“Terörizme karşı savaş aynı zamanda kadınların hakları ve haysiyetleri için savaştır.” Cümle Laura Bush’a ait. Amerika’nın onbir eylül saldırıları sonrasında başlattığını ilan ettiği “Teröre karşı küresel savaş” dediği işgaller dizisinin başlangıcında sarf edilmiş bir laf. Eşi George Bush, bir taraftan Haçlı seferlerine atıfta bulunup sonra geri çekerken o da ABD’nin first lady’si olarak eşinin açtığı neocon siyaset yolunda bu tür sözler sarf ediyordu, bilmiş bilmiş. Demek istediği şuydu Bayan Bush’un: Biz Afganistan’ı işgal ediyoruz ama bunu terörle mücadele etmek adına yapmıyoruz sadece, Afganlı kadınları da kurtarıyoruz. Haklarını savunuyor, haysiyetlerini kurtarıyoruz… Dediği bu. Benzer bir tonda sözler ABD’nin başkentinde sıklıkla tekrarlanıyor, El Kaide saldırılarının karşılığı olarak Afgan kadınlarını burkalarından “kurtarma” operasyonları düzenleniyordu. Terörle savaş eşittir burkasız kadın “oluşturmaya” endekslenmişti yani. ABD televizyonlarına yansıyan resimler de bu çabayı teyit eder nitelikte takip eden aylar içinde. Rejim değişti, Karzai geldi, Afganlı kadın siyasetçiler başlarındaki geleneksel örtüleri “ha düştü ha düşecek” pozisyonunda, perçemleri ile süsleyerek eğreti bir şekilde taşıdılar. Batının başarısı(!) kabul edildi bu.

Şimdi buraya nereden geldim. Malala Amerikan televizyonlarının sıkça boy gösteren misafirlerinden bugünlerde. Malumunuz, Pakistanlı Malala adlı küçük kız geçen sene okul yolunda, okula gittiği için Taliban tarafından kafasından vurulan ancak ölmeyen, bilakis hayata tutunan ve son günlerde de adı Nobel ödülü alacağı konusunda anılan Müslüman kız. Saldırıdan sonra ailesi ile birlikte İngiltere’ye taşınan Malala şimdi Pakistanlı kızların eğitim hakları için Müslüman kızların “reklam” yüzü olmuş durumda. ABD Başkanı Beyaz Saray’da ziyaret ediyor, Birleşmiş Milletler’de konuşuyor, Amerikan pop kültürünün ürünü şarkıcı kadınlar aldıkları ödülü Malala almalıydı diyerek ona uzatıyor vesaire vesaire.

Dinledim, konuşmaları, yaşından büyük ama laflar içeriyor ama doğru. Yani ettiği laflar arasında İslam’ı yaşamayı dert edinmişler açısından yanlış bir şey söylemiyor. Ve fakat başında düştü düşecek örtüsü ile, kendini kızların eğitimine adayacağını söylüyor. “Korkmuyor musun, seni yine öldürmeye çalışacaklardır?” diye soruyor Amerikalı spiker kadın, “hayır, niye korkayım, onlar benden korkuyor olmalılar ki beni öldürmeye çalıştılar okula giderken” diye cevaplıyor, sonra da ekliyor “hepimiz bir gün öleceğiz zaten.”

Malala’yı dinlerken, yazdığı kitabı Batı dünyasının kitapçılarında ön sıralarda lanse edilirken ben onun söylediklerinden daha çok bu senaryodan biraz uzaklaşıp genel anlamda onu evimizin ekranına getiren zihniyet üzerine düşünmeye başladım. Bakıyorsunuz, bir Müslüman genç kız, okumaktan söz ediyor, eğitim diyor, ölüm diyor, boyundan, yaşından büyük şeylerden, ağır şeylerden söz ediyor. Öyle bir dünyadan söz ediyor ki esef içinde, insan neslinin bir bölümüne, Havva annemizin hemcinslerine savaş açmış, eğitim alacaksan öleceksin, yok sana eğitim, deyip onu yok etmeye evet “yok etmeye” cür’et edecek kadar tuhaf, anlayamadığım, hiçbir zaman anlayamayacağım bir dünya görüşünden bahsediyor. İslam adına, benim dinim adına…  Malala ekranda, bense gittiğim çok uzaklarda düşünüyorum…bir Peygamber ki, bir Önder ki bir insanı katletmeyi bütün insanlığı öldürmekle eş değer tutmuştur, okula gitmek için evden çıkan bir kızı öldürmeye niyet etmiş bir zihniyeti nereye koyar…

Evet Batı yanlıdır, Batılı İslamofobiktir, Müslümanı Müslümana düşürmek ister, kadınını açıp saçmak ister, Laura Bush gibi Müslüman kadının haysiyetini “kurtarmaya” kalkar, ama ama ama bahsettiğim resimde bütün batı önyargıları, gizli ajandaları, hesapları ötesinde yanlış bir şeyler var. Siz İslam’ı bilmeseniz, siz Müslüman olmak ne demektir kazara öğrenmemiş olsanız, siz bile dehşete düşersiniz… İslam barış dinidir, se-le-me kökünden gelir, bütün Müslümanlar böyle değil, bunlar sadece ufak bir grup diye başlayan açıklamalar…aradığım bu değil. Başka bir şey.