum;
Bay Kılıçdaroğlu, “ABD Büyükelçisi ile görüşme”ye gitmeden önce Loğoğlu’nu By-Pass etmiş, onu “paspas” gibi çiğneyip, hiç haber vermeden ABD Büyükelçisi’ne gitmişti... Acaba, Loğoğlu; bu tavrı takınmadan önce Kılıçdaroğlu’na danıştı mı?.. Yoksa, “Sarıgül’ün CHP içindeki adamı” olarak Kılıçdaroğlu’nu zor durumda mı bırakmak istedi?..
Bildiğim kadarıyla;
Faruk Loğoğlu, “Tarsus Amerikan Koleji mezunu”dur... “İncil metinleri”ni “şarkı” diye söyleyenler arasındadır. Aynı zamanda; “uçak ihalesinde rüşvet aldığı” iddiasıyla yargılanıp “hapis” yatan dönemin Millî Savunma Bakanı Ercan Vuralhan’ın da “okul arkadaşı”dır!..
Ve yine;
“Uçan Tabut” olarak bilinen “CASA uçakları”nın alımı aleyhinde verilen “soru önergesi”ni “gizli imza” ile geri çektirdiği iddia edilen Mustafa Sarıgül’ün de, “CHP içindeki yandaşı”dır!..
Dahası; “Papyon kravatlı bir monşer eskisi”dir... “CHP’li Ulusalcılar”ın; “yarınki Genel Kurul”da “Ecevit’in protestosunun gerisinde kalmayacakları”nın ve “Meclis kürsüsünü işgal edecek-leri”nin mesajını şimdiden vermiş yani işareti çakmıştır!..
BU CHP DEĞİŞMEZ!
Göreceğiz bakalım;
Yarınki Genel Kurul’da kimler bağıracak, kimler höykürecek ve kimler böğürecek?.. Ama, “eylem”e geçmeden önce düşünsünler: “Merve Kavakçı’ya haddini bildiren”(!) DSP’liler, ilk girdikleri seçimde “yüzde 1.7 oy” almışlar, sonra da Ecevit’le birlikte silinip gitmişlerdi!.. CHP’yi de böyle bir “akıbet” bekliyor olabilir.
Fakat, şu da bir gerçek;
“Barajın altında” da kalsa, CHP hiç değişmiyor... “Tellak”lar değişiyor ama CHP’de değişen bir şey yok!..
İnönü’den, Ecevit’e...
Baykal’dan, Kılıçdaroğlu’na!.
CHP, ne kadar “Yeni”leştim dese de, hep “Eski” kalıyor.
Atalarımız doğru söylemiş;
“Katranı kaynatsan da olmaz şeker, cinsini sevdiklerim cinsine çeker!”
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yıl 2008... Kemal Anadol’dan “başörtüsü” itirafı!
“22 Temmuz seçimleri”nden sadece 1 ay önce, yani 12 Haziran 2008’de Trabzon’a giden, Usta Park Otel’de basın toplantısı düzenleyen dönemin CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol’a, bir gazeteci şöyle sormuştu: “2002 seçimlerinde seçim otobüslerinizde bir Türkiye mozaiği oluşturan bir fotoğraf kullandınız. Bu fotoğrafta en önde başörtülü bir kadın fotoğrafı vardı. Son kurultaydan önce siz, ‘Din de bizim, devlet de’ diye afişler asarak, iktidara ‘çekil aradan’ dediniz.
Yapılan Anayasa değişikliğinin iptaline yönelik de başvuru yaptınız. Siz CHP olarak bunu bir sorun olarak da gördüğünüze ve bu sorunu da çözmeye aday bir parti olduğunuzu söylediğinize göre, üniversitelerdeki başörtüsü sorunu nasıl çözülecek?”
Bu soruya CHP’li Kemal Anadol’un verdiği cevap, daha doğrusu “itiraf” aynen şöyleydi:
“Başörtülülerden oy istememizin sebebi, seçim kampanyası sırasındaki taleptir!”
Evet, “seçim kampanyası” sırasındaki talep!.
“İstismar”ın bundan alâ “itiraf”ı mı olur?.. Bazen “örtü”nün istismarı, bazen de “laik”liğin!.. Demem o ki; kimse “CHP’nin ipiyle kuyuya inmesin!”