M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

İrfansız Alim, İlimsiz Arif Olunmaz!..

İrfansız Alim, İlimsiz Arif Olunmaz!..

Eskiler, “şerefü’l-mekan bi’l- mekin” demişler.
 
Bir mekanın şerefi, o mekanın sahibinden ileri gelir. Şehirler, memleketler böyledir. Her yerin, bu anlamda bir kimliği vardır.
 
Mesela, Konya denince akla Mevlânâ gelir. 
 
Her ne kadar, Moğollarla ilişkisi ve eserlerindeki bazı tasvirleri yüzünden akademik çevrelerce eleştirilse bile, Celâleddin Rumi, bir âlim, bir mutasavvıf ve bir büyük şair olarak bulunduğu yere damgasını vurmuş ve haklı bir şöhrete kavuşmuştur. 
 
Mevlânâ denince akla Konya’nın gelmesi de bundandır.
 
Sinop’ta Seyyid Bilal, Kastamonu’da Şaban Veli, Seydişehir’de Seyyid Harun, Çavuş’ta Hacı Memiş efendi ve daha yüzlercesi, bulundukları mekânlara kimlik kazandırırlar.
***
Meselâ, kimdir bu Çavuş’taki Hacı Memiş efendi?
 
Bozkır’ın Ali Çerçi köyünde doğan ve Karacahisar köyünde yetişen Memiş efendi, hem müderris bir alim, hem de irfan sahibi bir mürşittir. Gittiği her yerde bir ilim meclisi oluşturmuş, bir medrese kurmuş, bir ekol tesis etmiştir.
 
Aynı çağda yaşayan Mevlânâ Halid Bağdadi (ö.1827) ile Şam’da görüşmüş, ondan ilim, feyz ve icazet almıştır. Memiş efendi, Şam’dan Kudüs’e, oradan da Mekke-i Mükerreme’ye gitmiş, dönüşte Bozkır’ın Karacahisar köyüne geçerek medrese kurmuştur.
 
Bir müddet sonra Bozkır’ın Üçpınar köyüne göç etmiş, bir medrese de burada açmıştır. Küçük yerlerde büyük işler yapanların başına gelen Memiş efendinin de başına gelince, dedikoducu, fitneci ve bozgunculardan uzaklaşarak Seydişehir’in Çavuş kasabasına hicret etmek zorunda kalmıştır.
 
Artık ömrünü burada dolduracak olan Memiş efendi, Çavuş’ta ta bir medrese açarak talebe okutmaya devam etmiştir.
***
“Bir kişinin şeriatta ne kadar eksiği varsa, bir o kadar da tasavvufta eksiği vardır” sözü Memiş efendi’ye aittir. Çünkü, ona göre şeriat ve tasavvuf ayrı şeyler değildir.
 
Bir konuda, “Şeriatta böyledir ama tasavvuf ve tarikatta böyle değildir” diyenlere fena halde kızar, şöyle derdi:
 
“Bunlar, şeytana uyarak temiz şeriatı işlemez hale getirir ve böylece sapıklardan olurlar!…”  
 
Bazı kitaplarda görülen; şeriat, tarikat, hakikat, marifet şeklindeki kategorizeden de hoşlanmayan Memiş efendi, bunların farklıymış gibi algılanmasına ve böyle anlatılmasına tepki gösterirdi.
 
Şeriatı, ceviz dışının sert kabuğuna, hakikati de ceviz içindeki yemişe benzetenlere karşı çıkar, böyle örnek verenlere şöyle derdi:
 
“Biz buna razı değiliz. Çünkü, kabuk ile ceviz içi arasında nevi bakımından ayrılık vardır…”
***
Son dönemlerde, ilim ve irfan arasında görülen veya gösterilen sun’i ayrılık, İslami anlayışlarımıza da etki ediyor! 
 
Birini diğerinden bağımsız düşünmek; şeytanın tuzağına düşmek demektir ve Memiş efendinin deyimiyle sapıklığa gitmektir.
 
İrfansız alim, ilimsiz arif olunmaz. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
16 Yorum
M. Emin Parlaktürk Arşivi