Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Hangi gelenek... Meclis, “dua”larla açılmamış mıydı?

Hangi gelenek... Meclis, “dua”larla açılmamış mıydı?

Önceki gün; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün daveti”ne icabet edip, Çankaya Köşkü’nde verdiği “29 Ekim Resepsiyonu”na katılmak için, İstanbul’dan erken ayrıldım... Saat 14.30 civarında Ankara’daydım.

Esenboğa Havaalanı’nda Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez karşıladı...
“Ağabey” dedi;
“Akşama kadar epey vaktimiz var... Sana bir yer göstermek istiyorum... Önce orayı görür, sonra da yemek yeriz.”
Bindik arabaya... İnişli-yokuşlu yollardan geçip, Solfasol semtindeki “Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin doğduğu eve” geldik.
“Geldik” dediğime bakmayın;
“Araya-sora” zor bulduk...
“Yıkık-dökük evler”in arasından geçip, “30-40 merdiven”den indik ve ancak ulaşabildik Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin 1352 yılında doğduğu eve...
Girdik içeri, dualar ettik...

İKİ BAŞKAN’A ÇAĞRI

Ne yalan söyleyeyim;
Gördüğüm manzara karşısında içim acıdı, ağlamaklı oldum...
O Hacı Bayram-ı Veli ki;
Tıpkı Yunus Emre ve tıpkı Hacı Bektaş-ı Veli gibi, bu toplumun “manevi dinamik”lerinden, “temel taşlarından biri”dir... Bu milletin “maya”sıdır, “hamurunu yoğuran”lardandır!..
İyi de, ona göstermemiz gereken muamele bu mu olmalıdır?..
Dedim ya;
Üzüldüm... İçim acıdı.
“Yıkık-dökük gecekondular”ın arasında, yıkılmaya aday bir ev!..
Buradan Ankara Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek ve Altındağ Belediye Başkanı Sayın Veysel Tiryaki başta olmak üzere, “bütün ilgili ve yetkililere” seslenmek istiyorum;
“Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin evini bakımsızlıktan, etrafını da izbelikten kurtarın!.. Çünkü bu görüntü; ne Melih Gökçek’in, ne de Veysel Tiryaki’nin hizmet anlayışına yakışmıyor.”

KEÇİÖREN’DE YEMEK

Evi gezdikten ve evle ilgilenen bir hanımdan gerekli bilgileri aldıktan sonra Solfasol Camii’nde namazlarımızı eda ettik...
Daha sonra da, Keçiören’deki Estergon Kalesi gibi inşa edilen “Kültür Merkezi”ne geldik... Hem Ankara’yı kuşbakışı görmesi, hem de “yapay şelale”den gelen su sesi ile çok güzel bir yer... “Teleferik” de, çok akıllıca düşünülmüş bir icraat...
“Estergon Kalesi”ne, “şelale”ye ve “teleferik”e eyvallah da, “kule” inşaatı hiç estetik değil... Belediye Bakanı Mustafa Ak, kule işini bir daha düşünmeli..
Çünkü, “taklit”ler, hiçbir zaman “asıl”ın yerine geçemez!..
Yık da;
Kurtul o “ucube”den!..

