Cennet bir ülkeyi Cehenneme çevirmek
Türkiye’de yaşamak hem çok zor hem de çok kolaydır. Eğer ülkemizi ve insanımızı sever, sahiplenir, toprağımızın kıymetini bilirsek, Türkiye yeryüzünde yaşanacak Cennet köşelerinden biridir.
Ana muhalefet partisi başta olmak üzere, Ergenekon ve onları destekleyen malum medya grupları ve yine bunları destekleyen bir kısım işadamları ve sendikalarla, üniversite çevreleri ve belli terör örgütleriyle, çeşitli sivil toplum örgütleri, Cennet bir ülkeyi Cehenneme çevirmek istemeseler yer kürenin en huzurlu toplumu oluruz.
Elimizdeki varlığın kıymetini bilmemek “bulup bunamaya” sebeptir. Bolluğun, bereketin ana vatanıdır ülkemiz. Bilerek ya da bilmeyerek; elimizle, dilimizle mahvettiğimizi görmemek; yukarıdaki “bunayıcılardan” farkımızın olmadığını gösterir.
Şimdi bunayıcıları ve bunalanları bir tarafa bırakarak; memleketine, toprağına, bereketine, bolluğuna sahip çıkıp; “Emek olmadan ter, ter olmadan da ekmek olmaz” diyen insanların beldesinden söz etmek istiyorum.
Yurdumuzun her yöresinde olduğu gibi, çanakkale bölgesi de bereketli topraklarla bezenmiş. “Ne ekersen onu biçersin” sözünün yerini bulduğu bir yer çanakkale toprakları. Sadece küçük bir beldesi bile, neredeyse Türkiye’nin yarısını doyuracak nitelikte.
Lapseki İlçesi’nin Umurbey adında bir beldesi var. çanakkale Boğazı’nı yaklaşık 7 km uzaklıkta bir dağın eteğinden seyreden belde; çalışkan insanlarıyla, verimli topraklarıyla dört mevsimin dördünde de insanlara nimet hizmeti sunuyor.
Umurbey, 3000 nüfuslu bir kasaba. çalışkan insanları sayesinde sanki bir kasaba gibi değil, ihracat yapan büyük bir şirket gibi. Abartmış olmamayım ama neredeyse her aile yurtdışına meyve ve sebze ihraç ediyor Umurbey’de.
ülkemizde şeftali denilince akla neresi gelir? Tabii ki Bursa. Bursa’nın dışında şeftali yetişmez mi? Elbet yetişir. İşte şeftali ambarı Lapseki ve Umurbey’de yetişen ve yüzde sekseni ihraç edilen şeftaliyi görünce, Bursa’nınki, çerez gibi kaldı desem yeridir.
Sadece şeftaliden ibaret değil Umurbey’in meyve ve sebze zenginliği. Evlerine misafir olduğum değerli dostum Mustafa Tutkun’un kayınpederi Halil Erdoğanoğlu’nun verdiği bilgilere göre 20’yi aşkın sebze ve meyveyi, aynı mevsimde ve aynı bahçelerde görmek mümkünmüş.
Halil Erdoğanoğlu, okumuş yazmış bir çiftçi. çarıklı erkan-ı harb dediğim sınıftan. Siyaseti de ekonomiyi de iyi biliyor. Memleketin nerede nasıl zarar edeceğinden, nerede nasıl kâr edeceğinden haberdar. İnsan ilişkilerini kentli okumuşlardan daha iyi biliyor.
Diğer partilerin Türkiye üzerine bir tezleri yoktur belki ama ülkeyi yönetmekte olan Ak Partililer, siyaset ve ekonomi dersi almak için köyleri ve kasabaları mutlaka ziyaret etmeliler. Yalnız asla ama asla kendileri konuşmamalı, üreticileri dinlemeliler.
Umurbey’in dışında da birkaç bahçe dolaştım, insanlarla beraber domates ve şeftali topladım. Aynı tarlanın içerisinde ama ayrı ayrı mekanlarda şeftali, domates, elma, kavun, karpuz, erik, nektarin, garip ama fındık, üzüm, zeytin, incir, maydanoz, marul, soğan, (hem kurusu hem yeşili) patates. Daha sayamadıklarım var. Rabbim vermiş de vermiş.
Umurbey’de gece 23 sıralarında sohbet ediyoruz. Belediye hoparlöründen anonslar duyulmaya başlandı. Halil bey, hem benimle konuşuyor hem de sesi dinliyordu. O saatte bir anons, bize göre hayırlı bir işe işaret değildir; ben de dinlemeye başladım ama bir şey anlamadım. Halil beye ne olduğunu sordum.
O da dedi ki; “Yarın yine şeftali ihracatı var. Bu gece fiyatlar açıklanıyor ki, fiyata uygun diyenler sabah erkenden bahçelerinden şeftalileri toplayıp TIR'lara yükleyecekler. Uygun görmeyenler de bekleyecek.”
Huzur derseniz var, iş derseniz var, ekmek derseniz var, hava derseniz var, zenginlik derseniz; emek verip ter döktükten sonra kendiliğinden geliyor. Ayrıca ülkemizin her yanı bereketli topraklarla dolu. Peki, bir toplum, bu şartlarda Allah’tan daha başka ne isteyebilir ki, her şeyi sınırsız vermiş Rabbim. Bir de “Şükrümüz” ve “Hamimiz” eksik olmasa
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.