Gözlerimi kaparım, görevimi yaparım!
Psikolojik harbin en önemli unsurlarından birisi sistematik yalandır. Siyasi tarihte bunu en fazla komünistler kullanmıştır. İslam tarihinde ise bunu en fazla Rafizi topluluklar icra etmiştir. Bundan dolayı İbni Teymiye, Selefiler dediği ehl-i hadisin dışında kalan ehli hak sıralamasında Eş’ariliği en başa yerleştirir. Ehl-i hadise en yakın mertebede zikreder zira esas ve temellerde kendi anlayışıyla Eş’arilik arasında pek fark yoktur. Sadece yöntem olarak ayet ve hadislerin tevili konusunda onlardan ayrılır. Ehl-i bidat fırkaların içinde ise hak anlayışa en yakın çizgide Mutezile mezhebini ve anlayışını görür. İbni Teymiye’ye göre, onlar Şia ve Haricilerden daha ehvendir. Hulefa-i raşidini kabul ederler, Hazreti Osman’ı sever ve sayarlar ve Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer’i tebcil ederler. Zaten Hazreti Ali ile bir dertleri yoktur. Hariciler gibi sıdka önem verirler, Rafiziler gibi yalanı meslek edinmezler. İslam diyarı dışında diyar aramazlar. Burada İbni Teymiye’nin öne çıkardığı hususlardan birisi Mutezile’nin Rafiziliğin hilafına yalan söylemekten kaçınması ve bundan imtina etmesidir (İbni Teymiye es Selefi, Muhammed Halil Harras, s: 41, Daru’l Kütüp el İlmiyye). İbni Teymiye gibi alimlerin ittifak ettikleri gibi, Rafiziler yalanı yöntem olarak benimser ve kullanırlar. Bu Suriye cephesinde bir kez daha ayan beyan ortaya çıkmıştır. Esat’a yardım etmek için sadece savaşçılarını değil aynı zamanda yalanı da seferber etmişlerdir. Günümüzdeki harplerin en büyük unsuru psikolojik harptir. Onun en büyük boyutlarından birisi de yalandır. Lenin’e atfedilen bir söz vardır: “Yalan söyle ve yalanda ısrar et ki, insanlar sonunda sana inansınlar...” Bu sistematik yalandır. Propaganda savaşının en güçlü silahlarından biridir. Maalesef bugün Sisi-Esat kardeşliğinin en büyük sermayesi de yalandır. Her gün başka bir yalanla karşımıza çıkıyorlar. Katledilen el Ehram yazarlarından Tamir Abdurrauf darbeden sonra Mısır’da basının yüzde 75 oranla yalanla çalıştığını söylemiştir. Suriye cephesinde de durum aynıdır.
•
Neden yalan siyasi hayatta bu kadar yaygın? Zira, etkisi büyük. Etkisinin büyüklüğü de alıcısının bol olmasından kaynaklanıyor. Bunların başında da Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry geliyor. Bu Yahudi-Mason kırması ve karması adam Müslüman Kardeşler’in Mısır’da devrimi çaldığını söyledi. Devrimi karşı devrim ile darbeciler mi çaldı yoksa Müslüman Kardeşler mi? Netice itibarıyla, darbeye “Darbe” dememekte direnen ABD’yi de anladık da içimizdeki bazı safdilleri anlamakta zorluk çekiyoruz. Arap dünyası denilince bunların aklına, akıl baliğ olmamış ya da küçük kızların evlendirildiği diyar geliyor. Çocuk gelinler meselesi basını çok meşgul etmiştir. Keza Suriye’de direniş çerçevesinde en çok gündemi meşgul eden hususlardan birisi “nikah cihadı” deyimi olmuştur. Cihat nikahı Suriye’deki direniş ve direnişçilere kara çalmak için uydurulan kara propaganda tekniklerinden birisi olmuştur. Bunu Suriyeli direnişçileri itibardan düşürmek için uydurdular. Bu kavram İran istihbarat teşkilatının tezgahında dokunmuş ve dünyaya servis edilmiştir. A. Bilgen gibi pazarlamacılar da bunu öteden beri de itina ile pazarlamışlardır.
•
Yalana sahip çıkan çok olmakla birlikte doğruya sahip çıkan yok. Doğrunun sahibi az. Sözgelimi, Mürsi döneminde Mısır’ı kaosa götürecek şekilde hatta belki de “yaratıcı kaos” adına gösterilerin ardı arkası kesilmezken şimdi anayasa değişiklikleriyle gösteri yasağı geliyor. Bu yaratıcı kaosu şimdi ABD’nin komplo karşıtı yerli işbirlikçileri ve vekilleri üretiyor. Ali Abdullah Salih, Sisi ve Esat gibi. Ama ulusalcılara ya da daha özelde Gezicilere sorarsanız, hâlâ kavramın patenti Condoleezza Rice’a ait!
•
Hadi bu rezillik karşısında Mısırlı liberallerin sesi çıkmıyor diyelim. Gezi Parkı’nı dillerine dolayan Batılılar ne güne duruyor? Doğruya karşı çıkanlar, dürüste kara çalanlar Mısır özelinde kendilerinde yanlışa karşı çıkma cesareti göremiyorlar. İşte bu noktada garip bir şey oldu ve Mısır’da devrik lider Muhammed Mürsi’yi desteklediği gerekçesiyle Müslüman Kardeşler mensubu yetişkin olmayan 14 kıza 11’er yıl hapis cezası verildi. Daha önce de Karakuşi denilen şekilde İhvan mensuplarına sindirme amaçlı ağır cezalar verilmişti. Şimdi tüy diktiler. Politize olmaktan öte militarize olmuş olan Mısır yargısı ise “Gözlerimi kaparım, görevimi yaparım” faslında. Yargı ile ordu arasında tak-şak ilişkisi geçerli. Küçük kızlara yönelik olarak verilen bu ceza yağmuru karşısında nasırlaşmış vicdanını bastıran Batı alemi bakalım izinsiz gösteriden dolayı aranan liberaller; özellikle de Ahmet Mahir ile Ala Abdulfettah meselesi karşısında ne yapacak? Ne yapabilir ki? Toptan darbecilere destek veren Batı alemi Ala Abdulfettah ve Ahmet Mahir karşısında perakende hareket etse ne olur etmese ne olur? Bu yönüyle sadece çifte standartlarını ortaya koymuş olurlar. Belki de darbeciler Batılıları kızdırmamak için iki isim karşısında insafa gelebilir. Ne de olsa it iti ısırmaz. İslamcılara gelince; Nasıl olsa bu dünyada onların hesabını soran yok. Vurun abalıya!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.