ABD’nin yeni dostları
2003 yılındaki son Körfez savaşı sırasında ABD eski dostlarının yerine yenilerini edinmiş ve ikame etmeye çalışmıştı. Kim Irak’ın işgaline arka çıkıyorsa onu yeni dostlar arasına katmıştı. Bıçkın Savunma Bakanı Rumsfeld demode veya ‘out’ durumuna düşen veya tarih dışı kalan dostlarının adını Fransa ve Almanya olarak belirlemişti. Karşı çıkanlar eski dost, arka çıkanlar yeni dost kategorisinde yerlerini aldılar. Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi ülkeler ABD’nin yeni gözdeleri arasına girdi. Körfez işgali sırasında ABD yeni gizli dostlar da keşfetti. Bunların en önemlilerinden birisi İran’dı. İran hem Afganistan hem de Irak’ta işgalin gizli destekçilerinden hatta mimarlarından biri oldu. Afganistan’ın rüşvetle satın alınmasında İran parmağı barizdi. İstihbarat ve ordusunun ABD’ye hatırı sayılır bir katkısı oldu. İran’ın brokerliğinde Bagram’da satılık vicdanlar pazarlığa alındılar. Abdullah Fehd Nefisi gibilerine göre bu işi Amerikalılar lehine kotaranlardan birisi Pasdaran Komutanı Rahim Safevi idi. Rahm Emanuel, Obama’nın Rahim Safavi de, oğul Bush’un gözdesi oldu. Muhammed Ali Ebtahi de ‘biz olmasaydık ABD hem Afganistan hem de Irak cephesinde nal toplardı’ demiştir. Şecaat arz ederken sirkatleri ortaya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak Irak altın tepsi içinde İran’a emanet edilmiştir. Şimdi İran bütün bölgenin jandarması olmaya namzet ve ona doğru yol alıyor. Suriye bunun ilk testi olacaktır. Bu ortaklık Suriye’de de tescil olmuş durumda. Irak ve Afganistan’da, oğul Bush’un İran’la ortaklık mirası devam ederken şimdi de buna Obama döneminde Suriye eklendi. Esat kimyasallardan kurtularak koltuğunu korumaya çalışırken, İran da kurmaca bir anlaşma üzerinden Suriye ve Lübnan’ın anahtarlarına sahip oluyor. Bundan dolayı Menar TV’nin sitesinde bazıları şimdiden raksa geçmiş vaziyette, Suriye Baharının İran baharı haline geldiğini yazıyorlar. ABD sağ olsun, sayesinde. Bize de, bu tarz düşmanlıkların nasıl sermaye olduğunu öğretmiş oldular. Şimdi birileri yine bunu ABD’nin çıkarlarına değil de İran’ın pazarlık gücüne bağlayacaklar! Onların da aptallıklarına doyum olmaz veya propaganda tekniklerine helal olsun!
¥
İran Batı adına ve İsrail adına İslam dünyasını bağlıyor. Hareketini felç ediyor. Arap Baharı biraz da İran yüzünden batağa saplanmadı mı? Ama başta bu baharın İran devrim rüzgarlarının sonucu estiğini söyleyerek bize ‘her hayrın başı İran’ olduğunu telkin etmediler mi? Irak işgali nedeniyle eski camlar bardak ve eski dostlar düşman oldu. Suriye meselesinde de Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan eski dostlar haline gelirken İran Washington’ın gözdeleri arasına girdi. Nasıl da bir uçtan diğerine savruluyorlar! Devrim, ilke bunun neresinde? Nedense, ABD güçlü iken Sünni dünya kaybediyor. ABD zayıflayınca yine kaybeden Sünni dünya oluyor. İran ile ABD ise sırt sırta verip veya birbirine tutunup yeniden dizleri üzerine kalkmaya çalışıyorlar! Eskiden İran propagandası doludizgin giderdi ve iki laftan birisi ‘Suudi Amerika’ idi. Yanlış da değildi. Lakin şimdi ‘İran-Amerika’ demenin vakti gelmedi mi? Şah gitti, Şah geldi. Ortadoğu onlar için satranç tahtası. Şimdi İran yanlısı bazı arkadaşlar İran’a şirinlik muskası yazıyorlar ve ‘İran’ın tek kusuru gerginlik politikası ve ABD ile geçimsizliği idi. Şimdi bir çırpıda bunu terk etti eee niye hâlâ durduğunuz yerde duruyorsunuz, İran saflarına geçmediniz?’ diyorlar. Bu saatten sonra İran’a yabancı durmanın ve muğber olmanın nedeni ne ola ki?! Şiiliği sevdirmek için de böyle diyorlardı. ‘Zincirle dövünmeyi de kaldırdık (tatbir) daha ne istiyorsunuz, ne bekliyorsunuz?’ Bu mantığa göre İran ne yaparsa onu seveceksiniz. Posta koyarsa kahramanlık; reverans yaparsa, kıvırırsa yürekli esneklik olacak! İlkelerinde hep yere çakılacak ve menfaatlerinde hep dört ayak üzerine düşecek! Buna Acem tacirliği denilir! Satışa gelmek isteyen önden buyursun!
¥
Humeyni Musaddık’ın Nasır devriminden etkilendiğini yani Mısır darbesinin İran’da domino etkisi yaptığını söylemiştir. Hakikaten, Musaddık bir Avrupa gezisinden dönerken Mısır’a uğramış ve orada kahramanlar gibi karşılanmıştır. Dünyanın en zengin din adamları sınıfını oluşturan mollalar Musaddık’tan hiç hoşlanmadılar. Zira toprak reformu yapmak ve mollaların çarkını bozmak istedi. Mollaların kesesine dokunmayacaksın. ‘Para isteme benden buz gibi olurum senden’ misali. Niye hoşlanmadıkları da devrimden sonra ortayla çıktı. Şah’ın zenginlerinin yerini onlar aldı. Şah’ın 187 kişilik milyoner veya milyarderi yerine 300-400 kişilik devrim zenginleri türedi. Sudan’da bu modele ‘temkin’ modeli diyorlar. CIA, din adamlarının da sırt dönmesi sonucu İran’daki baltacıları harekete geçirerek Musaddık’ı indirdi. Bir yıl sonra da CIA Mısır’da Nasır’la birlikte, Necip ve ortağı olan Müslüman Kardeşleri saf dışı bıraktı. 1953 yılında Şah’ı geri getiren ABD, 1979 yılında da Humeyni’yi geri getirdi. Ya da Jak Kamhi’nin ifadesiyle yolunu açtılar. 1953 ve 1954’ün yeni bir versiyonu Mısır’da Mürsi’nin devrilmesiyle yaşandı. Humeyni’nin halefleri Suriye’nin düşmesiyle birlikte bumerang gibi devrimin kendilerini vuracağını ve domino etkisinde kalacaklarını hesap ettiler. Tez elden telafisine gittiler. Suriye’deki İslamcı bir rejim ne ABD, ne İsrail ne de İran’ın işine gelir. İşte bu noktada pazarlıklar yürütülmüş ve Tahran, Esat’ı yani küçük şeytanı kurtarmak için büyük şeytana sarılma havasına girmiştir. Anlaşmanın jeopolitik analizi ve meali budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.