Geleneksel tıp
Şu günlerde, Hekimzade’den Dr. Muammer Yıldız’dan kalp ve göz tansiyonu ile ilgili destek alıyorum.. Dr. Suat Arusan’dan, sülük, akupunktur ve ozon terapi desteği. Akupunktur konusunda Dr. Mahmut Fedai beyin desteği büyük, şimdi Dr. Barış Duman’dan destek alıyorum.. Eşim de Dr. Ümit Aktaş’dan menisküs desteği alıyor. Kulak burun boğaz konusunda Umran/Afiyet’den Dr. Abdullah Daştan’dan aile hekimimiz sayılır.. Sağolsun Mehmet Koçak vasıtası ile Check-Up’larımız Medicine Hospital’dan Dr. Yusuf Elgörmüş’den. Marfan Sendromu ile ilgili sorunlarımızın takibi Koşuyolu Siyami Ersek ve Prof. Dr. İbrahim Yekeler’in himmetine muhtaç. Metabolik sendrom riskine karşı metabolik balans desteği Dr. Zekeriya Gür’den, beslenme diyeti konusunda gıda hareketi’ni izliyorum.. İbrahimi gelenek ve tıbbı nebeviye uymaya çalışıyorum. Salih Memişoğlu ile görüşüyorum. 15 yıldır yılda en az bir kez hacamat olurum mesela. Daha onlarca tanıdığım doktor var. Onlarca geleneksel metodu denedim.. Mevcut tıpla ilgili göz sorunuma Dr. Hüseyin Sanisoğlu’nun öğütleri yön verir..
Bundan 20 yıl kadar önce, Kanal 7 de “Ateşten Gömlek” diye bir program yapıyordum. O zaman bu işi yapan arkadaşı konuk etmiş ve Corona Terai Unit isimli bir cihazın tanıtımını yapmıştım.. Asya tıbbının teknolojiye uyarlanmış bir modülü idi, Türkiye’de başarılan. Hâlâ bu ürün sağlık ürünü olarak patentlenemedi. Yazık değil mi bu çabalara?. Ben de 20 yıldır hâlâ yazmaya devam ediyorum..
Allah hepsinden razı olsun..
Uzun zamandır tıbbı nebevi ve geleneksel tıp konuları ile ilgileniyorum.. Nihayet bu yasama yılında hükümet, Geleneksel Tıp Yasasını hayata geçirdi. Yakında inşallah Geleneksel Tıp Merkezleri de açılacak.
Henüz bu konuda tıp fakültelerinde yeterli çalışma yapılmış değil, eczacılık fakültelerinde de. Bitkisel drog tarımı ile ilgili olarak Gıda Tarımın henüz yeterli çalışması yok. Endemik türlerle ilgili orman fakültelerinde ve ilgili bakanlıklarda yeni çalışmalar yapılması gerek.
Ortodoks ve bu arada, uluslararası ilaç firmalarının tetikçiliğine soyunmaya hazır çevreler konusunda dikkatli olmak ve onların komplolarını boşa çıkarmak zorundayız.. Bunların sector, siyaset, bürokrasi ve media içindeki uzantılarına karşı da dikkatli olmamız gerek.
Tıbbi sülüğün %80’i sadece Türkiye’de. Ne sülük çiftliği var, ne sülük havzaları koruma altında.. Hatta sülüğün ürün olarak tanımı bile tam olarak yapılmış değil. Hacamat konusu da öyle..
Bitkisel droglar açısından dünyanın en zengin ülkesiyiz. Sadece Macahel vadisinde 500’den fazla endemik tür bitki var.. Bu işlerin bu noktaya gelmesinde Başbakanın özel ilgi ve takibinin rolü büyük olmuştur diye düşünüyorum. Ama bu konu hâlâ emekleme safhasında ve bürokratik oligarşi direnmeye devam ediyor.. Bu konudaki istismarın önlenmesi, herkese karşı caydırıcı bir baskı uygulamak değil, doğru yapanın ödüllendirmesi yolunda olursa, ötekiler tutunamaz tasfiye olur.. Ama kurunun yanında yaşı da yakarsanız, bindiğiniz dalı kesersiniz..
