D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

90. Yıl kutlamaları ve 10. Yıl efsanesi

90. Yıl kutlamaları ve 10. Yıl efsanesi

Cumhuriyetin 90. yıldönümü, önceki yıldönümlerine kıyasla farklı bir kutlamanın da başlangıcı sayılabilir mi? 

Cumhuriyet kutlamaları denilince, akla hep 10. Yıl kutlamaları gelir. Hem 10. Yıl Nutku, hem de 10. Yıl Marşı bu yıldönümünü zihinlerde diri tutmuş olmalıdır. Gerçekten 10. Yıl bu hatırlanmayı hak etmekte midir? Onuncu yıla doğru üç yılın kısa bir özetini şöyle yapabiliriz: 1930 yılının sonu halktan beklenenden fazla ilgi gören danışıklı Serbest Fırka’nın kapatılması ve mürettep olduğu kuşkusu veren Menemen irtica olayı ile tamamlanmıştır. 

1931 yılında Türk Tarih Kurumu kurulmuş (15 Nisan), milletvekili seçimi yapılmış (4 Mayıs), Gazi 3. defa cumhurbaşkanı seçilmiş (5 Mayıs), Tarım bakanlığı kurulmuştur (30 Aralık).

1932 yılında Samsun’da Krippel tarafından yapılan Atatürk heykeli açılmış (15 Ocak), Osmanlı arşiv vesikaları Bulgaristan’a satılmış, Halkevleri kurulmuş (19 Şubat), Milletler Cemiyeti’ne katılma kararı verilmiş (9 Temmuz), Türk Dil Kurumu kurulmuş (12 Temmuz), Türkçe ezan genelgesi yayınlanmış (18 temmuz), Keriman Halis dünya güzeli seçilmiş (1 Ağustos), 1. Dil kurultayı toplanmıştır (26 Eylül). 

1933 yılında Darülfünun yerine Üniversite kurulmuş (31 Mayıs)... 

Bu süre içinde halkın hayatını etkileyebilecek önemli gelişme demiryolu şebekesinin genişletilmesi olmuştur. 

Bu basit kronoloji, Cumhuriyet yönetiminin esaslı bir ideolojik kurumlaşma faaliyeti yürüttüğünden başka dikkate değer bir şey göstermemektedir. Tarih ve Dil kurumları, Halkevleri ve Üniversite ideolojik kurumlaşmanın temel kuruluşları olarak bu kısa süre içinde ortaya konulmuştur. Heykel yapımı ve türkçe ezan ise ideolojikleştirme faaliyetlerinin zincirleridir.

Darülfünun’dan Üniversite’ye geçiş, ilim yolunda atılan bir adım olarak görülebilir mi? Bunun aksini düşünmemizi gerektiren belirtiler var: En başta İnkılap Tarihi Dersleri. Üniversite kurulduğu yıl bu dersler verilmeye başlanmıştır. Bu derslerin Atatürk’ün yakın ilgisi ve kontrolü altında verildiği, ona yakın, partide ve hükümette yüksek görevlerde bulunmuş kişilere verdirildiği biliniyor. İlk inkılap tarihi dersi Maarif Vekili Yusuf Hikmet (Bayur) tarafından verilmiştir. Mahmut Esat Bozkurt (eski Adliye Vekili), Recep Peker (Parti genel sekreteri, muhtelif bakanlıklar yapmıştır) ve Yusuf Kemal Tengirşenk (eski Adliye vekili) bu dersi veren diğer önemli kişilerdir. 

O sırada Çankaya Özel kaleminde çalışan Haldun Derin, “Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti’nin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir” cümlesinin İsmet Paşa’nın teklifi üzerine metne eklendiğini belirtiyor. 

Gazi’nin, 10. Yıl Nutku da bu ideolojikleştirmenin göstergelerindendir. Gazi, konuşmasına Türk Milleti’nin “büyük bayramı”nı kutlayarak başlamaktadır. Büyük Türk Milleti’nin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindedir. Az zamanda çok ve büyük işler yapılmıştır. Burada bu büyük işlerin bir kaçının sıralanması beklenir. Gazi, en büyük iş olarak “temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti”ni gösterir. Muvaffakiyeti millletle değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkarâne yürümesine borçluyuzdur. “Türk kahramanlığı” ve “yüksek Türk kültürü” Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkmış olamaz. Eğer yüksek Türk kültürü Cumhuriyet öncesinden devralınmışsa, Cumhuriyet’ten sonra “kültür devrimi” neden yapılmıştır?