EKRANDAKİ O SAHNE

Ziyaretlerimizi yapıp, yemeğimizi yedikten sonra, saat 17.00 civarı Ankara Büromuz’a geldik... Biraz sonra resepsiyona birlikte gideceğimiz, Yayın Kurulu Üyemiz Yalçın Turgut da orada...
Hoşbeşten sonra, başladık televizyon seyretmeye... Gel de seyretme... Ekranda “153 yıllık rüya”nın gerçekleştiği “Asrın Projesi” olan “Marmaray’ın açılışı”, televizyonlardan “canlı” olarak yayınlanıyor.
Biz büroya geldiğimizde konuşmalar bitmiş, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bir yanında Cumhurbaşkanı, bir yanında Başbakan olduğu halde “dua” ediyordu.
“Dua”dan sonra “kurdela” kesildi, ilk sürüşü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptı... “Dünyada bir ilk” ve “İki kıta, 4 dakika” filan...
Bütün bunlar, birer ayrıntı... Bana göre, “günün fotoğrafı”, daha doğrusu “93 yılın fotoğrafı”, asrın projesi Marmaray’ın “dualarla” açılmasıdır.
Hem de;
“Cumhuriyet’in 90. yıldönümü”nde!..
Evet, 29 Ekim 2013’te...
Ekranda; Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın arasında “dua” ederken görünce, “93 yıl öncesi” geldi gözlerimin önüne...
Evet, 23 Nisan 1920’deki sahneyi hatırladım. Yani, “TBMM’nin açılış günü”ndeki o sahneyi...
Hele hatırlayın o fotoğrafı...
Mustafa Kemal; Heyet-i Temsiliye adına Anadolu’ya gönderdiği 21 Nisan 1920 tarihli tamimde, “Kerim olan Allah’ın izniyle (İnşaallah) 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır... Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde Cuma namazı kılınarak, Kur’an’dan ve namazdan feyz alınacaktır. (...) Namazdan sonra Peygamberimiz’in sancağı ve Sakal-ı Şerifi taşınarak, Meclis önüne gidilecektir” diyordu.
Tarih 23 Nisan 1920
Cuma günü, Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde kılınan Cuma namazından sonra “sancak” çıkarıldı ve kafilenin önüne geçirildi. Bu arada sancağın yanında, Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efendi, üzerine yeşil örtü açılmış bir rahlenin üzerinde Kur’an-ı Kerim ve Sakal-ı Şerif taşımaktaydı.
Rahleyi yarı yoldan sonra Meclis’e kadar taşımak üzere Yozgat Mebusu Müftü Hulusi Efendi almıştı. 
Yol boyunca devamlı tekbirler getiriliyordu. Bu şekilde Meclis binası önüne gelindi. Burada kurbanlar kesildi. Daha sonra Bursa Mebusu Hoca Fehmi Efendi dua etti. Bu duaya, bütün milletvekilleri ve halk heyecanlı bir şekilde “Âmin” diyorlardı.
Meclis’te herkes yerini aldıktan sonra, yine hocaların bir kısmı hep bir ağızdan nakarat halinde dua ve âyetler okuyorlar, bir kısmı da Buhari-i Şerif kıraatinde bulunuyorlardı.
Bu arada Hacı Bayram-ı Veli Türbesi’nden alınan sancak ve rahle üzerinde getirilen Kur’an-ı Kerim ile Peygamber Efendimiz (sav)’in Sakal-ı Şerifi de kürsüye konmuştu.
Bu merasimlerin ardından saat 14.00 civarında çalışmalara başlanmıştı...
Kısa kesecek olursak;
23 Nisan 1920’deki sahne, “93 yıl sonra” aynen tekrar ediliyordu...
93 yıl önce, “dua”larla “Meclis açılıyor”du... 93 yıl sonra 29 Ekim 2013’te ise, yine “dua”larla “Marmaray açılıyor”du!..
Bir “Marmaray’ın açılışı”na baktım, bir de “Meclis’in açılışı”na...
Ağzımdan “3 kelime” çıktı;
“İlk günkü gibi.”
Hele bakın şu fotoğraflara;
“İlk günkü gibi” değil mi?..

HANGİ GELENEK?

Evet, “Milletin Meclis’i” o gün “Kur’an-ı Kerim”lerle ve “dua”larla açıldı...
93 yıl sonra bugün ise; Faruk Loğoğlu adlı bir CHP Genel Başkan Yardımcısı çıkmış, diyor ki;
“TBMM’nin geleneklerine ve duruşuna sahip çıkıp, türbanlı AK Partili milletvekillerinin Meclis’e girmemesi için ne gerekiyorsa yapacağız.”
Bay Loğoğlu, hangi “gelenek”ten söz ediyor acaba?.. “İslâmi bir tören”le açılan Meclis’e, “İslâm’ın emri” olan “başörtüsü” ile gelmek, ne zamandan beri “TBMM’nin geleneklerini çiğnemek” oldu?..
AK Partili hanım milletvekilleri Sevde Beyazıt Kaçar, Gülay Samancı, Nurcan Dalbudak ve Gönül Bekin Şahkulubey’in, Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilen “seçme ve seçilme hakkı”nı gerçek mânâda kullanmaları, CHP’yi niye geriyor, anlayamadım...
AK Parti, MHP ve BDP’den olumlu açıklamalar gelirken, CHP’nin “karın ağrısı”nın sebebi nedir acaba?..
Neymiş; “Meclis’in gelenekleri”ymiş!..
Be adam, bir “gelenek”ten söz edeceksen, “23 Nisan 1920’deki fotoğrafa” niye bakmıyorsun?..
“Gelenek”se al sana gelenek!..