Bu alanda istismar yok değil, ama devletin, ilgili bakanlıkların düzenleyici olmaktan çok sınırlayıcı, caydırıcı baskı uygulamaları kabul edilemez.. Bugün bu hükümet döneminde bazı bürokratların bitkisel ilaçlarla tedavi konusundaki baskıları, 1970 öncesi, sanayide uygulanan caydırıcı baskıya benziyor.. Kimi Ortodoks tıb adına, kimi batılı ilaç fabrikaları adına bu sektörü doğmadan boğmaya çalışıyor sanki. Bu iş böyle devam edecek olursa, bu iş mahkemelik olabilir.. Sağlıkta derin bir çetenin varlığı konusunda sektörde derin bir kuşku olduğunu da belirtmek isterim..
Neyse ki, geleneksel tıp dernekleri şimdi kendi aralarında bir birlik, ardından da uluslararası bir federasyona geçmek için çalışmalar yapıyorlar. BM, AB, Arap, Afrika ve İslam Konferansında etkin bir lobi faaliyeti gerçekleştirecekler ve bu sektöre karşı çıkanları deşifre edecekler.
Bu olay aslında “Dünya beşten büyüktür” kampanyası gibi bir şey.. Ortodoks tıp, geleneksel tıb çevrelerine karşı örtülü bir savaş yürütüyor.. Bir yandan da batılılar mevzi kazanmaya, kendi modellerindeki tıkanıklığı bu yoldan aşmaya çalışıyorlar. Ama bu konuda da yine kendileri lider olmak istiyorlar.. Hacamatın ana vatanı burası, ama şimdi Çin’den Almanya’dan hacamat bıçağı, hacamat makinesi ithal ediyoruz. Böyle komedi olamaz..
Bir tane tıp vardır. Sağlıklı bir toplum için her iki tıbba da görevler düşüyor ve her iki teşhis ve tedavinin de doktorlar tarafından uygulanması gerekir. Eczacıların Fitoterapi, Hridoterapi konusunda uzmanlaşması gerekir..
Gıdacılar Fitoterapi ürünlerine “ilaç” ve “tedavi edici etken madde” tanımının yazılmasına izin vermiyor.. Etken maddenin etki mekanizmasının açıklanması, bunların hayvanlar üzerinden test edildikten sonra insanlar üzerinde test edilmesini şart koşuyor..
Aslında bunu diyenler, bu “ilaç”ların nasıl bir şey olduğunu ve nasıl tedavi edici bir etkiye sahip olduğunu bilmiyorlar, bilmek de istemiyorlar..
Sülükte 100’den fazla etken madde var. Hangisini nasıl ve kaç yılda ruhsatlandıracaksınız..
Bu inorganik bir madde değil. Elbette etkisinin test edilmesi ve tanımlanması için bir bilim kurulundan geçmesi gerek.. Ama bu öteki ilaçlarla aynı kategoride değerlendirilemez. Sadece sülük için 100 yıllık laboratuvar çalışması gerekebilir, Ortodoks tıpdaki usul uygulanacak olursa, her sistemin kendi usulü vardır. Bugünki tanımlama sorunu ve ceza mantığı ile kendi milli zenginliğimizi ve sağlıkta bir açılımı engellemiş ve bunun sonucu olarak da kendi bindiğimiz dalı kesmiş oluruz.
İlgili bakanlık bürokratının “yassak hemşehrim” mantığını bırakıp, olayı anlaması ve çözüm üretmesi gerekir.. Neyse ki, bu konuda konuyu anlamaya çalışan, özverili bir şekilde ve ısrarla bu konunun doğru bir şekilde kurgulanması için çaba gösteren bürokratlarımız da var.. Ama bunların piyasadaki kurtlara boğdurulmaması gerekir..
Bu konu burada bitmeyecek. En iyisi bu konuya yarın da devam edelim.
Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.