Gazi, başka büyük işlerden söz etmek yerine, “yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz” diye devam eder. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyeti vardır. Gazi burada, somut ve yurtdaşı doğrudan ilgilendiren hususlardan bahseder: “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.” Bu iki vaad şeklindeki somut işden sonra yine soyut bir hedef gösterilir: “Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız”. 

Gazi, konuşmasının ortasında geçmişi olumsuzlayan bir atıfda bulunmak ihtiyacını hisseder. Bu o dönemde çok başvurulan mevcudu olumlama/meşrulaştırma yöntemidir. Gazi sözlerine daha büyük işler başarılacağını söyleyerek devam eder. Muvaffakiyeti, Türk Milleti’nin karakterine, güçlükleri yenmesini bilmesine ve “Türk Milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu müsbet ilim”e bağlar. Burada “müsbet ilim”in zikredilmesine bilhassa ihtiyaç vardır, çünkü şimdiye kadar sıralanan özellikler müsbet bilimle izahı mümkün olmayan niteliklerdir. 

Gazi, “müsbet ilim” kriterinden sonra tekrar manevi, soyut, irrasyonel hususlara döner. “Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti’nin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz ve çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini, milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür”. Bu ifadelerde, ilme bağlılık dışında tümüyle rasyonel hiç bir unsur yer almamaktadır. Bütün konuşması boyunca keskin bir milliyetcilik görüşü ifade eden Gazi, küçük bir paragrafla konuyu evrensel bir zemine oturtmaya çalışır: “Türk Milletine çok yaraşan bu ülkü, onun bütün beşeriyete hakiki huzuru temin yolunda, kendisine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.”

“Medeni milletler”de 1933 başında alınan bazı kararlardan ötürü Türk milletinin bütün beşeriyete hakiki huzuru sağlama yolunda kendisine düşen medenî vazifeyi yaptığı kanaati uyanmış olabilir. Bu karar Türkiye’de haşhaş ekiminin bizzat Gazi’nin direktifi ile sınırlanması ve uluslararası Afyon Kontrol Andlaşması’na Türkiye’nin de dahil olmasıdır. Milletler Cemiyeti bu karardan önce, Türkiye’nin uyuşturucu ticaretinde en kabahatli ülke olduğunu açıklamıştı. Gazi, bu konunun batılıların Noel günlerinde karara bağlanmasını sağlayarak onları sevindirmiştir. 

Konuşmanın sonuna yaklaşırken, “şef”le millet arasında bir güven hattı kurulmaya çalışılır. Ardından da “Türk milletinin büyük millet olduğunu” bütün medeni âlemin az zamanda bir kere daha tanıyacağı ifade edilir. Gazi nutkunu bitirmek üzeredir, en parlak cümleyi burada söyler: “Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.”

Bu parlak cümleden sonra sözün tamamlanması ve vasiyet faslı beklenebilir. Nitekim metinden sonradan çıkarılan böyle bir fasıl vardır. 

[Bu söylediklerimi hakikat olduğu gün senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız.]

Gazi, geleceğe yönelik kutlama mesajını verir ve “elhamdülillah müslümanım” ibaresinin karşılığı sayılabilecek bir ifade ile sözlerini bitirir: “Ne mutlu Türküm diyene!...” 

Mustafa Kemal Paşa’nın, 1930’da Cumhuriyet’in bir yönünü olanca berraklığıyla görüp ifade etmesi, onun olup bitenleri -hoşuna gitmese de- gördüğü gibi, bunu gerektiğinde ifadeden kaçınmadığını gösterir. Onun 10. yıl törenlerinde önünde durduğu dekor, sembolik olarak Cumhuriyetin dekorudur. Onuncu yıl törenlerini İki eski Meclis binasının arasına yapılan seyyar tribünde seyretmiş ve ünlü konuşmasını burada yapmıştır. 10. Yıl törenlerinin dekoru şudur: Bir tarafta, İttihat Terakki Klübü olarak yapılmış, Millî Mücadele sırasında Meclis olarak kullanılmış olan bina vardır. Diğer tarafta ise, bu bina kifayet etmediği için Cumhuriyet’ten sonra inşa ettirilen 2. TBMM binası bulunmaktadır. 1924 yılında yapılan Mimar Vedat’ın bu binası, cephesinden bakıldığında şarklı bir mütegallibenin kasrına benzemektedir. Osmanlı dekoru içinde yetişmiş olan M. Kemal Paşa için bu dekor içinde ihtişam ve gösteriş gerektiren bir tören icrası hayli sıkıcı sayılabilir. 

Peki 90. Yıl’ın “efsanevî” 10. Yıl’dan farkı nedir?

“Nutuk” yok, baştan ayağa propagandadan ibaret “marş” yok. Onların yerine, büyük bir projenin hayata geçirilerek açılışı var!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi