Gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi
Önceki gün Meclis’te tarihi bir gün yaşandı…
Başörtüsü ancak şimdi serbest oldu…
Cumhuriyetin ilanından doksan sene sonra…
Gerçi kadınlara, 1930 yılında yapılan belediye seçimlerinde “seçme”, 1933 yılında çıkarılan Köy Kanunu’yla muhtar “seçme” ve köy heyetine “seçilme”, nihayet 5 Aralık 1934’te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili “seçme” ve “seçilme” hakları verilmişti, ancak bir şarta bağlanmıştı: Başı açık olmak…
Bu işin gerçi kanunu-tüzüğü yoktu, ama ideolojisi vardı: Türkiye Cumhuriyeti devleti ideolojik (Kemalizm) temellere oturduğu için de ideoloji kanunların önüne geçmişti.
Bu yüzden yıllar boyu başı açık kadınlar “seçilme” hakkını kullanırken, başı örtülüler sadece “seçme” hakkını kullanabildi. “Seçilme” hakkı ambargo altında kaldı.
Tekrarlıyorum: Bu konuda ne kanun, ne içtüzük maddesi vardı. “Teamül” denerek baskı yapılıyor, başındaki örtü ile seçilip gelen Merve Kavakçı, yuhlana yuhlana Genel Kurul’dan çıkarılıyordu…
Nezaketiyle tanıdığımız Ecevit bile ideolojik tercihine yenilip, itidalini kaybetmiş, “Burası devlete meydan okunacak yer değildir, bu hanıma biri haddini bildirsin” diye bas bas bağırmıştı.
O süreçte öyle bir kin tufanı esti ki, Sayın Kavakçı’yı milletvekilliğinden atmakla kalmadılar, vatandaşlıktan dahi çıkardılar.
Önceki gün Meclis işte bu mesnetsiz olduğu kadar izansız, saygısız olduğu kadar insafsız ambargoyu kaldırdı…
Kadınımız gerçek anlamda, kendi tercih ettiği inancıyla, kıyafetiyle, duruşuyla “seçilme” hakkına kavuştu.
Hayırlı olsun!
•
Bunu milletin Meclisi başardı…
Sağduyu kazandı…
Uzlaşma kültürü ile neler yapılabileceği de böylece görüldü.
Darısı yeni anayasanın başına!
TBMM’yi tebrik ediyorum.
“Milletin Meclisi olmak budur” diyorum.
Milletin Meclisi, milletin taleplerine işte böyle duyarlı olmalıdır.
•
Meclis’te başörtüsü yasağının kaldırıldığı oturumda bazı konuşmacılar tarafından ifade edildiği gibi (bazı konuşmacılar ise yine sapla samanı karıştırdılar), kadın vekillerin başörtüsü takmasıyla pantolon giymesine izin verilmesi, kadınların tümüyle özgürleştikleri anlamına gelmez.
Bu konuda daha yapılacak çok iş, alınacak çok mesafe var. Kaldı ki konu sadece “kadın özgürlüğü” konusu da değildir. Topyekün “insan hakları” söz konusudur.
Türk’ü, Kürd’ü, Laz’ı, Arnavut’u, Çerkez’i, Roman’ı…
Sünnisi, Alevisi, Müslümanı, Hıristiyanı, Musevisi, ateisti, camileri, cemevleriyle Türkiye’nin özgürleşmeye ihtiyacı var…
Ayrıca Meclisimiz, Ayasofya’dan Ruhban Okulu’na kadar zincirli tüm mâbedleri tartışmalı ve özgürleştirmelidir.
Hadi diyelim ki, Heybeliada Ruhban Okulu, “mutekabiliyet” esasına göre kapalı tutuluyor. Peki ya Ayasofya hangi esasa göre kapalı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.