ATATÜRK VE LÂTİFE HANIM

Derdin “Atatürkçülük” ise, bak şu fotoğrafa... Bak, bak!.. Gözlüğünü tak, iyice bak... Gördün mü; Atatürk ayakta, eşi Lâtife Hanım ise oturuyor... Lâtife Hanım’ın kıyafetine ve başındaki “örtü”ye bak.
Haa, şunu da söyleyeyim;
“Lâtife Hanım’ı; üzerindeki “çarşaf”ı andıran kıyafetle görüntüleyen fotoğraf, Çankaya Köşkü’nde çekilmiştir!.. Bizim de; önceki gece çatısı altında bulunduğumuz ve birçok “başörtülü”nün de geldiği Çankaya Köşkü’nde...
Merak ediyorum;
CHP’liler daha neyi konuşuyor?..
Yazımı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dün yaptığı “yazılı açıklama” ile bitirmek istiyorum.
Demiş ki Devlet Bey;
“Kimin nasıl giyineceğine, inancı gereğince nasıl davranacağına siyasetin hüküm vermek için pozisyon alması toplumsal barış ve uzlaşma açısından talihsizlik, aynı zamanda da ilkel bir tutumdur. 
TBMM’ye başörtüsüyle gelmek isteyen kadın milletvekillerine peşin ve ön yargıyla tavır alınması, hele ki Meclis’in hukukuna sahip çıkılacağının iddia edilerek gerekçe oluşturulmaya çalışılması tam bir ahmaklık ve gerilim yanlısı politikacı acizliğidir.”
CHP, Devlet Bey’in de ifade ettiği gibi, eğer “ahmak” ve “aciz” değilse, “gerilim”den vazgeçmelidir.
Hem sonra;
Ecevit gerdi de ne oldu?..
Adını rahmetle anan var mı?..

--------------------------------------------------------------------------------------

Yalan yazma Sabahattin... Yoksa yalancının mumu söner!

1980’li ve 90’lı yıllarda Türkiye gazetesinde çalışırken Mesut Yılmaz’ın peşinden ayrılmayan ve adeta onun “gölgesi” olan... Daha sonra Yeniçağ gazetesinde “milliyetçilik” taslayan... Şimdi de Doğu Perinçek’in Aydınlık’ında “Ulusalcı” rolüne soyunan Sabahattin Önkibar, dünkü Arşiv sayfamızda da ifade edildiği gibi; “Fitne ateşine körük” olup, Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya çemkirmiş...
Demiş ki;
“Yahu Ekrem sen değil misin Başbakan Arena Stadı’ndaki gecenize geldiğinde “O adamı değil karşılamak, artık yüzünü bile görmeye tahammül edemiyorum diyen?..”
Yalan!.. “Olayın şahidi” olarak söylüyorum, yalan... Çok iyi biliyorum ki; Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, “Türkçe Olimpiyatları’nın Arena’daki final gecesi”ne davet eden Ekrem Dumanlı’dır... Geceye Başbakan’ın katılmasından da “son derece mutlu” olan yine Ekrem Dumanlı’dır...
Gerçek budur... “Sürmanşettin Sabahattin”in yazdıkları ise tamamen “palavra”dır, “kuyruklu yalan”dır!.. 
Ona-buna “çamur” atıp da “dikkat çekmeye” çalışma Sabahattin!.. Yoksa; hangi komutanların yanında, “kim”lere “dikkaat” çekip, “Hazırol”a geçirdiğini yazarım da, “yeni bir adres” ararsın kendine!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi