Müslüman feraseti
Ezalar, cefalar, haksızlıklar, zulümler ve adaletsizliklerle karşılaşsak da duruşumuzu ve üslubumuzu korumak, hakkaniyetten ayrılmamak mecburiyetindeyiz.
Geçmişte seçilmiş iktidarlar için, “kan emici vampir” gibi açık hakaretlerle iddianameler yazıldı.
Bu üslubun sahiplerinin sonu ortada.
Halk nezdinde de Hak nezdinde de konumumuza dikkat etmek durumundayız.
Nasıl ki CHP’li/BDP’li vekillerin devlet memuruna hakaret etmesi doğru değilse; bir valinin de çıkıp halktan birisine küfür içeren sözlerle konuşması doğru değildir.
Velev ki o valiye karşısındakiler haksızca yüklenmiş ve toplu sloganlarla tahrik etmiş olsunlar.
Bizim ateşimiz bizi yakar.
Türkiye’de farklı farklı kitleler var.
Bu kitle bir günde oluşmadı.
Dışarıdan destekli yüzlerce yıllık mücadelenin, stratejik hamlelerin bir sonucu bu.
Bu kitleyle kavganın ateşi bizi yakar.
Elin batılı devletlerine hiçbir şey olmaz.
Geçmişte bize tahammül göstermeyen, bizi boğan, partilerimizi kapatan zihniyete aynıyla değil, kendi değerlerimize uygun davranmak durumundayız.
Bu millet devlet memurlarının, bürokratlarının, resmi görevlilerinin hakaret ve zulümlerini hala zihninde taşır.
Bu tip görevlilerin ağızlarından benzer cümlelerin çıkmasına dayanamaz.
Üslubumuzdan sapma hesaplanamayan faturalar da karşımıza çıkarır.
Bugün AK Parti’nin içindeki çatlamalar konuşuluyorsa, bu sorunun temelinde de üslup hatalarından başka bir şey arayamayız.
Başkalarına olduğu kadar birbirimize karşı üslubumuza da dikkat etmek durumundayız.
Kırılmalar tamir edilir ama her tamirat durumu eski haline getirmeyebilir.
Bütün bir İslam aleminin umut bağladığı bu topraklarda diriliş aşaması heba edilemeyecek kadar kıymetlidir.
Ortadoğu’da zalim diktatörler devrilip, yerine demokrasi görünümlü ama batıya göbekten bağlı yeni yapılanmalar inşa edilirken, ülkeler daha küçük parçalara bölünecek iç çatışmaların içine sürüklenirken, Şii hilaliyle Türkiye’nin etkisi yok edilirken, Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle “öz beynimizi burnumuzdan kusacak kadar” düşünme gerektiren bu demde, birbirimize düşeceksek boşuna İslam coğrafyasını umutlandırmayalım.
Üçüncü köprüyle, Marmaray’la kıtaları birbirine bağlarken, kalpleri birbirinden koparmanın kime ne faydası var?
Derin yapıların tuzaklarını, Ergenekon’un zulmünü, Balyoz’un badirelerini, 27 Nisan’ı, 28 Şubat’ı atlatmış bir harekette “ben” kavgası olmamalı.
Tokalaşırken birbirinin suratına bakmayan kardeşlerin görüntüleri televizyonlara meze oluyor.
Karşılıklı açıklamalar birbiriyle çarpışacak biçimde döndür döndür veriliyor.
Ve bu gidişe dur diyecek aklı başında saygın bir ses de çıkmıyor.
İşin sonunu bekleyip pozisyon alma derdinde herkes.
Bu günler Akit’in ısrarla gerek haber, gerek yazılarıyla önemine vurgu yaptığı Müslüman ferasetine en çok ihtiyaç duyulan günlerdir.
Güçlü olan zayıf olanı yese ne olur?
Biri konumunu kaybetse, diğeri gücüne güç katsa ne olur?
Bundan kim ne kazanır?
Başkalarının hatalarına ibretle bakarken kendi kardeşlerimizin halinden ibret alacağımız günler olmamalı…
İktidarımız, koltuklarımız, konumlarımız yokken kardeştik biz.
Şimdi hepsi var ama kardeşlik daha fazla olmalı.
Kardeşlik olmayacaksa hepsi de yerin dibine batsın.
Ve sayısız örneği İslam tarihinde mevcuttur.
Aradan bin yıl geçse de tamir edilemiyor…
Kardeşliğin bittiği yerde her şey bitiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.